23 Temmuz 2004, Bosna Hersek’in Mostar kentindeki ünlü köprünün açılış günüydü. Bu öyle bir köprüdür ki görenler, "Bir kayadan ötekine uzanan gökkuşağı" diye tarif ederler görmeyenlere…
Şener Mete
Bosna Savaşı sürerken, top ateşleriyle yıkılan Mostar Köprüsü'nün görüntüleri defalarca yayınlanmıştı. Savaş haberini sunarken gözümün önünden gitmeyen o görüntülerde, köprünün üzerinden yüzlerce top mermisi geçiyor ve nihayet o koca köprü bir devin yıkılışı gibi sarsılarak sulara gömülüyordu… Gerçekten dehşetli bir görüntüydü… Çok üzülmüştük.
Saraybosna’dan, Bosna Hersek’in Antalya’sı sayılan Mostar’a gittiğimizde, “Neretva üzerinde taş kesilmiş hilal!" diye de tanımladılar köprüyü. Bu güzel kolyeyi anlatabilmek için “bir zamanlar...” diye başlayabilir, “450 yıl önceydi…” diye devam edebilirsiniz. Ama şunu söylemeden geçemezsiniz: Neretva nehrinin coşkun, deli sularının üzerinden geçilen köprü; karşılıklı iki yamaçta yer alan kültürleri, inançları, insanları birbirine bağlardı… Mostar… Most, Boşnak dilinde "köprü" demek. Mostar ise "köprücüler" anlamına geliyor. Mostar köprüsüne Boşnak, Sırp ve Hırvat dilinde Stari Most derler. Georg Schreiber "Edirne'den Viyana Kapılarına Türklerden Kalan" adlı kitabında, "Mostar şehri, en ünlü mimari anıtı Stari Most yani Eski Köprü'den dolayı Karagöz Bey'e minnet borçludur!" diyor. Karagöz Bey kim? Osmanlı vezirlerinden Rüstem Paşa’nın kardeşi. Aslen Hırvat ve Müslüman. Mostar’da bir cami yaptırmış, Mostar Köprüsü’nün de inşaatını başlatmış... Mostarlı Hırvatlarda minnet duygusu bir hayli zayıf olmalı ki, Hırvat topçusu 1993 yılı sonlarında bu güzel köprüyü Neretva'nın hırçın sularına gömdü. 1566 yılından beri ırmağın iki yakasını birbirine bağlayan bu inci gerdanlık, Bosna savaşında top mermilerinin kurbanı oldu. Kameralarla kaydedilen görüntüleri, bütün dünya hüzünle izledi.
Mimari dehanın ve hayal gücünün bir cisme dönüşümünün efsanevi bir iziydi Mostar köprüsü… 1557-1566 tarihleri arasında inşa edilmişti. Projeyi Mimar Sinan çizmiş, öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından inşa edilmişti. Tek kemerli sivri bir yapı olan Mostar Köprüsü UNESCO tarafından tarihi ve kültürel miras ilan edildi, uluslararası uzmanlar kurulu gözetiminde ayağa kaldırıldı.
2004 yılının Temmuz’unda 40 derecelik sıcağın altında, köprüden nehre atlayan gençler vardı. Uzun bir süre köprünün üstünde duruyorlar, aşağıdan işaret gelince kendilerini 23 metre yüksekten, köprünün iki ayağının 28 metrelik uzunluğunun ortasına bırakıveriyorlardı. Mostar, tarihte de Neretva'nın soğuk sularına yapılan atlama yarışlarıyla pek meşhurdu. Köprü'den kendilerini Neretva'nın soğuk sularına bırakan gençlerden Evliya Çelebi de söz eder. Demek ki bu yarışların yüzlerce yıllık geçmişi var. Evliya Çelebi bunu, "cesur Boşnak gençleri marifet ve cesaret isteyen atlayışlarıyla ırmağa kendilerini bıraktılar" der. O çocukları, günün muhtelif zamanlarında gene köprüden aşağıya doğru atlarken görebilirsiniz. Köprünün altında durup da izleyeceğiniz o atlayışlar, gerçekten güzel bir manzaradır.
