Yusuf KANLI
Her ne kadar seçim çoktan geride kalmış olsa da “seçilmiş cumhurbaşkanı” Nikos Hristodulidis 28 Şubat Salı günü yemin edecek ve görevine devir-teslim töreninin...
Yusuf KANLI
Her ne kadar seçim çoktan geride kalmış olsa da “seçilmiş cumhurbaşkanı” Nikos Hristodulidis 28 Şubat Salı günü yemin edecek ve görevine devir-teslim töreninin yapılacağı 1 Mart Çarşamba günü resmen başlayacak. İki değişik bakış açısına göre durumu değerlendirip, bir yandan olumlu yeni bir sürece girebilme ihtimalinden, ya da de facto durumun de juro olmasına, yani fiili iki devletli Kıbrıs’ta iki devletliliğin kalıcı hale gelmesinden bahsedebiliriz.
Geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın Lefkoşa Havaalanındaki, ara bölgedeki evinde bir araya gelen Hristodulidis ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar tam bir anlaşmayla ayrılmışlar o “sosyal” etkinlikten. Daha sonra iki liderin ayrı yaptıkları, görüşme öncesindeki ve sonrasındaki değerlendirmelerine bakarsak, adadaki iki taraf arasında anlaşmama hususunda tam bir görüş birliği var.
HRİSTODULİDİS NE DİYOR?
Çözüm, AB müktesebatının tüm adada uygulanmasını içerecek; Kıbrıs Cumhuriyeti ada Türklerinin haklarını içerecek anayasal değişiklikle aynen devam edecek; garantörlük tamamıyla ortadan kaldırılacak; Türk askeri adadan uzaklaştırılacak; “gayrimeşru” yerleşikler Türkiye’ye geri gönderilecekler.
Her ne kadar tüm seçim kampanyasında ve diğer partilerden destek talep ederken yaptığı vaatlerde federasyona karşı net duruş sergileyen ve son BM sürecinde sayesinde anlaşmaya ramak kala sürecin çökmesinden dolayı suçlanan Hristodulidis şimdilik amacın iki bölgeli, iki toplumlu federasyon olduğunu söylemekte.
Ancak, Rum liderin açıklamalarında Kıbrıs sorununa çözümünü toplumsal haklar dışlanarak, tamamıyla kişisel haklar ve özgürlükler temelinde “özel statülü” bir Kıbrıs Türk azınlığı yaratmada gördüğü anlaşılıyor. Bu açıdan siyasi ata babası Tasos Papadopulos’tan neredeyse hiç farkı yok. Kıbrıs Türklerine özel statü ve yıllar içerisinde yavaşça “osmosis” yoluyla, yani daha büyük Kıbrıs Rum halkı içerisinde eriterek yok etme siyasetini en azından resmen ortaya koyamıyor şimdilik.
TATAR NE DİYOR?
Ne kadarını Tatar, ne kadarını Türkiye’deki AKP-MHP fiili koalisyonu şekillendiriyor tartışmalı olsa da Türk tarafı açısından ise bırakın çözümü, çözüm için masaya oturmanın ilk şartı adada iki eşit egemen halkın varlığının kabul edilmesidir. “Egemen eşitlik” ilkesi daha önce sıklıkla vurgulanan “siyasi eşitlik” ilkesinden temelde ayrılmakta, çözümün iki ayrı egemenlik üzerine inşa edileceğini anlatmaktadır. Siyasi eşitlik talebi Rum tarafınca kabul edilmediğinden gerçekleşen buluşma da “tamamıyla sosyal ve gayrı resmi” statüdedir.
Görüşmelerin başlaması için egemen eşitlik talebinin kabulü de yetmez, Rum tarafı Kıbrıs Türk halkına yönelik, spor, sağlık, eğitim dahil tüm alanları kapsayan ambargo ve izolasyonların kaldırılması adımlarını atarak iyi niyet gösterisinde bulunmalıdır.
Peki o şartlar yerine gelmeden hiç mi bir şey yapılamaz iki taraf arasında? Hayat koşullarını iyileştirecek, yangın, deprem gibi doğal afetlerde adadaki iki taraf arasında ortak yarar esası üzerinden işbirliği mekanizmaları geliştirilmesi iki tarafın teknik komiteler aracılığı ile işbirliği yapması mümkündür.
FARKLAR BÜYÜK, AŞILMASI ZOR
İki taraf arasındaki görüş ayrılıkları ve görüşmelerden beklentiler o kadar farklı ki görüşmelerin hangi çerçeve ile toplanacağı konusunda bile yakınlaşma sağlanabilmesi çok zor. Bu zorluk en başta da belirttiğim gibi bir yandan pesimizmi körüklüyor, diğer yandan da gerek Türkiye’nin jeopolitik konumu, Doğu Akdeniz gazı, Türkiye’nin Avrupa’nın özellikle Ukrayna krizi sonrasında oynadığı hayati enerji bağlamlı rolü, boru hatları ama bir o kadar önemli Ceyhan terminali gibi sebeplerle optimizme de kaynak oluşturuyor.
Kendisi çok fazla istemese de Hristodulidis yönetimi çözüm için adım atma, Türk önerilerini değerlendirme en azından “kısasa kısas” adımlarla, günlük hayatı kolaylaştırıcı ve her biri onlarca kez görüşülen güven artırıcı önlemlerin gündeme gelmesi belki de daha mümkün olacak.
23 Mart’ta ilk kez katılacağı AB Konsey toplantısında Hristodulidis’in seçim sırasında ortaya attığı “BM çerçevesindeki süreçte AB kuvvetli bir özel temsilci ile kolaylaştırıcı ve çözüm bulucu rol oynasın” görüşü çerçevesinde AB liderlerini bir karara zorlaması sürpriz olmayacaktır. Türkiye’nin Yunanistan ve Rum yönetiminin üye oldukları, Türkiye’nin on yıllardır bekleme odasında KKTC’nin ise ambargo ve izolasyon altında olduğu AB’ye böyle bir rol verilmesini kabul etmesi herhalde ham hayal olur.
HAM HAYAL Mİ?
Bunu Hristodulidis bilmiyor mu? Biliyor ise niye talep ediyor? Rum lider adada tekil bir çözüm istediğini kısa siyasi hayatı boyunca hep söyleyegelmiştir. Bırakın iki devleti ya da konfederasyonu, Hristodulidis federasyona bile karşıdır. Türkiye’nin deprem faciası ile daha da kötüleşmesi beklenen mevcut ekonomik ve mali kriz nedeniyle dış siyasi baskıyla, fazladan birkaç ödün adımı atma konusunda daha istekli olacağını mı hesaplıyor? Belki… Ama bu tam bir ham hayal ve Türkiye ve Türk siyasetini bilmemek anlamına gelir.