AKP yine bir “paket” çıkarmaya hazırlanıyor: 9’uncu Yargı Paketi. Paketin en dikkat çeken maddesi “etki ajanlığı” ile ilgili düzenleme: “Devletin iç ve dış siyasi yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar” için 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.
Gökhan Bulut
Madde düzenlemesinin gerekçesinde “… iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da devletin iç veya dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilecektir” deniyor.
Madde ve gerekçesi dikkatle okunduğunda düzenleme girişiminin asıl amacının ne olduğu açık: İktidara yakın teknoloji, enerji ve ticaret şirketleri ve bunların faaliyetleri, fay hatlarına yapılan altın madenleri, affedilen vergi borçları, tarikatlara peşkeş çekilen kamu malları, usulsüz ihaleler ve daha nicesi hakkında haberlerin engellenmesi. Bir de tabii Türkiye’deki yabancılar… Özellikle Ortadoğu kaynaklı terör örgütleriyle ilgili araştırmalar bu düzenlemenin kapsamına ne ölçüde girecek acaba? Taslağın, kamuoyunun AKP’nin kaybettiği belediyelerle ilgili yolsuzluk haberleri ve bunlarla ilgili suç duyuruları beklentisinin olduğu bir dönemde gündeme gelmesi de dikkat çekici.
Sansür yasasının olduğu gibi bu paketin de temel kaynak kişilerinden olan MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın “Ülke dışından hibe alan, karşılığında etki ajanlığı yapan, yabancı bir gücün çıkarlarını gözeten her türlü ‘hibe yiyici’ kişi ve kurumun bu yasa teklifini desteklemesini milli menfaatlere uygun açıklama yapmasını zaten beklemiyoruz” açıklaması ise “fon” perdesinin arkasında düzenlemenin hedef tahtasına gazetecilerin, aydınların, yazarların yerleştirildiğinin açık itirafı niteliğinde. Türkiye’de “ülke dışından hibe ve fon” alan kurumların başında kamu kurumlarının geldiğini de bilmeyen yokken üstelik.
Kamuoyuna yansıdığı günden bu yana çeşitli yönleriyle tartışıldı. Bu yazıda detaylarına girmeye gerek yok. Burada konunun asıl olarak “yasaların dayanakları”, “hukuk devleti”, “demokrasi” ile ilgili olduğunu söylemek gerek.
Bu düzenleme kanunlaştığı takdirde hukukun “objektif uygulanırlığı” konusundaki derin yaralara yenilerini ekleyeceğe benziyor. Yürürlükteki kanunlarda zaten var olan muğlaklık artık neredeyse yasaların ruhu haline geliyor. Bir cezanın kaynağı objektif kritere ihtiyaç duyar ama bu tür düzenlemelerle objektivitenin yerini keyfilik ve kişiye görelik alıyor. Meclis’te Ekim 2022’de kabul edilen “sansür yasası” ile birlikte düşünüldüğünde bu düzenleme sansür ve oto-sansür pratiklerinin bütün bir topluma yayılmasının önünü daha da açacak gibi duruyor.
Türkiye’nin ifade özgürlüğü sıralamalarındaki yeri, cezaevindeki gazeteciler ve düşüncelerini özgürce ifade edemeyen milyonların varlığı bize bu konuda yeterince fikir veriyor. MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız sansür yasası çıkarken “gazetecilerle ilgisi yok” demişti. Onlarca gazeteciye bu yasayla soruşturma açıldı. Yine benzer bir durumla karşı karşıya kalmayacağımızı gösteren en ufak bir ışık yok.
Bu düzenleme girişimiyle devletin “kendi aleyhine yapılan ajanlık faaliyetiyle mücadele etme gereği ve yetkisi” hükümete karşı her türlü muhalif düşünceyi cezalandırmak için kullanılabilir hale geliyor. Burada iki nokta önemli. İlki hükümet ve devletin özdeş kılınarak hükümete yönelecek eleştirilerin “devlete yönelik suç” kapsamına alınma ihtimali. İkincisi ise “devlete karşı işlenen suçlar” mantığının tüm hukuki düzenlemelerin temeli haline getirilerek hukuk devleti niteliğine büyük bir darbe daha vurulması.
Özetle söz konusu bu düzenleme yeni bir toplumsal kısıtlama ve cezalandırma dalgasının meşru dayanağı olamaz. Bu ve benzeri düzenlemeler demokrasilerde halkın seçimler yoluyla devrettiği “yönetme hakkı”nın küçük bir zümrenin lehine ve halkın aleyhine kullanılmasının aracı haline getirilemez. Meclis’te sahip olunan aritmetik çoğunluk demokrasinin, ifade özgürlüğünün ve halkın haber alma hakkının engellenmesi için kullanılamaz. Bu, deyim yerindeyse “yetki ajanlığı”dır ve buna hep birlikte “hayır” demeliyiz.