Utku ŞENSOY 14 Mayıs seçimlerine 3 buçuk hafta kala, siyasi partiler ve liderleri son kozlarını oynarken, sosyal medyada cephesinde bazen doğrudan bazen de “fake hesaplar...

Utku ŞENSOY 14 Mayıs seçimlerine 3 buçuk hafta kala, siyasi partiler ve liderleri son kozlarını oynarken, sosyal medyada cephesinde bazen doğrudan bazen de “fake hesaplar yoluyla” ya da “troller” kanalıyla kıyasıya bir mücadele sürüyor. Seçmenleri yanıltmaya yönelik “dezenformasyon ve algı operasyonlarının” havada uçuştuğu bu dönemde, bir oy bir oydur düşüncesinden yola çıkan 24 siyasi parti ile 5 ittifakın, seçmenin içini ısıtan sözlerinin yanı sıra, zaman, zaman “sınır tanımayan vaatleri” de dikkat çekiyor. Bu dönemlerde medyaya düşen olabildiğince tarafsız kalıp, siyasi partilerin programlarını dengeli biçimde seçmene aktarmaktır. Yurttaşlara düşen görev ise, futbol takımı gibi parti tutmak yerine, kendisi ve ülkesi için en iyiyi seçmek için at gözlüklerini çıkararak karar vermesidir. Ancak bu hiç de kolay değil, zira Ak Parti iktidarı öncesi 2 binli yılların başına kadar seçim dönemlerinde siyasi parti liderlerinin ağırlıklı olarak devlet televizyonu TRT’de karşı karşıya geldiği tartışma geleneği vardı, sonraki yıllarda ne yazık ki bu hiç yapılmadı, ortadan kalktı. Muhalefetin ısrarına rağmen liderlerin televizyon ekranlarında kamuoyu karşısında yüz yüze kozlarını paylaşamamasına Denge ve Denetleme Ağı, Change.org aracılığıyla imza kampanyası başlattı. “Lider tartışmaları nostalji olmasın. Rakip Cumhurbaşkanı adayları ortak bir yayın platformunda bir araya gelerek açık oturum yapsın” sloganıyla başlatılan kampanyaya katılım olur mu onu bilemeyiz, bizi ilgilendiren, ABD’de ve Avrupa’daki gibi, ülkemizde de rakip adayların televizyonda karşı karşıya gelip medeni biçimde tartışıp, programlarını ve vaatlerini seçmenlere doğrudan aktarma geleneğinin yeniden yeşermesi. Bunu demokrasilerin bir gereği olarak görüyoruz. Seçim öncesi, seçmenin doğru tercih yapabilmesi için adayları ortak tartışma platformunda izleyip karar vermesi daha demokratik olmaz mıydı? Liderlerin, günlük iç siyasi tartışmaları meydanlarda bindirilmiş kıtalar önünde nutuk atarak yapmak yerine, rakibinin karşısında medeni biçimde tartışıp, önerilerini sıralaması daha sağlıklı olmaz mıydı? *** [caption id="attachment_275636" align="aligncenter" width="700"] 31 Mart Olayı[/caption] [caption id="attachment_275637" align="alignright" width="400"] Ayaklanma bastırıldı[/caption] 31 MART OLAYI Köklü tarihimizin görkemli renkli olduğu kadar bazı gri, kısımları da var. Geride bıraktığımız hafta onlardan birinin yıldönümüydü. Rumi 31 Mart 1325 tarihinde, Miladi 13 Nisan 1909’da başkent İstanbul’da şeriatçı ayaklanma yaşandı. İttihat ve Terakki Cemiyeti aleyhinde, muhalefetin dini de alet ederek açtığı kampanyayla siyasi havanın iyice gerginleştiği dönemde, gerici propagandaların etkisiyle 13 Nisan 1909 günü, asker ayaklandı. İttihat ve Terakki Cemiyetinin getirdiği birliklerden Dördüncü Avcı Taburu askerlerinin subaylarını hapsedip başkaldırdı. Başlarında subayları olmayan silahlı askerler, Ayasofya meydanında toplanıp “Şeriat isteriz” sloganları eşliğinde sağa sola ateş edip, Mebusan Meclisi’ni kuşatıp Harbiye Nezareti’ni basmaya kalkıştı. Grup, “şeriatın tam olarak uygulanmasının” yanı sıra, “hükümetin istifa etmesini”, “Meclis’ten bazı milletvekillerinin uzaklaştırılmasını”, ve “görevden alınan Alaylı subayların yeniden atanmalarını” talep ediyordu. Bu ayaklanma sırasında, sivillerin yanı sıra mektepli subaylar ve bir milletvekili öldürüldü, olayları engelleyemeyen Hüseyin Hilmi Paşa Hükümeti istifa etti. Olayları bastırmak üzere Selanik’te Mahmut Şevket Paşa komutasında hazırlanan “Harekat Ordusu”, 21 Nisan’da İstanbul’a girmek üzere çalışmalarına başladı. 31 Mart olayını bastırmak için hazırlanan bu özel ordunun kurulmasında Mustafa Kemal’in (Atatürk) önemli katkıları oldu. 24 Nisan’da şehre hakim olan harekat ordusu ayaklanmayı bastırdı. İstanbul’daki olayların yatıştırılmasından ve başkentte güvenliğin sağlanmasının ardından, 27 Nisan 1909 günü “Milli Meclis” bu kez İstanbul’da olağanüstü bir toplantı yaparak, İkinci Abdülhamit’in tahttan indirilmesine ve yerine 65 yaşındaki kardeşi Mehmet Reşat’ın padişah yapılmasına karar verdi. Ertesi gün İkinci Abdülhamit, Selanik’e gönderildi. Tozlu raflar arasına girip tarihimizi incelediğimizde, bundan 114 yıl önceki meclisin padişahın kifayetsiz ve dirayetsizliğini görüp onu tahttan uzaklaştırabilecek güce ve kararlılığa sahip olabildiğine tanık oluyoruz. Milletin ve devletin yegane temsilcisi olan meclisler o zamandan beri demokrasimiz için yaşamsal öneme sahiptir. Başkanlık ya da yarı başkanlık, sistem ne olursa olsun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin önemi yadsınamaz. Sandık ve TBMM demokrasimizin vazgeçilemez unsurlarındandır. *** [caption id="attachment_275638" align="alignright" width="300"] TCG Anadolu[/caption] ANADOLU SAVAŞ GEMİSİ Dron ve insansız uçakların havalanacağı Türkiye'nin en büyük savaş gemisi TCG Anadolu’nun silahlı kuvvetlerimize teslimi, birçok ülkede yankı buldu. NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip Türkiye’nin askeri alandaki atılımları dost düşman tüm ülkeler tarafından yakından izleniyor. Uluslararası basında övgü dolu sözlerle yer alan Anadolu, askeri alanda bölgedeki dengeleri Türkiye lehine değiştirmeye yönelik önemli bir adım olarak görülüyor. İstanbul'da inşa edilen 231 metre uzunluğundaki savaş gemimiz, Bayraktar TB3 ve Kızılelma dronları ile Hürjet savaş uçağının inip kalkabileceği, helikopterler ve insansız hava araçlarının da dahil olduğu 94 araç kapasitesine sahip. Gemi, ayrıca13 tank da taşıyabiliyor. Görkemli savaş gemimizin yapımında emeği geçenlere şükranlarımızı sunuyoruz, onlarla ne kadar övünsek azdır. Askerimiz her zaman gözbebeğimizdir.