Böyle bir listenin olmadığını kim söyleyebilir? Böyle bir listenin olmadığını söyleyenlere inanabilmemiz için elimizde olması gerekenlere sahip miyiz?

Gökhan Bulut

Sinan Ateş suikastı Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal koşulların göstergelerinden biri haline geldi. Yalnızca suikastın gerçekleştirilmiş olmasıyla değil sonrasında yaşanan gelişmelerle de.

Türkiye’deki neoliberal iktidar formasyonu, 15 Temmuz darbe girişimi ve devamında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle birlikte oldukça özgün ve sancılı bir döneme girdi. AKP-MHP arasındaki (görünür, yarı-görünür ve görünmez) koalisyon büyük oranda “sandıkta AKP, devlette MHP” formülüyle yürütüldü. Öte yandan bu yapı kendi arasındaki paylaşım ve ittifakların yanı sıra çatlakları da yine görünür, yarı-görünür ve görünmez şekilde üretti. Türkiye’de kapitalizmin “klasik” krizlerinin yanı sıra adeta bir devlet krizi haline gelen “meşruiyet” krizi de baş gösterdi. Dolayısıyla bugünler “eskinin öldüğü ama yeninin doğamadığı” bir dönem olarak yaşanıyor. Böyle olunca da “güç” yasa dışı ve gayrı meşru ilişkiler doğuruyor, dahası, bu ilişkilerle elde tutuluyor.

---

Sinan Ateş suikastını ve ardından yaşananları daha iyi anlayabilmek için bu ilişki ağını ve krizleri de daha iyi anlamak gerekiyor. Süreci takip eden gazeteciler bize işte bunun için ihtiyaç duyduğumuz bilgiyi sağlıyor. Her yeni bilgide, dar çeteler arasında küçük çatışmaların değil geniş ağlar arasında büyük savaşların yaşandığını; odaları ayıran duvarların değil katları taşıyan kolonların çatladığını görüyoruz. Suikastın arkasındaki gerçek odaklar, Ateş’in de dahil olduğu ilişki, çıkar ve suç ağları çözüldükçe içinde bulunduğumuz büyük kriz de yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Tüm bunları çetelerin, siyasi parti yöneticilerinin, suç odaklarının ve binlerce kişinin tehdit ettiği gazeteciler sayesinde öğreniyoruz. Gazeteciler, bunları sayelerinde öğrendiğimiz ve daha fazlasını öğrenemememiz için tehdit ediliyor. 

Bir kez daha düşünmemiz gerekiyor gazetecileri kim, neden ve neyle tehdit ediyor diye. Ve tarihe bir kez daha bakmamız gerekiyor belki de.

---

Sinan Ateş davasıyla bir kez daha artan gazetecilere yönelik tehditler herkes tarafından şu anda olduğundan daha fazla ciddiye alınmalı. Peşine düştükleri gerçekler, bu tehditlerin daha fazla ciddiye alınmasını gerektiren türden çünkü.

Bu açık tehditlere karşı herhangi bir önlemin alınıp alınmadığını ise henüz bilmiyoruz. Devlete düşen bu tehditlere karşı en etkili hukuki süreci bir an önce başlatmak; gazetecilerin can ve meslek güvenliklerini en yüksek düzeyde sağlayacak tüm tedbirleri almaktır.

Toplum olarak başımıza gelenleri anlaşılır kılabilmek için çalışmak, ne yazık ki, öngörülemez bedellerin göze alınmasını gerektiriyor bugün. Bize düşen de olabildiğince güçlü şekilde bu tehditlerin karşısında ve gazetecilerin yanında olmaktır.

Bilmemizde fayda var: Türkiye şimdi olduğundan daha kötü koşullar içinde değilse bunda dün ve bugün o bedelleri göze alan tüm gazetecilerin de payı büyük.