Kar yağdı, bereketi bir yana çilesini konuştuk. Ama çok daha önemli bir gündemimiz de oldu kar sayesinde. O gündem için gerek taraflar, gerek taraftarlar epey söz söyledi. Ama eminim ki benden işitece...

Kar yağdı, bereketi bir yana çilesini konuştuk. Ama çok daha önemli bir gündemimiz de oldu kar sayesinde. O gündem için gerek taraflar, gerek taraftarlar epey söz söyledi. Ama eminim ki benden işitecekleriniz sizlere farklı bir ufuk açacaktır.. Öncelikle olayı 'Balıkçıda yemek' sadeliği ile kamuoyuna aktarmak pek bir hafif geldi bana. Bu olaya bir isim koymak mecburiyetindeyiz. Nixon zamanında bundan daha küçük çaplı bir skandal yaşanmıştı Amerika'da. Ortalık birbirine girmişti. Başkan istifa etmek zorunda kalmıştı. O olay bugün tüm dünyada Watergate skandalı olarak biliniyor. Hal böyleyken bizim skandalımıza da öncelikle bir isim koyma mecburiyetimiz var. O halde hemen bu görevi yerine getirelim ve balıkçı buluşmasına içerdiği önemi de kapsayacak derecede bir yakıştırmada bulunalım. Ve adına 'İstanbulgate' diyelim. ABD'de Nixon'u koltuğundan eden Watergate skandalı 17 Haziran 1972 günü 5 hırsızın Watergate iş merkezindeki bir büroya girerken polis tarafından yakalanarak tutuklanmasıyla patlak vermişti. Soruşturma neticesinde yakalanan kişilerin 'Yeniden Nixon' seçim kampanyasına ait fonlarla bağlantıları tespit edildi. Anlaşıldı ki, yakalananlar hırsız değil rakip parti ofisine dinleme cihazı yerleştirmek için görevlendirilmiş kişilerdi. Nixon taraftarları rakip partiyi dinlemek için bildiğimiz adıyla böcek yerleştirmişlerdi. Watergate ABD'nin başkenti Washington'da bulunan bir otel ve iş merkezinin adıdır. Skandal bu binada ortaya çıktığı için "Watergate skandalı" ya da kısaca "Watergate" adıyla anılır oldu. Sözlük anlamı su kapısıdır. Bizdeki mobese skandalı da İstanbul da patlak verdiği için adını 'İstanbulgate' olarak koymak sanırım en uygunu olacaktır. Balıkçıgate, Sarıyergate, Mobesegate yada Kargate de denilebilir ama hiçbiri İstanbulgate kadar okkalı gelmez kanımca. Bu olayı her iki taraf da haklıyız triplerine girerek anlatmaya çalıştı. Ama ben taraf gözlüğü ile değil objektif bir gazeteci, direk yukarı bağlı bir gazeteci titizliği ile değerlendireceğim... Madde-1) Belediye Başkanı veya diğer sorumlu yöneticiler afet zamanlarında mihmandarlık etmek zorundadır. Yoğun kar yağışı dolayısıyla Ekrem İmamoğlu'nun sevk ve idare mesuliyeti vardır. Madde-2) Ekrem İmamoğlu mesuliyetinin farkında olarak AKOM'da çalışmalara başkanlık yapmıştır. Madde-3) İmamoğlu'nun yemek molası vermesi doğaldır. Lakin o yemeği dışarıda değil AKOM'da da yiyebilirdi. Madde-4) Anlaşılıyor ki, İmamoğlu yemek molası için değil İngiltere Büyükelçisi ile olan yemekli randevusu için AKOM'dan ayrılmıştır. O zaman da "Afet zamanında randevular ötelenebilir" görüşü akla gelmektedir. Ama İmamoğlu, konuğunun önemine binaen bu randevuyu ertelemeyi düşünmemiştir. Madde-6) Belediye Başkanı'nın yabancı bir büyükelçiyle görüşmesi yasak değildir. Bu tarz görüşmelerin prosedürleri vardır muhakkak. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Merve Kavakçı'nın kızını tercüman diye yanına alarak Biden'le görüştüğünü hatırlarsak prosedürlerin bizzat tepedeki yönetici tarafından çiğnendiğini teşhis etmiş oluruz ve o zaman da Belediye Başkanı'na diyecek söz bulamayız. Madde-7) Bu görüşmeye giderken kar küreme aracının İmamoğlu'nun aracına yol açtığı görüntü aslında klasik bir Türkiye gerçeğidir. Vatandaş odaklı politikacıların sayısı her geçen gün azalmaktadır. Madde-8) İmamoğlu'nun takip edildiği, delilli-ispatlı şekilde bizzat iktidar tarafından ifşa edilmiştir. Mobese görüntülerinin medyaya verilmesi takip suçuna bir de ifşa suçu eklemiştir. Madde-9) Devlet organları gerekli gördüğünde haklı nedenlerle izleme, dinleme ve takip yapabilir. Ama devlet siyasi çıkar için, bir partinin lehine, rakibi karalamak için elindeki metaryelleri kullanamaz. Özel hayatın gizliliği ilkesi de söz konusudur ama bana göre siyasete giren, yönetici olan kişi veya kişiler özel hayatı unutmalı ve adımlarını hesaplı kitaplı atmalıdır. Madde-10) Mobese görüntüleriyle yapılan bir siyasi operasyondur. Bu operasyonda bilinen hedef Ekrem İmamoğlu dur. Ama