Can PULAK Bir kere daha altını çizerek söylemeliyim. Türkiye’nin rahatlaması, huzur ve güven içinde yaşaması için bu iktidarın mutlaka değişmesi gerektiğine inanıyorum. Bu...

Can PULAK Bir kere daha altını çizerek söylemeliyim. Türkiye’nin rahatlaması, huzur ve güven içinde yaşaması için bu iktidarın mutlaka değişmesi gerektiğine inanıyorum. Bunun için Kılıçdaroğlu’na ve millet ittifakına oy vereceğim. Aslında biz eski demokratların alnına silah dayasanız CHP’ye oy vermesi mümkün değildi. Ama ne eski CHP kaldı nede eski demokratlık… Zaman her şeyi değiştirdi işte. Bu sefer, milleti dindar-dinsiz diye ikiye bölen, Cumhuriyetin tüm kurumlarına zarar veren, Anayasayı paspas gibi çiğneyen bir iktidarı yolcu edeceğiz. Türkiye’nin iyiliği için şart bu. Vatan söz konusuysa gerisi teferruat değil mi? Biz olaya böyle bakıyoruz. Bu bakış kimine göre doğru, kimine göre de yanlış olabilir. Bize göre doğru, hem de dosdoğru… Bunu böylece belirttikten sonra, bir olumsuz yönümüze de işaret etmek istiyorum. Millet olarak bizim sevgimizin ve nefretimizin ölçüsü yok. Birine kızıyorsak, yaptığı her şeyi yanlış buluyor, iyi yaptıklarını da görmezden geliyoruz. Seviyorsak eğer, her şeyi yanlış yapsa da ona toz kondurmuyoruz. Özetle haklının hakkını teslimde pek adil davranmıyoruz. Bu yazıyı bir özeleştiri kabul edebilirsiniz. AKP iktidarı bana göre çok hayati yanlışlar yaptı, çok kötü ve acemice yönetti ülkeyi. Ekonomiyi perişan etti, paramızı tüketti, orta sınıfı çökertti. İyi yetişmiş devlet kadrolarını kapının önüne koydu, yerlerini hacılarla-hocalarla-imam hatiplilerle doldurdu. Peki ama AKP şu geride bıraktığımız 21 yıllık iktidarında hiç mi güzel bir şey yapmadı, milletin yararına tek bir çivi bile çakmadı mı yani? Buna (evet) demek insafsızlık olur. Hele iktidarının ilk beş yılında, başta belediyeler olmak üzere pek çok hizmeti halkı memnun edecek düzeye çıkardı. Baştan pek renk vermedi, demokrasiyle ve Cumhuriyetle kavgaya tutuşmadı, tarikatlara ve dini vakıflara çaktırmadan destek verdi ama son 16 yılı bir felaketti. Tam gaz gitti laikliğin üzerine, tam gaz gitti Cumhuriyet kurumlarının üzerine, hatta Türk’lüğe ve milliyetçiliğe bile laf soktu. Adaleti, yargıyı tanınmaz hale getirdi. Betonla düzeltmeye çalıştı fotoğrafımızı. Betona suistimali ve yolsuzluğu da bulaştırdı. İhale kanununu sürekli değiştirdi. Yollar, köprüler, barajlar, havaalanları, alt-üst geçitler, büyük hastaneler filan yaptı ama, bunları çok pahalıya mal etti. Ayrıca bazılarına ihtiyacımız var mıydı, erkenmiydi tartışılır. Her neyse, bir iktidar ülkenin çivilerini söktüyse yerinden, yaptığı tüm iyi işler de sıfırlanıyor işte. Benim gelmek istediğim nokta, şu askeri çıkarma gemimiz üzerinde koparılan siyasi fırtına. Kimi yerdi, kimi övdü ama çoğunluk seçim propogandası olarak gördü bu muhteşem gemiyi. Hatta ben bile uçak gemisi olmadığını ısrarla belirtmiş, seçim malzemesi olarak alelacele suya atıldığını, bazı noksanları bulunduğunu söylemiştim. Oysa işin aslı öyle değilmiş. Bu konudaki ciddi otorite Emekli Amiral Cihat Yaycı’yı dinledikten sonra, gerçekten muhteşem bir askeri gemiye sahip olmamızın mutluluğunu ve gururunu yaşadım. Eksik bilgiyle fikir söylemenin yanlışlığını da fark ettim iyice. 