AK Parti’nin kuruluşunda 3 önemli isim ön plandaydı. Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç isimleri siyasette hep etkin isimler oldu.

Kıvanç El

Bülent Arınç, dönem dönem partisine yönelik yaptığı muhalif çıkışlarla gündeme geliyor.  Arınç bu muhalif çıkışlarına bir yenisini daha ekleyerek, “partili cumhurbaşkanlığı sistemini yanlış buluyorum, alaturka bir sistemdir. Ya tam başkanlık sistemine ya da yarı başkanlık sistemine geçilmelidir” açıklaması yaptı.
 
Bu dikkat çeken çıkış kamuoyunda tartışılırken bu sözlere Külliye’den yanıt geldi. Erdoğan’ın başdanışmanı, Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, “Partili cumhurbaşkanlığı sistemi diye bir hükümet modeli yok. Dolayısıyla olmayan bir şeyin yanlış olduğu ileri sürülemez. Adı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olan başkanlık modeli var. Zaten başkanlık sistemi olan sistemden tam başkanlık sistemine geçilmesini savunuyor” ifadeleriyle Arınç’a yanıtı gecikmedi.
 
AK Parti ve iktidar içerisinde Arınç’ın da Uçum’un da etki alanının geniş olduğu biliniyor. Bu nedenle bu açıklamaların Anayasa hazırlık sürecinde parti içerisindeki tartışmaların artıracağına dair beklenti hakim. Partiler içerisindeki tartışmaların partilerin demokratik yapılarını kuvvetlendireceği kesin. Ancak AK Parti içerisindeki bu fikir ayrışmalarının son dönemde hiç olmadığı kadar derinleştiği bir gerçek. Parti içerisinde bu ayrışmalar “Özgürlükçüler / Statükocular”, “Muhafazakar demokratlar/Milliyetçiler” gibi farklı isimlerle adlandırılıyor.
 
Can Atalay konusunda parti içerisinde adeta ikiye bölünmüşlük var. Osman Kavala özelinde Gezi davasına ilişkin parti içerisinde farklı bakış açıları olduğu aşikar. Ancak bu farklı bakışlar farklı yorumlamadan öte ideolojik bir ayrışma durumuna evriliyor. Burada da tartışma aslında özünde “MHP ile ortaklığa” yani “Cumhur İttifakı”na çıkıyor. AK Parti içerisinde tüm bu ayrışmaların tıkandığı noktada “evet anlaşamıyoruz ancak liderimiz ne derse o” fikri devreye giriyor.
 
Ancak son dönemde AK Parti’de “liderimiz ne derse o” fikrinden ziyade, “liderimizle bunu konuşmamız gerek” görüşünün ağırlık kazandığı da söylenebilir. AK Parti’de kötüye gidiş tüm parti teşkilatı kadar parti yönetiminin de farkında olduğu bir konu. İşte bu çerçevede AK Parti’de önemli bir eşik; “büyük kongre” olacak. Önümüzdeki hafta toplanacak olan AK Parti MKYK’da kongre süreçlerinin başlatılması planlanıyor. Büyük kongrede de yeni parti yönetiminde Erdoğan’ın “seçeceği” isimler; AK Parti’nin de bir anlamda geleceğini tayin edecek. Parti içerisindeki birçok başlıkta uyuşamayan “kliklerin” ne düzeyde yönetimde yer alacağı önemli bir işaret olacak. Bu nedenle AK Parti’de hiç olmadığı kadar kongreye yönelik listelerde yer alma savaşı var ya da başlayacak denebilir. Özellikle “özgürlükçü” olarak ifade edilen kanatta yer alan birçok parti kurmayı açısından bu kongre tünelden önceki son çıkış olarak görülüyor.