AK Parti’nin 3 Kasım 2002 seçimlerinde tek başına iktidara geldiği tarihten bugüne 6 genel seçim, çok sayıda yerel seçim ve referandum yaşadık.
Utku Şensoy
Recep Tayyip Erdoğan, 2002 Genel Seçiminde siyasi yasaklı olduğu için milletvekili adaylığı reddedilince Anayasa değiştirildi. Yapılan ilk ara seçimde meclise girdi, 2004 Mahallî Seçimi, 2007 Genel Seçimi, 2007 Anayasa Değişikliği Referandumu, 2009 Mahallî Seçimi, 2010 Anayasa Halkoylaması, 2011 Genel Seçimi, 2014 Mahallî Seçimi, 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi, 2015 Haziran Genel Seçimi, 2015 Kasım Genel Seçimi, 2017 Anayasa Halkoylaması, 2018 Genel Seçimi, 2019 Mahallî Seçimi, 2023 Genel Seçimi ve son olarak Pazar günü yapılan Yerel seçimlerle son 22 yılda tam 17 kez sandık başına gidildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle AK Parti, son 22 yıldaki 18 seçimden galibiyetle çıktı. Pazar günü ise ilk kez CHP’nin ardında ikinci parti oldu. Kanımızca bu yerel seçimlerin gerçek galibi millet iradesidir, 85 milyondur.
Halkın gündemi başka...
Neredeyse 15 ayda bir sandık başındayız. Muhtemelen bu alanda rekor Türkiye’dedir. Sandık demokrasilerin olmazsa olmazı, şüphesiz halkın iradesinin en önemli göstergesidir. Ancak bu yoğunlukta yapılan seçimler hem devlet hem siyasi partiler özellikle de yurttaşlar için ağırdır, yıpratıcıdır, maliyetlidir. Oysa ülkenin ana gündemi, ekonomidir, işsizliktir, gençlerin istihdam sorunudur, tarımdır, üretici-çiftçinin gübre, mazot sorunlarıdır, emekli ve dar gelirlinin geçim derdidir, mutfaktaki yangındır. Merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in ifadesiyle, "Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur" sözünü anımsayıp, pazar günü mutfaktaki yangının, boş tencerenin sandıkta etkili olduğuna tanık olduk.
İşte bu kadar ağır gündem arasında 15 ayda bir sandığa gitmek, seçim atmosferi yaşanıp tansiyon ve gerilimin artması, her defasında seçim bütçesi yapılması ülkeyi de hazineyi de yurttaşın bünyesini de hayli hırpalıyor. Yurttaş sandıktan yoruldu, seçim atmosferi yaşamaktan gerildi. Önümüzde 4 yıllık bir dönem var, bu süreç tamamlanır mı erken genel seçimler olur mu o bilinmez. Yapılması gereken, hemen bugünden itibaren, siyasi iktidar ve bürokrasinin asli işine dönüp, yurttaşın en önemli sorunu olan ekonomik sıkıntılara ivedilikle çözüm bulması, Türk liramıza yeniden değer kazandırması, yurttaşın alım gücünü yükseltmesidir.
Seçimin sonuçlarını ve değerlendirmesini, sosyolojik etkilerini uzmanlara bırakıp, ülkenin yanıt bekleyen gerçek gündemine dönüp İzmir Gaziemir’deki nükleer atık iddialarıyla yazımıza devam ediyoruz.
Nükleer atıklar fabrika bahçesine gömülmüş!
Dünyanın en büyük ticari imza kampanyası projesi olan Change.org kullanıcılardan biri, İzmir halkının yıllardır Gaziemir’deki nükleer atığa maruz kaldığını iddia edip bu konuda bir imza kampanyası başlattı. “Gaziemir’deki kurşun döküm fabrikası arazisine gömülü radyoaktif atıklar ve ağır metaller yıllardır suyumuza, toprağımıza karıştı, halkta çeşitli sağlık problemlerine yol açtı” şeklinde başlatılan kampanya ile, bir an önce harekete geçilip, nükleer atıkların yöntemine uygun biçimde bertaraf edilmesi isteniyor.
Vahim iddiaya göre, 2007 yılında Avrupa’dan getirilen 3 kamyon nükleer atık gümrükten geçip, Gaziemir’deki 70 dönümlük kurşun döküm fabrikasında 5 yıl boyunca işlendi. Çalışanların ve çevre halkın sağlığının etkilenmesi üzerine, atıklar fabrika bahçesine gömüldü! Yine iddiaya göre, 17 yıldır bölgede hiçbir bertaraf çalışması yapılmadığı için, çevre ve halk bu atıklardan hala etkilenmeye devam ediyor, hatta bölge halkında o gündür bu gündür, kanser ve daha birçok hastalık oranında artış yaşanıyor! Söz konusu atıkların yağışlarla suyumuza, toprağımıza karışma riski de mevcut. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı tarafından çalışmaların Haziran 2024’te tamamlanacağını belirtilmiş ancak sahada kayda değer bir çalışma yapılmamış. Ayrıca, 2021 yılında yapılan ölçümlerde radyasyon miktarı normal değerin 7 bin 291 katı oranında arttığı tespit edilmiş!
Bu tür tehlikeli atıkların insan sağlığını olumsuz etkilediği bir gerçek, başta kanser olmak üzere, hafıza kaybı, doğum anomalileri, ölü doğumlar, genetik bozukluklar, tiroit, kan kanseri, karaciğer ve böbrek işlev bozukluğu, üreme bozukluğu, bağışıklık sistemi hastalıkları gibi birçok hastalığa neden olduğuna dair bilimsel çalışmalar var. Radyoaktif atıkların yanı sıra ağır metallerin bulunduğu atık kümesi de halk sağlığı için son derece tehlikelidir. Gerçekten o bölgede bu tür atıklar mevcutsa, toprağa gömmek bir çözüm değildir. Gömülü alandan çıkarılsa bile, çevreye nasıl bir etkisinin olacağı bilinmeyen bu atıkların bertarafının uzman ve alanında yetkin kişilerin gözetiminde uygun teknik ekipmanlar ile yapılmalıdır. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu konuda ortak bir çalışma yürütmeli. Bu bağlamda;
- Bu tehlikeli atıklar varsa ivedilikle bilimsel yöntemler ile bertaraf edilmeli,
- Bu süreç şeffaf biçimde yürütülerek kamuoyu bilgilendirilmeli,
- Yöre halkına sağlık taraması yapılmalı,
- Radyoaktif atıklar gümrükten geçirilip ülkeye sokulduysa bu atıklardan sorumlu kişiler hakkındaki hukuki süreç başlatılmalı,
- ÇED süreci hakkında kamuoyu bilgilendirilmelidir.
Halk sağlığı siyaset üstü hayati öneme sahip ciddi bir konudur, ihmale gelmez.