Türkiye'nin en büyük spor kulüplerinden biri olan Fenerbahçe'de hafta sonu seçim var. Ancak gündem "spor"dan çok karşılıklı suçlamalardan ibaret.

Kıvanç El

Fenerbahçe Spor Kulübü, hafta sonu yeni yönetimini seçecek. Mevcut Başkan Ali Koç ile eski başkan Aziz Yıldırım'ın yarışacağı kongre öncesi Aziz Yıldırım ile Ali Koç'un yönetim listesinde yer alan iş adamı Acun Ilıcalı arasındaki tartışma dikkat çekiyor. 

Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray veya Süper Lig'de herhangi bir takımın başkanı olmak Türkiye'de büyük bir "güç" ve makam. Gelişmiş ülkelerde spor kulübü başkanları için benzer durum geçerli değil.

Seçimler öncesi Aziz Yıldırım, Ali Koç'tan daha fazla Acun Ilıcalı'yı hedef almasının nedenlerine dair çok iddia var. Ancak en önemlisi Acun Ilıcalı'nın delegeleri ciddi olarak etkileyip seçimi Ali Koç'a kazandırabilecek bir isim olduğuna dair yorumlar. Aziz Yıldırım ilk olarak Ilıcalı'yı "Adnan Oktar grubuna hizmet etmekle" suçladı. Bu iddia Acun Ilıcalı tarafından "34 yıldır görüşmüyorum" sözleriyle yanıtlandı. 

Henüz bu iddia konuşulurken ikinci iddia Yıldırım tarafından dillendirilerek "Dominik'ten FETÖ'cülere pasaport çıkarttırmakla" Acun Ilıcalı suçlandı. Acun Ilıcalı bu iddiaya dair detaylı bir açıklama yapmadı. Diğer bir iddia ise yine FETÖ suçlaması ile ilişkiliydi ve Yıldırım, "Dominik'e gidip gelen uçaklarda ne olduğunu" gündeme taşıdı. Bu iddiaya dair de detaylı bir açıklama yapılmadı ama tüm iddialara karşı Acun Ilıcalı tazminat davası açtı ve bir de suç duyurusunda bulundu.

Acun Ilıcalı ise katıldığı bir TV programında Yıldırım'ı Fenerbahçe'nin 600 milyon eurosunu batırmakla suçladı. 

Karşılıklı çok sayıda iddiayı dillendiren isimler bir mahalle maçında tartışan çocukların "komik" ve "basit" tartışması değil. Her biri Türkiye'nin sayılı iş adamları ve milyon, hatta milyar dolarları yöneten insanların bu tarz iddiaya maruz kalmaları da dikkat çekici…

Bu tartışmalar ve suçlamalar karşılıklı sürerken savcılıkların resen soruşturma başlatması normal ülkelerde görülen ve beklenen adımlar… 

Aslında karşılıklı suçlamalar, karşısındakini "terörist" olarak ilan etme ve korkutarak belli kesimleri kendisine yakın adaya/isme yönlendirme  geleneği Türkiye'nin son 20 yıllık siyasi tarihinde neredeyse artık normalleşti. 

Hiçbir seçimde hatta okullardaki sınıf başkanlığı seçimleri bile buna dahili olabilir, karşısındaki rakibi düşmanlaştırıp, nefret objesine çevirmeden yapılamıyor. Siyasetin son yıllarda yaşattığı kutuplaştırma ve ötekileştirmenin sakıncasını bugün spordan sivil topluma, okullardan hastanelere kadar her alanda ne yazık ki görmeye başladık. Halbuki normalde "siyasi olmayan" sadece spor odaklı olan bir seçimde adayların proje ve spora dair mesajlarını okumak, tartışmak beklenirken bugün tamamen başka gündemler üzerinden süreçler yönetiliyor.  

Siyasetteki kutuplaştırmanın sonucu bugün artık toplumu "anormalleştiren aktörler" "normalleşme"yi tartışırken aynı şekilde futbolda da "anormal" bir süreci yaşatan aktörlerin de konunun sadece spor olduğuna önce kendilerinin ikna olması gerekiyor.