Utku ŞENSOY Sıkıcı, tatsız uzun bir kısmi kısıtlama sürecinin sonuna geldik. İlk kısıtlama sonrası Nisan sonunda olağan üstü bir nüfus hareketi yaşamıştık. 1 Mart’taki kon...

Utku ŞENSOY Sıkıcı, tatsız uzun bir kısmi kısıtlama sürecinin sonuna geldik. İlk kısıtlama sonrası Nisan sonunda olağan üstü bir nüfus hareketi yaşamıştık. 1 Mart’taki kontrollü ya da kademeli açılmayı yönetim ve yurttaşlar olarak beceremediğimiz için mutant varyantların artışına rast gelen Nisan ortalarında 60 binli vaka sayılarına ulaşıp, Avrupa rekoru kırdık dünyada ilk beşe girdik. Bu hatalar zincirinin ardından bedelini binlerce insanımızı yitirerek ağır biçimde ödedik. İktidar bu kez 5 bin sınırını koydu son veriler bundan uzak olmasına rağmen kontrollü normalleşmeye geçeceğiz. Sonbaharda yeniden kötü günler yaşamamak için, bu kez kontrollü normalleşmeyi çok sıkı denetlemelerle gerçekleştirmemiz ve hızla aşılamaya geçmemiz lazım. Sağlık çalışanlarımızın büyük özverilerine rağmen, aşı olmadığı için, toplam tek doz aşılamada dünyada 14’ncü, günlük aşılamada ise 18’nci sıralara geriledik. Almanya günde 1 milyondan fazla aşılama yaparken, kapanma döneminde gerektiği kadar aşı olmadığı için günlük aşılama sayımız 50 binler seviyesinde kaldı ve bu da nüfusumuza göre çok yetersiz. Aşı tedarik sürecinin hızlandırılmasını umut ediyoruz. Yenidünya düzeninde artık virüsler yaşamımızın bir parçası olacak, aşı üretiminde ele güne muhtaç olmamak için gerekli yatırımların yapılması ve ülke olarak söz sahibi olmalıyız, unutmayalım, aşı hayat kurtarır. *** ÇİFTE STANDART Pandemi süresince kısmi kısıtlamada sokaklarda binlerce kişiye ceza kesildi. Uzmanlar, bulaşın kapalı ortamlarda evlerde aile içinde daha yoğun olduğunu açıklarken, kısa süreli temiz havaya çıkanlara uygulanan cezalarda kriterin ne olduğunu anlayabilmek mümkün değil. Kongreler, Filistin’e destek için İsrail’i telin protestoları, tarikat cenazeleri, asker uğurlama konvoyları, gibi organize toplantılarla, futbolda bir üst lige yükselme ve şampiyonluk kutlamaları için kendiliğinden cadde ve sokaklara çıkan binlerce insanın yasakları ihlal edip bir araya gelmesine “göz yumulurken” diğerlerine ceza kesilmesi eşitlik ilkesine aykırıdır. Salgın süresince evine ekmek götürme çabasında olan insanlardan bir de ceza ödemelerini istemek adil değil. *** FİLİSTİN İsrail ablukaya aldığı Gazze’yi bayram boyunca da havadan, karadan ve denizden vurmaya devam etti. Şiddetin ikinci haftasında İsrail Başbakanı Netanyahu saldırılar sürecek dedi! Uluslararası camia ise, İsrail’in sergilediği devlet terörü karşısında üç maymunu oynuyor, aymazlığını sürdürüyor. Hedef gözetmeden yapılan hava operasyonları ve bombardımanlarda Filistinli sivil halk dünyanın gözü önünde katledildi. Uluslararası basın kuruluşlarının yer aldığı 13 katlı binanın da aralarında olduğu çok sayıda hükumet binası ve bankanın yanı sıra, sivillerin yaşadığı binalar yerle bir oldu. Kassam Tugayları da İsrail’in sahil kenti Tel Aviv’i hedef aldı. İsrail, BAE, Mısır gibi Arap ülkeleriyle yaşadığı “normalleşme sürecinden” cesaretlenip, pervasızca Mescid-i Aksa’daki Filistinlilere saldırıp darp etti. Bu saldırının ardından, Filistin’den “İntifada” sesleri yükselirken, İsrail'in ayrımcı “Apartheid” politikasına karşı direniş başladı. Masum sivillerin ve çocukları hedef alınması karşısında Ankara, “Uluslararası Koruma Gücü” çağrısında bulundu. Sosyal medya ilginç bir mecra orada herkes aklına geleni paylaşabiliyor. İsrail’in bu