isteyerek veya istemeyerek İngiliz Büyükelçi de kareye sokulmuştur. Hani sadece siyasi hırsla, rakibi gömme amacıyla ilerisi gerisi pek hesap edilmeden yapılmış bir eylem olabilir. Ama iş ummadıkları bir boyuta da kapı aralamıştır. Kraliçe'nin elçisi de operasyonda ifşa edilmiştir. Mobesenin projektörü elçisi aracılığıyla dolaylı olarak Kraliçe'ye ışık tutmuştur. Madde-11) Bu operasyon AKP'nin iktidarda kalmak için her şeyi göze alacağını tekrar göstermiştir. AKP'nin iktidarını korumak için gerektiğinde bütün kuralları çiğneyip dürüst olmayan, kirli diye nitelendirilecek politikaları da kullanmaktan çekinmeyeceğinin açık örneğidir İstanbulgate.. İstanbulgate uluslararası bir boyuta sahip, siyasi bir operasyon olarak uzun yıllar Türkiye'nin gündeminde kalacaktır. Watergate skandalında toplam 69 kişi suçlandı. Yargılamalar 48 kişinin suçlu bulunmasıyla sonuçlandı. Hepsinden önemlisi Başkan Nixon'u koltuktan etti. Nixon Amerika siyasetinde istifa eden tek başkan olarak tarihe geçti. İstanbulgate kaç kişinin canını yakacak? Onu yaşayarak göreceğiz. İmamoğlu suç duyurusunda bulundu bile... Ekrem İmamoğlu İstanbul seçimilerinde AKP saltanatını yıktı. Başarılı bir profil çizdi. Şu ana kadar da işleri iyi götürdü. Ama AKP'nin siyaset anlayışı onun açığını yakaladığı anda saldırdı ve yara almasına yol açtı. Ekrem Bey! Sen AKP'yi yenen adamsın. İnsanlar AKP'nin genel iktidarını da sonlandıracağın düşüncesiyle umut bağladı sana. Senin yanlış yapma, hata yapma lüksün yok. Sorumlulukların çok büyük. O nedenle kırk düşünüp öyle adım atmak zorundasın. Bundan sonra kar yağarsa çık sokağa çay, çorba dağıt. Bundan sonra diplomatlarla filan sadece belediye de görüş. Şeffaf ol. Ya bir şeyi yapma, yada yaptıysan eğip bükmeden doğrusunu açıkla. Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanı iken çok sayıda yabancı elçi ve siyasetçiyle görüşmeleri oldu. 2002 genel seçimleri öncesinde de Erdoğan Amerika ziyareti gerçekleştirdi. FETÖ ile, Savunma Politikaları Kurulu Başkanı Richard Perle ile görüştüğü konuşuldu. Hemen vurgulayalım Richard Perle'nin lakabı 'Karanlıklar Prensi' idi. Yani seni sıkıştıranların senden fersah fersah eksikse eksikleri, yanlışsa yanlışları var. Kendini bu anlamda da kolayca savunabilirsin. Amma.. Biz Erdoğan gibi, onun yaptıklarını yaparak, onun hedef için herşey mübah anlayışını taklit ederek iş başına gelecek bir lider aramıyoruz. Popülizmden uzak, parada pulda gözü olmayan, devletin malına sahip çıkacak, toplanan vergileri doğru harcayacak, teknolojide, sanayide, sanatta, demokraside ilerleme sağlayacak, adaleti sıkı uygulayacak, ötekileştirmeyecek, kutuplaştırmayacak, dini, diyaneti istismar etmeyecek bir adam arıyor Türkiye... Bu Mobese saldırısı halkın sana kredisini tüketmez ama tekrarlarından sakın.. TÜRK PASAPORTU Sizlere bir öneride bulunmak istiyorum. TRT 'Türk Pasaportu' isimli bir belgesel yapmış. İlk gösterimi 64. Cannes Film Festivali’nde gerçekleştirilmiş. 1943 ve 1944 yıllarında Türk diplomatların girişimleriyle organize edilen trenlerle, Paris’ten yola çıkan Türk asıllı Musevilerin umuda yolculuğu ve tüm Nazi Avrupası’nı geçerek İstanbul’a ulaşmalarının hikayesi var belgeselde. Belgesel için, Türkiye Cumhuriyeti tarafından soykırım döneminde Fransa’dan kurtarılan 5’i Türkiye’de, 20’si Fransa’da yaşayan 25 Türk Musevi’sine ulaşılmış. O dönemi yaşamış tanıklar yaşadıklarını anlatırken sanki acı hatıraları yeniden yaşamış gibiydiler. Toplam 14 tren yolculuğu ile bin 500’ün üzerinde Türk asıllı Musevi’nin kurtuluş öykülerinin yer aldığı belgeselin yapımcılığını Bahadır Arlıel ve Güneş Çelikcan, yönetmenliğini ise Burak Arlıel üstlenmiş. “Türk Pasaportu” belgeseli, Amerika Birleşik Devletleri, İsrail, Almanya, Fransa ve Türkiye’de çalışan araştırma ekiplerinin ulaştığı belge ve tanıkların ifadelerine dayanılarak hazırlanmış. Beni belgeselin güzelliğinin yanı sıra Türk pasaportu verilen o Yahudilerin vefalı sözleri mest etti. Mesela şu anda Fransa'da yaşayan birisi şöyle dedi belgeselde: "Bana Fransız-Türk mü yoksa Türk-Fransız mı diye sorarsanız 'Türk-Fransızım' derim. Çünkü Türkiye benim yeniden doğduğum ülkedir." Nankör olmamak vefalı olmak işte böyle bir güzelliktir...