1968’den günümüze devam eden Kıbrıs sorununa diplomatik çözüm gayretleri önümüzdeki günlerde ivme kazanacak, belki Crans Montana fiyaskosu sonrasında bir kez daha masada tarafları buluşturma aşamasına...

1968’den günümüze devam eden Kıbrıs sorununa diplomatik çözüm gayretleri önümüzdeki günlerde ivme kazanacak, belki Crans Montana fiyaskosu sonrasında bir kez daha masada tarafları buluşturma aşamasına geçilebilecek. Adadaki iki taraf açısından da 2025 öncesinde olur ya başlarsa görüşme sürecini engelleyebilecek bir siyasi gelişme ufukta görünmüyor. Yunanistan’da seçimler geride kaldı. Türkiye’de ise her ne kadar Mart ayında yerel seçimler varsa da Mayıs parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçları iktidar açısından endişe verici bir durum olmayacağını gösterir nitelikte. Kısaca, yağ, un, şeker, tencere, dahası ateş de istendiğinden fazla var. Tek eksik aşçının helva yapması. Eylül ayındaki BM Genel Kurul çalışmaları ardından adada yeni bir sürecin kotarılabileceği en azından Haziran başından bu yana daha sık diplomasi koridorlarında fısıldanmaya başladı. Girişimlerin perde arkası Kıbrıs Rum liderinin her fırsatta “hemen bugün görüşmeye hazırım” açıklamaları, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a “BM Genel Sekreterine birlikte yazıp, Eylül’de New York’ta üçlü görüşme isteyelim” gibi önerilerinin ardında topu kendi sahasında oyuna sokmak gayretkeşliği yatıyor. Bu çağrılarla bir yandan 2017 görüşmelerini çökerten taraf imajından kurtulup sanki hep çözüm istiyorlarmış algısını yaratmak, diğer yandan “federasyon görüşmeleri sürüyor, Kıbrıs Türk devletini tanıyıp pişmiş aşa su katmayın” mesajını yaymaya, diğer yandan da 2021 Kıbrıs Türk önerilerine yakın bir toplantı çağrısını en baştan öldürmeyi hedefliyor Rum lider Nikos Hristodoulides. Geçen hafta Çarşamba gününe planlanan ama Yunanistan’daki yangınlar nedeniyle ertelenen Yunanistan-Kıbrıs Rum liderliği Pazartesi gününe alındı. O görüşme sonucunda alınan kararların ne olduğunu henüz bilmiyoruz. Yakında kokusu çıkar. Ancak, Kıbrıs Rum liderliğinin “görüşme, hemen şimdi görüşme” siyasetinin ne derece samimi olduğunu bilmek Türkiye ile ilişkileri geliştirme niyetindeki Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis açısından da çok önemli olmalı. Sorumluluktan kurtulma operasyonu Üzerinden yıllar geçmesine rağmen Kıbrıs Rum liderliği ve Yunanistan, Kısmen Avrupa Birliği içerisindeki Türkiye karşıtı cephenin de desteğiyle ve yelkenleri Yunan lobisi etkisindeki ABD yönetiminin şişirdiği bir 2017’de görüşmeleri kimin çökerttiğini unutturma, Rum tarafının görüşme isteyen, çözüm amaçlı bir çizgide olduğu imajını kurmaya çalışmaktadırlar. 2017 travmasını geride bırakmak, çözüm isteyen taraf imajını bir kez daha ele geçirmek Kıbrıs Rum yönetimi açısından giderek daha önemli duruma gelmekte. Yunanistan ve Kıbrıs Rum liderliğinde, Türkiye’nin ekonomik krizden geçiyor olması ve oldukça ciddi bir finansman sıkıntısı döneminde olmasına rağmen, özellikle dış ve güvenlik politikaları ve Ukrayna savaşında sergilenen uluslararası etkin ülke imajından dolayı Ankara’nın Kıbrıs sorununda temelli değişiklik sağlayabilecek imkanlara kavuşabileceği endişesi yükselmekte. KKTC’nin tanınması korkusu Her ne kadar Azerbaycan’dan bile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıması şimdiye kadar Ankara’nın resmi talebi olmasa da, gerek Türk asıllı, gerekse de önemli sayıda Müslüman ülke arasında Ankara’nın böyle bir talebinin kolayca reddedilmesi mümkün olmayabileceği Rum tarafının ciddi bir endişesi. Rusya açısından bile Türkiye eşdeğer bir adım atması durumunda KKTC’ye yönelik ciddi bir açılımın gelmesinin mümkün olabileceği sıklıkla Rum basınında bile endişeyle yazılmakta. 2017’de görüşme sürecini baltalayan, çöküşüne sebep olan, hatta BM diplomatları ve Kıbrıs sorunuyla yakından ilgilenen uluslararası uzmanların sıklıkla vurguladığı gibi “Türk tarafı imkansızları kabul etmesine, neredeyse tüm kırmızı çizgilerinin üzerinden yürümesine rağmen, elinin tersiyle reddeden” Nikos Anastasiades yönetiminin dışişleri bakanı kimdi? Nikos Hristodoulides. Dahası, Anastasiades’in Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliği tarafından neredeyse tüm taleplerinin kabul edilmesine rağmen süreci çökertmesinin ana sebebinin Hristodoulides’in Atina üzerinden yürüttüğü ağır baskı kampanyasının ana etken olduğu kimse için sır değil. Hristodoulides’in