Depremin üzerinden 1 yıl, 365 gün, 8 bin 760 saat geçti. Açıklanan resmi rakamlara göre 53 bin 537 kişi hayatını kaybetti. 107 bin 204 kişi de yaralandı. 57 bin bina yıkılırken 300 bin bina ağır hasar aldı.
Kıvanç El
Meclis'te kurulan raporun verilerine göre depremin ekonomiye maliyeti 150 milyar dolar.
Bunlar 1 yılın ardından ortaya çıkan sayısal veriler. Felaketin büyüklüğünü anlatmaya yeten rakamlar. Bir de depremden ne kadar ders çıkarıldığına dair gündem var.
Türkiye 1999 yılında yine büyük bir depremde büyük bir yıkım ile karşı karşıya kalmıştı. Depremleri kıyaslamaya elbette gerek yok, 6 Şubat depremi çok daha büyük bir alandaydı. Ancak kesin olan bir şey var; o da 1999 depreminden ders çıkarılmamış olmasıydı. Evet, bazı teknik düzenlemeler yapılarak yeni yapılan binaların daha sağlam olması sağlandı. Ancak depremle yaşamaya toplum hazırlanamadı, alıştırılamadı. "6 Şubat depreminden ciddi bir ders çıkarıldı mı?" sorusuna kimse gönül rahatlığı ile "evet" yanıtı veremiyor, veremez…
Depremin birinci yılında hala nesillerin depreme karşı bilinçlendirilmesini, alınan ve alınması gereken önlemleri değil, "temel atma törenleri"ni konuşuyoruz. Elbette yeni binalar yapılacak, hem de en sağlamı, daha da sağlamı yapılacak… Ancak sağlam bina yapılması sorunu çözmüyor. Herkes bugünden itibaren yapılan binalardan bir tanesinin bile, örneğin Japonya'da olduğu gibi; yıkılmayacağının garantisini veriyorsa işte o zaman sorunu çözdük demektir.
Bu garantiyi, yani denetimlerin düzgün yapıldığının, binaların sağlam olacağının garantisi, kimsenin kural dışına çıkmayacağının garantisi verilebiliyor mu, verilebilecek mi?
Artık depremde sadece betonla, binayla övünmenin yanı sıra, bilinçlendirme ve depreme hazır olma ile de övünebilme zamanı gelmedi mi? Ortada Japonya gibi muhteşem bir de örnek duruyorken, bunu başarmak biraz daha kolay olmalı.
Diğer gündem İstanbul
İstanbul'da bir süre içinde bir deprem olacağını söylemeyen bilim adamı kalmadı. Bu deprem belki 2 saat, belki 2 ay, belki 2 yıl sonra olacak. Peki İstanbul ne kadar hazır? Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerini dikkate alırsak belediye ile iktidar aynı partiden olmadıkça hazır olamayacak. Bu binlerce insanı ölüme terk etmek değil midir?
Kentsel dönüşümde ev sahiplerinin şartlarda anlaşamadığı, bu nedenle dava açarak süreçleri uzattıkları gibi birçok eleştiri de iktidar tarafında halka elbette getirilebilir. Ancak bu konuyu sulh ve adalet ile çözecek olan yine iktidar ya da devlet değil midir? Herkes aynı konudan dert yanarsa o sorunu/konuyu kim çözecek?
Son olarak Hatay ile ilgili birkaç laf etmek şart. 6 Şubat anmalarında görüldü ki; Hatay'ın en büyük yaralarından biri de Lütfü Savaş… Tekrar aday gösterilen Savaş'a ilişkin bu kararın gözden geçirilmesinin şart olduğu depremin ilk yılında görülmüş oldu. Artık karar CHP yönetiminindir. Ancak şu bir gerçek; Lütfü Savaş'ın aday yapılması sadece Hatay merkezli tepkiye değil, toplumsal tepkiye de dönüşmüş durumda.