saldırılarına ilişkin bazı farklı görüşlere tanık olduk. Çoğunluk İsrail’in “terörist devlet” olduğu konusunda hemfikirken, bazıları da İngilizlerle birlikte Osmanlı askerlerini “arkadan kalleşçe vurmakla” suçladığı Filistinlilerin bu saldırıları hak ettiği görüşünde! Bize göre, tarihte olup biteni sağlıklı kaynaklardan ayrıntılarıyla öğrenip, gerçekleri bilmek, o dönemi yargılarken Filistinlilerin, Arapların Türklere yaptıklarının bilincinde olmak şüphesiz önemlidir. Ancak bugün mezalime uğrayan insanları, geçmişteki Filistinli-Arap atalarının hatalarından ötürü suçlayıp, bugün İsrail askerlerinin postalları altında ezilirken, mezalim altındaki o halkın yanında olmayıp “oh olsun” diyebilmek ne insanlığa ne de mantığa sığar. 9’ucu Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in İsrail-Filistin ziyaretini TRT muhabiri olarak takip ederken, Kudüs, Mescid-i Aksa ve Tel Aviv’deki bir dizi temas ve incelemelerinin ardından, Gazze’ye geçmiştik. 5-6 kilometre derinliğinde 40 kilometre uzunluğunda Gazze sahil şeridi bölgesinde 2 milyondan fazla Filistinlinin çaresizce hapsoluşuna tanık olmuştum. Demirel, 2004 yılında vefat eden, El-Fetih ya da tam adıyla Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin efsane lideri Yaser Arafat’la sahildeki evinde bir araya geldi. O görüşmede, denizden abluka altına alan İsrail donanmasının engellemesi nedeniyle, 21 kg ağırlığındaki uydu telefonumuz devre dışı kalınca, Demirel ve Arafat’ın resmi görüşmelerinin ardından iki liderin kahve faslında Ankara’ya haberi Arafat’ın üst kattaki mütevazı çalışma ofisindeki özel telefonundan geçebilmiştim. Çaresiz, masum sivil insanları, geçmişte atalarının, bizim atalarımıza yaptıklarından dolayı sorumlu tutmak yasalara aykırı olduğu kadar akıl ve mantık dışıdır. Olsa olsa, bunca desteğimize rağmen, Filistin KKTC’yi neden hala tanımıyor sorusunu sorabiliriz. Filistin’in Sözde Ermeni soykırımını tanıdığı yolundaki iddialar da asılsızdır. Günümüzde bölgede cirit atan, ABD, Rusya, İsrail, İran gibi ülkelerin yanı sıra, Hamas veya yeni resmî adıyla İslamî Direniş Hareketi, Hamas'ın silahlı kolu olan İzzeddin el Kassam Tugayları ve Hizbullah’ın, bölgeye yönelik hesapları için masum sivil halkı suçlayamayız. O bölgede yalnızlığa itilenin, acılar içinde çaresizlikten kıvrananın Filistin halkı olduğunu unutmayalım. *** MAFYA-SİYASET Suç örgütü lideri Sedat Peker’in yurtdışından sosyal medyada bir takım suçlamalar ve iddialar içeren görüntülü paylaşımları başkentte siyasi gündemi sarstı. Türkiye’den ayrıldığı süreye kadar polis korumasında gezen Peker, sıklıkla iktidar partisine yakın çevrelerle temas halindeydi ve devlet tarafından yakından takip ediliyordu. Muhalif kanadın iddialarına göre Peker, 2006 yılından sonra cezaevi sürecinde ve sonrasında “korunup kollanıyordu”. “İktidarın mafya ile müttefik” olduğu, aralarında “çetrefil ilişkiler” olduğu yolundaki iddia ve spekülasyonların Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Cemil Çiçek’in vurguladığı gibi, mutlaka araştırılması, ilgili savcıların harekete geçip bu konuda gereğini yapması lazım. *** 19 MAYIS 1919 Mustafa Kemal Atatürk’ün, 19 Mayıs 1919’da Samsun’da Türk Bağımsızlık Savaşı’nı örgütlemeye başlamasının 102’nci yıldönümü olan, “19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” mız kutlu olsun. Bazı odakların bu önemli günü önemsizleştirme çabalarına rağmen 19 Mayıs, yakın tarihimizin en önemli mihenk taşlarındandır, en önemli milli bayramlarımızdandır.