Yeni fikirlerle dans
Yusuf Kanlı
Yemek ne zaman pişer, ne zaman masa kurulur ve yemek servis edilir çok kesin değilse de, şimdilik bir şey neredeyse kesin gibi: Yemek tencereye girmedi henüz ama, ne pişirileceğine sanki karar verildi.
Salgın şartları nedeniyle fiziki toplantılar çok azaldı. Kısa bir süre öne kapalı ve az katılımlı bir çalışma yemeğinde bir Batılı ülke diplomatlarıyla Türk dış politikası konuşurken kaçınılmaz olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki cumhurbaşkanlığı seçimleri, Türkiye’nin bu seçimlere müdahale ettiği iddiaları, Ersin Tatar’ın seçilmesi ve beklenilen yeni görüşme süreci de konuşuldu.
Kuzey Kıbrıs’ta fikir karışıklığı çok üst düzeyde. Bir yanda bugün cumhurbaşkanı dahil ve Türkiye’nin de son zamanlarda savunmaya başladığı “iki devletli çözüm” taraftarları var. Diğer yandan yine iki devletli çözümü destekleyen ama birçok oldukça anlaşılabilir meşru nedenle “Avrupa Birliği içerisinde iki devlet” diyenler var. Sol cenahta “federal çözümden başka çözüm olmaz” diyenler var ama önemli bir kesim de oluşacak federasyonun konfederasyona daha yakın olması, kurucu devletlerin dış temsil, güvenlik ve ortak yargı gibi alanlar dışında ileri derecede özgün ve bağımsız yetkilerle donatılmasını savunanlar da bulunuyor. Üstelik bu grupla sağ cenahtan, özellikle merkez sağ çizgideki bir partiyi destekleyenler arasında, bir kesim aynı görüşte.
Rum tarafında her ne kadar peşin hükümle sağdan sola tüm siyasi oluşumları “tek devlet” destekçisi, Kıbrıs Türküne sadece “otonom” yönetim çerçevesinde “azınlık” hakları verilmesi isteniyor gibi gelinse de, orada da grinin oldukça fazla tonları var. Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiades’in çok uzun dönemdir bazen cesaretle çoğu zamanda utangaç bir ifadeyle “gevşek federasyon” çerçevesinde dış işleri, dış temsil, güvenlik, federal maliye politikaları haricinde adada üçlü bir yönetim önerdiği bilinmektedir. Rum liderin esasında önerdiği federasyon mu konfederasyon mu tartışılabilir. “Kıbrıs Cumhuriyeti’nden taviz verilemez” katı pozisyonundaki sol ve sağ milliyetçi takıntılı kesimlerde bile ikili yönetim sindirilmiş gibi görünüyor. Tek farkla, bu takıntılı gruplar “”hala daha “her şey bizim” anlayışıyla Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rumlara ait olmasını, Türklere ise bu devletin alt öğesi olarak iç işleri, eğitim, kültür ve yerel ekonomi alanlarında “egemence” davranma hakkı öngörüyorlar. Doğrusu, eskiden beri süregelen temel Kıbrıs Rum siyasetinin özeti durumundaki bu akıntılı yaklaşımla Kıbrıs sorununun niye federal çözüme ulaşamadığını da özetliyorlar.
Yine de, şimdilik azınlıkta ve sadece entelektüel seviyede olsa da 2004’de Annan planının reddiyle Kıbrıs Rumlarının çok büyük hata yaptığını, bu ve benzer hatalar nedeniyle de Kıbrıs’ta ikinci bir “Ön Asya felaketi” yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu söyleyenler çıkmaya başladı. Birinci “Ön Asya felaketi” malum işgalin büyük bir hezimetle sonlanması ve Anadolu’dan toplu Yunanistan’a göç edilmesi idi.
Cumhuriyetci Türk Partisi (CTP) hükümetleri dışişleri bakanlarından ve eski baş görüşmeci Özdil Nami’nin bir Rum gazetesine verdiği mülakatta söylediği gibi Annan planı düzenlemeleri artık mazide kaldı, Maraş’ın Rumlara verilmesi de artık masada değil. Toprak tavizi, Kuzey Kıbrıs’a sınırlı da olsa Rumların yeniden yerleşmesi ve benzeri konularda daha önce konuşulanlar da artık geçerli değil. Artık iki taraf arasında “devletten devlete” ve ancak “iki devlet” temelli görüşmeler olabilir. Doğal olarak konfederasyona yakın federasyon, konfederasyon, iki devlet veya AB içerisinde iki devlet bu dönemde konuşulabilecek konulardır.
İşte tam da bu noktada İngiltere başta olmak üzere, Kıbrıs’ta çözüm konusunda ümidini kaybetmeyen uluslararası aktörler yeni sürecin nasıl olması gerektiği konusunda çeşitli fikirleri dolaylı veya üstü örtülü şekilde tartışmaya sokmaya başladılar. Amerika Birleşik Devletleri seçim ve iktidar değişikliğine fazla odaklanmış görünse de, gerek Birleşmiş Milletler, gerekse de İngiltere dahil bazı uluslararası aktörlerin gayrı resmi toplanacak adadaki iki toplum, üç garantör ülke ve BM genel sekreteri veya temsilcisinin katılacağı beş+bir gayrı-resmi Kıbrıs konferansında “yeni fikirlerin” ele alınması gerektiğini taraflara kapalı kapılar arkasında seslendirdikleri bildirilmekte.
İngiltere’nin özellikle “gevşek desantralize federasyon” veya “iki devletli konfederasyon” fikirlerini Rum liderliği ile çeşitli seviyelerdeki görüşmelerde seslendirdiği, yani bir anlamda nabız yokladığı özellikle “adaya özgü çözüm” arandığı söylenmekte.
Rum kesiminin ısrarla BM kararlarının ve iki taraf arasında şimdiye kadar üzerinde hemfikir olunan çözüm modelinin federasyon olduğu ve yeni bir fikir ortaya konmasının BM parametreleriyle uyuşmayacağı tezine ise diplomatik çevrelerin yanıtı net: “BM’nin iki taraftan biri başka meseleler, çözüm şekliyle ilgili başka fikirler gündeme getirirse, BM bunlar görüşülemez diyemez.”
Bu durum yeni dönemde görüşmelerin modalitesi yanı sıra yeni bir hedefin de konulabileceğini, yeni sürecin iki devlet ile gevşek ve desantralize federasyon arasında olabileceğini göstermektedir.
Yorumlar