Yusuf KANLI Günlerdir beklenen ve özellikle son iki günde neredeyse herke tarafından tahmin edilen oldu: Sinan Oğan muazzam bir ilkesel U-dönüşü yaparak, ya da Azerbaycan’da dedikl...

Yusuf KANLI Günlerdir beklenen ve özellikle son iki günde neredeyse herke tarafından tahmin edilen oldu: Sinan Oğan muazzam bir ilkesel U-dönüşü yaparak, ya da Azerbaycan’da dedikleri gibi muazzam bir fırıldak sergileyerek, sosyal medyada sıkça kullanılan terimlerle, daha birkaç gün öncesine kadar “cehennemin kapılarını kapatma” yemini ederken esasında cehennem ateşine odun taşıma niyetinde olduğunu gösteriverdi. Oğan birinci tur kampanyasında tıpkı diğer adaylar gibi TRT’de yer bulamadı. Gerçi Millet İttifakı adayı ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a verilen 32 saat yayına karşın “kamu yayıncısı” ekranında iki saat ile “kayırılmış” olsa da, aslında hem TRT ekranları, hem de devletin diğer kamu yayıncısı Anadolu Ajansı tüm muhalif adalara kör ve sağırdı dersek hiç de yalan olmaz. Yine de sadece Oğan TRT önüne kadar giderek bu ceberut uygulamayı, eşitsizliği seslendiren aday olmuştu. Meğer şaka yapıyormuş, şikâyetçi değilmiş. TERÖRİZMLE SAVAŞ MASALI Terörizme karşı durmak saygı duyulması gereken bir özellik olmalıdır. PKK kesinlikle bir terör örgütüdür. HDP benim kanımca da kendisiyle PKK arasına mesafe koymada sıkıntılar yaşayan bir siyasi partidir. Hüda Par ise terörist Hizbullah örgütünün siyasi uzantısıdır. Hizbullah’ı terörist olarak görmediği gibi domuz bağı katliamlarını ve sair terörist eylemlerini “20 yıl önce olmuş şeyler” masalıyla kendilerini bağlamadığını söylemekte, kınayamamaktadır bile. Türklük tanımıyla problemli, Anayasada değiştirilemez madde olamayacağı, Türk bayrağının bile adının değiştirilmesi talebini aymazca seslendirmektedir. Kırmızı çizgisi Türklük ve Atatürk olduğunu iddia eden Oğan, Hüda Par’ı “milli ve yerli” masalıyla Türk halkına kakalayan, AKP listelerinden dört milletvekili seçtirten Erdoğan’ı desteklemeye karar vermesi “normal” olarak tanımlanabilir mi? CEHALET Mİ, YOKSA TAAMMÜDEN… Millet İttifakının en temel bağlayıcı unsurunun Anayasa’nın ilk dört maddesine, 66’ncı maddedeki şekliyle Türklük kavramına, Atatürk ilkelerine sahip çıkma olduğu gerek kamuoyuna açıkladıkları ortak politika belgelerinde, anayasa taslağında ve iktidara gelince yapılacaklar listelerinde açıkça yazdığını elbette herkes gibi Oğan da biliyordu kanısındayım. Türkiye’de olmasa da kardeş Azerbaycan’da dekanlık yapmış, Dr. unvanına sahip, bir düşünce kuruluşunda üst düzey görev ifa etmiş birisinin İngilizce deyimiyle “Integrity” ya da Türkçesiyle “kişilik bütünlüğü” sahibi olması beklenir. Nitekim yıllardır tanıdığım ve saygı duyduğum Oğan’ın bu nitelikte olduğunu düşünmekteydim. Yanılmışım. Siyaset onu kötü bozmuş. Ya da Azerbaycan lideri İlham Aliyev “hatırına” tüm ilkelerini ucuz laf salatasıyla çiğnemeyi beceri farz etmiş. BU DESTEK NE GETİRECEK, NE GÖTÜRECEK? Öncelikle görülmesi gereken Oğan öyle köklü bir siyasi temelden, parti çalışmasından falan gelmedi bu noktaya. Zafer Partisi başkanı Ümit Özdağ sayesinde Ata İttifakının cumhurbaşkanı adayı oldu. İki aylık bir kampanya sürecinde de bir yandan Özdağ’ ın Zafer ve diğer Ata İttifakı partilerin çabaları ve desteklerini aldı. Erdoğan’dan mutlu olmayan, muhalefetin adayında da beklentilerini göremeyen, Muharrem İnce’nin de bir şekilde devre dışı kalmasıyla “protesto” oyların toplanabileceği tek aday haline geldiğinden %5’i aşan bir destek görebildi Oğan. Bu oy tapulu malı değil elbette ve desteklediği adaya %5’in tümünü taşıyabileceğini düşünmek tam bir ham hayal. Öte yandan, zaten temel özelliği Erdoğan ve otokrasi karşıtlığı olan bu %5’lik protesto oyunun Oğan’ın sergilediği U dönüşünden hoşlanmadığı gibi, benzer milliyetçi gruplarda da sergilendiği varsayılan, ya da en azından algısı yaratılan, at pazarlığının yaratacağı rahatsızlıkla getirebileceğinden daha fazla götürebileceği de hesaba alınmalıdır. Ayrıca, “dış destek” ile sağlandığı algısı yaratılan buy U dönüşünün Kılıçdaroğlu lehine bir de mağdur algısı ve sempatisi yaratacağı da görülmelidir. PAZARA AZ KALDI Meşhur sözdür, berber önüne oturuldu artık. Makas çalışacak, ak, kara önümüze dökülecek birkaç gün sonra. Halk ikinci kez sandığa gidecek, yeniden değerlendirecek ve bir sonraki seçime kadar Türkiye’de kimin iktidarda olacağına, veya ülkedeki yönetim sisteminin ne olması gerektiğine karar verecek. Erdoğan’ın tekrar seçilmesi mevcut ekonomik çöküşün hızlanarak devam etmesinin, otokrasinin koyulaşmasının ve başta basın ve ifade özgürlüğü olmak üzere kişisel özgürlüklerin daha da sıkıntılı bir sürece girmesi sonucunu doğuracaktır beklentisi ve korkusu yok denirse sağlıklı bir analiz yapılmış olmaz. Diğer yandan Cumhur İttifakının az da olsa çoğunluğu olan bir meclisle Kılıçdaroğlu başkanlığındaki bir yürütmenin oluşması zoraki bir uzlaşma dönemini ve fiili denge ve denetleme sisteminin hayata geçmesinin anahtarı olabilecek durumdadır. Belki böylece Türkiye bu abuk Türk tipi otokrat, denge ve denetlemeden yoksun başkanlık rejiminden, parlamento tarafından denetlenen bir güçlü başkanlık sistemine doğru everilmenin önünü açabilecektir.