Savaştan önce Bosna'ya gidenler mutlaka Mostar'a uğramış, bu güzel köprünün üzerinde hatıra fotoğrafı çektirmişlerdir. Parantez içinde söylemek gerekirse dünyadaki tarihi köprüler içinde, Mostar Köprüsünden daha fazla fotoğrafı çekilip, ressamların tablolaştırdığı köprü yoktur belki… Tek gözlü bir köprü olduğu için Neretva gibi bir suyun üstüne korkusuzca inşa edilmiş bu anıt yapı, hayretle ve hayranlıkla izlenmiş, yıkılışı ise hüzne boğmuştu. Ama Türkiye'de bu katliamı izleyenler, sadece hüzünlenmedi, içlerinden de bir şeyler kopup yuvarlandı… Çünkü Türk insanının Balkan topraklarında bıraktığı bir parçasıydı Mostar köprüsü... Yıkılan köprünün Neretva nehrine dökülen devasa taşları vinçlerle çıkarılarak tören alanına dağıtılmış ve konuklar, bu eski taşların üzerine oturarak köprüyü seyrediyorlardı. Davetliler arasında İngiltere veliaht prensi Charles da bulunuyordu. Yayınımızın yapılacağı yer ise en arkada yüksekçe olan bölümdeydi.
Nihayet akşam oldu ve saat 21.00’de tören başladı. O tarihte Bosna Hersek televizyonunun yayın sistemiyle TRT’nin sistemindeki uyumsuzluğu, 8-10 saniyelik gecikmeye yol açtığı için tören anlatımlarımızın görüntüyle eşleşmemesi, ilk anlarda sorun yaratmaya başladı. Biz bu teknik sorunu iletişimle çözdük. Yönetmenimiz, köprüdeki gösteriyi kulağıma fısıldıyor ben de onun sözlerine kendi anlatımlarımı ekleyerek yayını götürüyordum. “Mehter geliyor” dediği sırada köprünün üzeri dumanla kaplandı ve tarihin içinden çıkar gibi Osmanlı kıyafetli mehter takımı, kösler eşliğinde marşını çalmaya başladı. Biz, ulusal bayram törenlerinde mehter takımını sunmaya alışık olduğumuzdan, ilk anda normal bir sunum yapmaya başladık. Fakat izleyenlerin ve halkın coşkusu öylesine arttı ki tüm yayın ekibini bir heyecan kapladı. Çünkü bu topraklara en az 100 yıldır ilk kez mehter takımı gelmişti. Boşnaklar çılgınca alkışlıyor, bağırıyorlardı. TRT’nin tüm ekibi bu sahne karşısında ağlamaya başladı. O yayını ağlaya ağlaya sunmamanız mümkün değildi.
İnsanlar gibi şehirlerin de bir kişiliği vardır. Şehirlere gerçek kişiliğini tarih verir. Osmanlı’nın Rumeli’deki beş asrı, Balkan şehirlerinin oya gibi, inceden inceye ilmik ilmik işlendiği bir dönemdir. Edirne'den batıya doğru fetih orduları giderken, peşlerinden mimarlar, marangozlar, ustalar da gitmişti. Kişiliksiz köyler, yüzyıllarca bir köşede kalmış diyarlar; kubbelerle, minarelerle, konaklarla, köşklerle, köprüler, çeşmeler ve sebillerle; hanlar, hamamlar, kervansaraylar, çarşılar ve bedestenlerle; imaretler, medreseler ve kütüphanelerle donatılmıştı. Bunların arasındaki Mostar da kimliğini ve kişiliğini bu eserlerle kazanarak, Osmanlı şehri olmuştu. Ekrem Hakkı Ayverdi diyor ki: "Neretva nehrinin vahşi güzellikleri arasına eğer o güzel camiler ve muhteşem köprü yapılmamış olsaydı, Mostar bugünkü Mostar olabilir miydi? Asla!"
Geçmişe dönüp baktığımızda, bir cennet vatan olan Bosna’yı, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün 1992’de yayımlanan kayıtlarında da yer aldığı üzere, Avusturya’nın savaşsız ve 2,5 milyon altın liraya ilhak etmesinin, Bosna’nın fethi kadar anlatılmamış olması, tarihten ders almak açısından bir eksikliktir. Bu noktada tarihe bir not düşmekte fayda var: 18 Haziran 1996’da köprünün yeniden inşasına destek için, her yeri yıkılmış olan Mostar’a gelen dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Boşnak lider Alija İzzetbegoviç ve Mostar belediye başkanı Safet Orucevic’e köprüyü Türkiye’nin yapabileceğini söylemişti. Oruceviç ise köprünün tüm dünyanın iş birliğiyle onarılmasını istediklerini bildirdi. Bir konsorsiyum kuruldu, köprünün taş kemeri ER-BU adlı Türk firması tarafından yapıldı. Bir ayağının yakınına da bir levha konuldu: “Don’t forget” Yani, UNUTMA.