Utku ŞENSOY Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerin üzerinden 5 hafta geçti, hala bulunamayan kayıp yurttaşlarımızı, eksik çadırları konuşuyoruz. Çadırkentlerde temiz...

Utku ŞENSOY Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerin üzerinden 5 hafta geçti, hala bulunamayan kayıp yurttaşlarımızı, eksik çadırları konuşuyoruz. Çadırkentlerde temiz suya ulaşım ve hijyen en büyük sorun. Yüz binlerce felaketzedeyi çadırlara göre daha konforlu konteynerlere geçirmenin çaresi aranırken, kurulacak 11 yeni kent ile onlarca ilçe için hesaplar yapılıp devasa enkaz kaldırıyor. Hızlı ve doğru karar alabilmek, ancak kurum-kuruluşlar ve STK’ların liyakatli kadroların eşgüdüm içinde önceden yapılan “kapsamlı bilimsel çalışmalar neticesinde hazırlanan plan” dahilinde olabilir. Bilim insanları bu topraklar için bu tür afetlerin olabileceğinin altını defalarca çizip vurgu yaptıklarına, yetkilileri, toplumu, uyardıklarına göre, kadere sığınıp suçu bertaraf etme kolaycılığına kaçmak yersizdir. Yitirdiğimiz canların anısına, saygılı olup ne yapmamız gerektiğini bu kez akılcı biçimde irdelemeliyiz. Bu toprakların deprem bölgesi olduğu gerçeğiyle on yıllardır akılcı biçimde yüzleşemediğimiz için, Anadolu’muzun en büyük gerçeği olan deprem kuşağında nasıl yaşanması, yurtların nerelerde kurulması gerektiğini, barınmanın nasıl olabileceğini ne yazık ki birçok felaket ve acıya rağmen öğrenemedik. Daha rasyonel, daha planlı programlı olup, bilime kulak verip, kentleri tamamen siyasi hesaplarla ranta feda etmeseydik bu felaketin boyutu bu denli yıkıcı olabilir miydi? Bu soruya en doğru yanıtı Anadolu’muzdan çok uzaklarda bizim gibi deprem kuşağında olan Japonya’yı mercek altına yatırıp aradık. JAPONYA ÖRNEĞİ Bundan tam 12 yıl önce Japonya tarihinin en büyük felaketlerinden birini yaşadı.11 Mart günü ülkenin doğu kıyısı 9 büyüklüğündeki depremle sarsıldı. Deprem öyle güçlüydü ki “dünyanın eksenini kaydırdı.” Tsunamide 18 bin kişi yaşamını yitirdi, depremin merkez üssü 100 kilometre uzakta olmasına rağmen dev dalgalar Fukuşima nükleer santralinin reaktörlerini su altında bıraktı, radyasyon sızıntısına yol açtı. Oysa hemen her şey plan dahilinde öngörülmüş, tesis son derece güvenli olduğu için, “bölgeyi tahliye planı olmamakla birlikte”, kıyıda tsunamiye karşı duvar ve halkın bölgeyi terk etmesi için 10 dakikaları vardı. Depremi tespit eder etmez nükleer santralin reaktörlerini devre dışı bırakan sistemden, koruyucu duvardan jeneratörlü soğutmaya kadar her şey düşünülmüştü. Ancak tüm bu önlemlere rağmen felaket yaşandı. Disiplin, düzen, liyakat, saygı, bilgi ne derseniz hepsinin vücut bulmuş hali olan Japon toplumu ne olmuştu da böylesi bir felakete yakalanmıştı? [caption id="attachment_267109" align="alignnone" width="700"] Nükleer Santrallerdeki tehlike[/caption] [caption id="attachment_267108" align="alignright" width="490"] Enkaz kaldırma çalışmaları halk sağlığını tehdit etmemeli[/caption] NEREDE HATA YAPTIK? Öncelikle tsunaminin boyutları hesap edilememiş, 14 metre yükseklikteki dalga deniz kıyısındaki koruyucu duvarı yıkıp reaktörün çekirdeğini soğutan dizel motorları devirip devre dışı bırakmıştı. Aşırı ısınan nükleer yakıt, reaktörlerin merkezini eritip radyoaktif maddenin atmosfere ve okyanusa yayılmasına neden olmuş, kimyasal patlamalar yüzünden binalar yıkılmış, insanların tahliyesinde çok geç kalınmıştı. ÖNCE ÖZELEŞTİRİ! Felaket sonrası başlarını öne eğip şapkalarını eline alan Japon yetkililer nerede hata yaptıklarını tüm boyutlarıyla masaya yatırıp, yaşanan büyük felaketten ders çıkartmaya koyuldular. Öncelikle 9 büyüklükteki depreme rağmen, “bu felaket kaçınılmaz bir doğal afet değildi” görüşünde herkes hemfikir oldu. AŞIRI ÖZGÜVEN VE KİBİR… Kurulu sistemin mükemmelliği nedeniyle Japonya’daki santralin kötü bir tasarıma sahip olan Çernobil ile karşılaştırılamaz olduğunu, 1986’da Ukrayna’da yaşanan nükleer felakete benzer sonuçlar doğurabileceği akıllarının ucundan bile geçmemişti. Ancak, Japonya’daki gibi mükemmel nükleer sanayi sistemine sahip olmanın verdiği kibir, çok daha kapsamlı önlem almaya gerek duyulmamasına neden olmuştu. [caption id="attachment_267110" align="alignnone" width="700"] Tusunami[/caption] PLAN YOKTU! 9 büyüklüğündeki deprem ve yarattığı tsunamiyi her şeyi öngören Japonlar bile hesaplayamamıştı. Bu denli büyük ve karmaşık bir felaket öngörülmediği için, faciaya karşı ne yapılabileceği düşünülmemiş, buna uygun kapsamlı bir planlama yoktu. “Japonya öngörmediği bu felakete hazır değildi!” FELAKET SONRASI TEMİZLİK! Felaketin ardından, kilometrelerce alan insandan arındırılıp yasak bölge ilan edildi. Böylesi büyük bir nükleer felaket sonrası milyarlarca dolar tutan enkazla yüzleşen Japon yetkililer, civar kentlerde ev ev temizlik yapılmasına rağmen, ormanlık alanlar ve dağlarla çevrili bölgede, “nükleerden tam bir arınmanın olamayacağı” gerçeğiyle yüzleşti. Geniş alanların nükleerin etkisinden kurtulabilmesi, radyasyon atığının etkisinin geçmesi için, bölgenin onlarca yıl yasaklı ilan edilmesi kaçınılmaz oldu! Yukarda aktardıklarımız aslında bize çok da yabancı değil. İki ülkede de yaşamını yitiren binlerce insan, onlarda nükleer, bizde asbestli malzeme sorunu, orada tsunami, burada artçı sarsıntılar! Aslında Japonya’da yaşananları art arda sıraladığımızda, 6 Şubat’ta 11 ilimizde yaşadığımız büyük felakete giden yolun izleri de görülüyor. Aradaki en önemli fark, çoğu önlemi alan ama 9 büyüklüğünde deprem ile dev tsunaminin yıkıcı boyutunu öngöremeyen ve bu senaryoya uygun bir planı bulunmayan Japon sistemiyle, günü kurtaracak birkaç palyatif tedbir dışında her şeyi Allah’a havale etmiş olan Türk sistemi… Ancak akıl ve bilimin öngördüğü tüm olasılık ve tedbirleri aldıktan sonra tevekkül ettiğimiz zaman büyük felaketlerden korunabiliriz.