amacı ne? Şimdi aynı Hristodoulides “Kaldığımız yerden devam edelim” hatta “bugün görüşmelere dönmeye hazırım” beyanatlarıyla, ya da geçen hafta Kayıp Kişiler Komitesi laboratuvarını ziyaret vesilesiyle yaptığı korsan açıklamada gördüğümüz gibi BM genel sekreteriyle bir üçlü toplantı yapılarak, yeni sürece yatay geçiş sağlamak. Amacı ne peki? Öncelikle, 27 – 29 Nisan 2021 tarihilerinde Cenevre’de gayrı-resmi bir 5+BM buluşması gerçekleştirilmiş ve o toplantıda 1968’den bu yana süren görüşme süreçlerinin tümünün başarısızlığının değerlendirmesini yapan Kıbrıs Türk tarafı sürdürülebilir, bir çözüm için yeni ve farklı bir başlangıca gerek olduğunun altını çizmişti. 2021 önerileri: Bu öneride adadaki iki devletin “mündemiç egemen eşitliklerine” ve “eşit uluslararası statülerine” dayalı bir işbirliği ilişkisi tesis edilmesi önerilmekteydi. Bu ilişkinin de belli ilkeleri ve düzenlemeleri temel alması gerektiği vurgulanmıştı. Türk tarafındaki “federasyoncu” çevrelerin ve Rum liderliğinin görüşülmez bulduğu bu öneriler şöyleydi: 1- Eşit statü, egemen eşitlik a) Genel Sekreter, Güvenlik Konseyi’nin iki tarafın eşit uluslararası statüsünün ve egemen eşitliğinin güvence altına alındığı bir kararı kabul etmesi için inisiyatif alacaktır. Böyle bir karar, mevcut iki Devlet arasında işbirliğine dayalı bir ilişkinin tesisi için yeni bir temel teşkil edecektir. 2- Sonuç odaklı, takvimi belli süreç b) Yukarıda belirtilen düzenlemeyle iki tarafın eşit uluslararası statüsü ve egemen eşitliği güvence altına alındıktan sonra, iki taraf bu yeni temel üzerinde serbest rızalarıyla karşılıklı kabul edilebilir bir işbirliği anlaşması yapmak gayesiyle BM Genel Sekreterinin himayesinde, sonuç odaklı, süresi belirli müzakereler başlatacaklardır. 3- Müzakerelerin kapsamı c) Müzakereler, iki bağımsız Devlet arasında gelecekteki ilişkilerin yanı sıra mülkiyet, güvenlik, sınır düzenlemeleri konularına ve AB ile ilişkilere odaklanacaktır. d) Müzakereler, Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallığın yanı sıra, uygun olduğu durumlarda, gözlemci olarak AB tarafından desteklenecektir. 4- Karşılıklı tanıma, garantörlüğün devamı e) Bir anlaşmaya varılması durumunda, bu anlaşmaya uygun olarak iki devlet birbirini tanıyacaktır; üç Garantör Devlet de bunu destekleyecektir. f) Bu müzakereler sonucunda varılacak herhangi bir anlaşma, iki devlette ayrı referandumlarla onaya sunulacaktır.” Görüşme zemini Kısaca, KKTC’nin tanınması ve Kıbrıs Türk eşit uluslararası statüsünün BM Güvenlik Konseyi kararıyla güvence altına alınması” ve yapılacak anlaşmanın AB Birincil Hukuku olarak kabul edilmesi, ilga imkanı bırakılmaması olarak özetlenebilen bu öneriler çözüm isteniyor ise görüşme zemini oluşturabilecek yeterliliktedir. Mesele Rum liderliği bu çizgiye gelebilecek motivasyona sahip midir? Federal çözüm talebine rağmen, ne egemenliği, ne hükümeti ne de ada kaynaklarını Kıbrıs Türk tarafıyla “eşit ortaklık” veya “eşitlik” ilkesinde bile paylaşmak istemeyen, tüm görüşme sürecini sadece Türkiye’yi adadan çıkarmaya odaklanan Rum siyaseti yeni görüşmelerle zamana oynamak, Kıbrıs Türk devletinin tanınmasını engellemek azmindedir. Hristodoulides’in boş gayreti Bakın, Cyprus Mail’de bir baş makalede bu hafta nasıl bir yorum yapıldı: “Şimdiye kadar, Hristodoulides’in Kıbrıs meselesini ele alışı, pratik değeri olmayan kulağa hoş gelen sözlerden ve girişimlerden oluşuyordu ve bunların hepsi, çıkmazı kırmadaki başarısızlığın yalnızca Türk tarafının hatası olduğunu göstermeyi amaçlıyordu. O zaman ne olacak? Tanıtım oyunu süresiz olarak devam edemez. Miçotakis, anlaşılır bir şekilde, Christodoulides'in bir çözüme yol açabilecek zor kararları almaya hazır olup olmadığını bilmek isteyecektir, çünkü bunun Türkiye ile diyaloğun nasıl gelişeceği üzerinde bir etkisi olabilir. Bir çözüm, Yunanistan ile Türkiye arasında daha fazla işbirliği yolu açabilir. Pazartesi günkü toplantı, siyasi kariyeri şimdiye kadar yalnızca mükemmel iletişim becerilerine dayanan Başkan Hristodoulides'i, zor seçimlerin yapılması ve somut konularda kararların alınması gereken siyasetin diğer, daha önemli tarafına aşina olmaya zorlayabilir. Konuşmadan eyleme geçmenin ya da en azından karar vermenin zamanı gelmiş olabilir.” Mesele, Hristodoulides zor kararlar almaya hazır olup olmadığı, bu zor kararları almaya karar verirse şayet yürürlüğe koymaya siyasi gücü bulup bulamayacağıdır.