Yusuf KANLI
Türk-Amerikan ilişkilerinde yarattığı güven depremi etkisi hiç sona ermeyen meşhur Johnson mektubu sonrasında dönemin Başbakanı İsmet İnönü kullanmıştı bu teri...
Yusuf KANLI
Türk-Amerikan ilişkilerinde yarattığı güven depremi etkisi hiç sona ermeyen meşhur Johnson mektubu sonrasında dönemin Başbakanı İsmet İnönü kullanmıştı bu terimi ilk kez: “Yeni bir dünya kurulur, biz de yerimizi alırız.” 1964 idi bu sözün söylendiği tarih. Amerika Birleşik Devletleri başkanı Lyndon B. Johnson tarafından Türkiye başbakanı İsmet İnönü'ye 5 Haziran 1964 tarihinde gönderilen o mektupta ABD lideri Türkiye başbakanını açıkça tehdit ediyordu. Mektupta olası bir Kıbrıs müdahalesi sonucunda bir Türk-Yunan savaşı çıkabileceği, bunun istenmediği, ayrıca Sovyetler Birliği böyle bir müdahaleyi sebep gösterip Türkiye’ye saldırırsa NATO’nun ortak savunma ilkesinin hayata geçemeyebileceği vurgulanıyordu.
Amerika Birleşik Devletleri derin devletinin, haber alma teşkilatının büyük roller oynadığı iddia edilen, birisi 1960’da, en sonuncusu 2017’de en az dört müdahale yaşadı Türk demokrasisi. 2017 sonrası döneme girinceye kadar belki de hiç bu kadar güçlü seslendirilmemişti “duvarın öte tarafına geçeriz” tehdidi. Hoş, fiziki duvar da kalmadı ama algısal duvar tüm azametiyle ayakta duruyor.
İKİ ÖNEMLİ GELİŞME
Tohumları çok önceki tarihlerde atılmış olsa da son bir haftada, değişik coğrafyalarda, Türkiye ile Batı ilişkilerine varoluşsal sonuçlar doğuracak iki önemli gelişme yaşandı. Gerçi birkaç olay daha rahatça bu denkleme ilave edilebilir ancak en önemlisi bu ikisi.
1-Türkiye gözlemci statüsüyle de olsa ilk kez Şanghay Örgütü liderler zirvesine, üstelik de cumhurbaşkanı düzeyinde katıldı. Bir de kamuoyu algı operasyonu düzenledi sarayın propaganda işleri müdürlüğü, diğer liderlerin ilgi odağında olduğu dünya lideri Erdoğan fotoğrafını dağıtıma verdi. Gerçi Pakistan propaganda servisi de benzer bir fotoğrafı kendi lideri için hemen yayınladı ama Türkiye’de oldukça ses getirdi bu kamu iletişim şaheseri gayretkeşlik.
2-ABD Donald Trump döneminde başlattığı süreci tamamlayarak Kıbrıs Rum Yönetimi üzerinde uygulamakta olduğu silah ambargosu kararını tamamıyla yürürlükten kaldırdı.
TÜRKİYE’NİN GİDEBİLECEĞİ YER. VAR… DOĞRU MU?
Servis edilen Erdoğan’ın merkeze konuşlandığı Şangay Örgütü zirve toplantısı fotoğrafı bile durumu açıklamaya yetiyor aslında. Batı istediği kadar horlasın, ötekileştirsin, sırtını dönsün, Erdoğan ve ülkesinin başka opsiyonları da var ve mesela hepsi otokrat ve demokrasi ayıplı da olsa Şangay Örgütü ülkeleri Türkiye’ye kucak açmaya hazır.
Türkiye NATO’dan ayrılır mı? Ayrılmaz. NATO Türkiye’yi atabilir mi? Şimdilik hayır. Ancak Şanghay üyeliği olması durumunda Türkiye’nin AB ile hiçbir ilişkisi kalamaz. Peki şimdi var mı? Şeklen, ya da “yok denmeyecek” bir seviyede.
Kovid salgını ve ardından Rusya’nın Ukrayna saldırısı ve işgali ile dünyanın içine yuvarlandığı enerji krizi bütün dünyayı etkilemeye devam ediyor. Kış bastırdıkça Avrupa’nın ve bu arada Türkiye’nin de sorunları daha da artacak. Yaşamsal bir seçime doğru ilerleyen Türkiye’nin bu şartlarda Rusya ile gerginleşmeye girmesi söz konusu olamaz. Öte yandan Ukrayna gelişmeleri Rusya’yı ciddi bir yalnızlığa itti. Türkiye gibi bir kapı üzerinden dünyaya ulaşabilmek Vladimir Putin açısından çok önemli olmalı. Rusya’nın çok da önemli bir avantaj sağlamadan açılmasına razı olduğu gıda koridoru aslında Putin’in Türkiye’yi dünya siyasetinde çok önemli bir yere taşımak için yapılan çok anlamlı bir jest değil miydi?
RUSYA’NIN PLANI
Moskova’da bu kış başında, en geç mart ayına kadar, Ukrayna’da Karadeniz’in kontrolü ele geçirilip bir ateşkese gidileceği hesapları yapıldığı fısıldanıyor arada bir benim kulaklarıma. Doğru mu? Göreceğiz. Öte yandan Rus birliklerinin bazı cephelerde ciddi yenilgi aldığı da iddia ediliyor.
Ayrıca, Türkiye NATO’ya niye girmişti? Eminim Erdoğan ve hükümetinin siyasi hesapları ne olursa olsun Türkiye devlet aklı bu soruyu olabildiğince sık yönetim koltuklarındakilere hatırlatmaya başlamıştır.
AMBARGO KALDIRILMASI RUSYA’NIN ETKİSİNİ KIRMA AMAÇLI
Gelelim ambargonun kaldırılması olayına. Doğu Akdeniz’deki askeri dengeyi değiştirmeye fazla etkisi olmayacak ancak macera olasılığını artıran bu adım niye atıldı? Yunan lobisinin etkisiyle hareket eden Senatör Robert Menendez işgüzarlığı ile kotarılan bu “büyük başarı” aslında bir yandan liman ziyareti, ortak askeri manevra ve sair çeşitli bahanelerle ABD’nin daha rahat Kıbrıs Rum Kesiminde askeri mevcudiyet bulundurması imkanını verecek, diğer yandan da 1960’dan bu yana hep alerji duyulan ancak özellikle Demetris Hristofyas dönemi ve sonrasında giderek artan Rusya ile Rum yönetimi arasındaki etkileşmeyi, ya da Rusya’nın adada ve Doğu Akdeniz’deki nüfuzunu azaltmak. Demek ki kavga sadece Kıbrıs’la ilgili değil, daha geniş bir alanı, mesela Türkiye üzerine baskı, Rusya’nın Suriye politikasına etki ve tabii ki enerji krizinde özellikle Ankara’nın “dert yaratmayan müttefik” olması hatırlatmasını kapsıyor.
Peki bu gelişmeler “yeni bir dünya” yaratır mı? Ya da bütün bunlar yeni bir dünyanın doğum sancıları mı? Kanımca yeni bir dünya zaten doğdu da Türkiye bu dünyada mı yerini alacak, yoksa biraz kur yaptıktan sonra çok da mutlu olmadığı eski ilişkilerine devam mı diyecek? Ne dersiniz, sanırım bu soruya hep beraber cevap aramaya devam edelim mi?