232 metre uzunluğa sahip dev bir çıkarma amfibi gemimiz var artık. F-35 işini çözebilseydik eğer, bu gemi uçak gemisi olacaktı. Ama yine de İHA’ların, SİHA’ların, helikopterlerin rahatça inip kalkabilecekleri bir gemiye sahibiz. Türk donanması bu gemiyle iyice güçlendi ve düşman ülkelerin korkulu rüyası haline geldi. Allah yapanlardan, bunu ülkeye kazandıranlardan işçisi-mühendisi-teknik elemanları dahil hepsinden razı olsun. Temelsiz bir eleştiriyi böylece düzelttikten sonra, şimdi geliyorum Kılıçdaroğlu’nun desteksiz vaadleri konusuna. Hani 300 milyar bulduğuna takılmış, kim kaybetti de biz bulduk bu parayı diye sormuştum. Bazı dostlarımdan (Sen yapma bari.. Tam iktidarı değiştirirken, böyle sorularla ortalığı bulandırma) yollu imalar aldım. Bunun da üzerinde durmak gerek. İktidarın desteksiz vaadlerini eleştiriyoruz da, millet ittifakınınkini niye eleştirmiyelim yani? Rakibin kötü gördüğümüz şeylerini taklit edeceksek, yanlış yapmaya daha seçilmeden başlamışız demektir. Kılıçdaroğlu namusuna, vatan sevgisine, dürüstlüğüne inandığım bir siyasetçidir. AKP Başkanının ayak izlerine basarak yürümemeli, her yoksul aileye altın vaat etme gibi şirinliklere ihtiyaç duymamalıdır. Ayağımızı yorganımıza göre uzatmayı öğrenmeliyiz artık. Hep bol keseden harcadık, hep emek sarfetmeden ve fazla çalışmadan yaşamaya alıştık. Hepimizin elinde pahalı telefonlar, birinci-ikinci el arabalar, evler-apartmanlar, ne oluyor yahu.. Biz bunları hak edecek kadar çalıştık, alınteri döktük mü? Tüketici bir toplum olduk çıktık. Üretimi düşürdük, tüketimi çoğalttık, bizi yönetenlerin hiçbiri de oralı olmadı. Tembel, devlet kesesinden beslenmeye alışkın bir millet haline geldiğimizin farkında değiliz hala. Siyasetçilerin verdiği şu büyük zarara bir bakın.10 milyondan fazla yabancıyı el üstünde tutuyor, onlara bebek gibi bakıyoruz. Benim yoksulum yatağa aç girerken, elin yabancısını olmayan paramızla besleyip duruyoruz. Artık böyle şovlara son vermemiz lazım. Neyse, pişmiş aşa daha fazla su katmayalım. Ama ciddi olarak konuşmamız ve tartışmamız gereken hayati sorunlarımız var. Örneğin demokrasi anlayışımız, örneğin fikir ve düşünce özgürlüğümüz, örneğin seçim ve siyasi partiler yasalarımız.. Bu yasalarla gittiğimiz seçimlere, liderlerin iki dudağının arasından çıkan mebuslara, tanımadığımız hatta fotoğrafını bile görmediğimiz insanlara oy vermemize nasıl demokrasi diyebiliriz ki? Seçimlerden sonra ciddi çalışmalar yapmak ve demokrasinin lügat anlamına paralel kararlar almak mecburiyetindeyiz. Hele bir seçimi sağlıklı, kazasız ve belasız bir şekilde yapalım da… Öyle olursa, yani normal bir seçimi yapabilme başarısını gösterebilirsek, millet ittifakı ipi göğüsler. Ama aramızda kalsın, ben hala mevcut yönetimin iktidarı sessiz, sedasız, sonuçlarına katlanmış gibi efendice devredeceğine inanmıyorum. Dilerim yanılırım…