AK Parti’nin bir süre önce Meclis gündemine getirip geri çektiği casusluk olarak adlandırdığı “etki ajanlığı” düzenlemesi geçtiğimiz günlerde yeniden TBMM’ye sunuldu. Sunulduktan sonra da hemen Adalet Komisyonu’nda kabul edildi. Düzenlemenin bu aralar Meclis Genel Kurulu'ndan da geçip yasalaşması bekleniyor.
Kıvanç El
Komisyon görüşmelerini de izleyen bir gazeteci olarak ortada net olan bir durum var. Düzenleme AK Parti içerisinde de oldukça endişelere yol açsa da MİT Başkanlığı’nın talebiyle geçirildiği açık.
Düzenlemeye dair sivil toplum kuruluşları, hukukçular ve gazetecilerin ciddi endişeleri var. “Bu endişelerin sebebi ne, nereden kaynaklanıyor?” sorusu bu noktada doğru bir soru. Çok detaya girmeden kısaca özetlemekte fayda var.
Yasa maddesinin başlığı "Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme”yi düzenliyor. Devletin “siyasal yararları”ndan kasıt nedir? Bunun öncelikle net şekilde ve açıkça izah edilmesi gerekiyor.
Yasal düzenlemeye göre “devletin iç ve dış siyasal yararları aleyhine davranmak” suç sayılıyor.
Yasaya göre; “yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı” ile hareket edenler de suç işlemiş sayılacak.
Sivil toplum örgütleri, basın meslek örgütleri, hukukçular ve muhalefet düzenlemenin belirsizliğe yol açacağını savunuyor. Yasa maddesinde aşırı “muallak” maddeler olduğu önceki paragrafta kendini gösteriyor. “İç siyasal yarar” denilirken bunun netleştirilmesi şart. Cumhurbaşkanlığı’nın çıkarı ile AK Parti’nin çıkarı aynı mıdır? Bir bakanlığın çıkarını eleştirmek “iç siyasi çıkarlara karşı gelmek” olabilir mi?
Yasa gerekçesinde şu dikkat çeken değerlendirmeyi aynen aktarıyorum:
“Düzenlemeyle, Devletin iç veya dış siyasal yararına yönelik gerçekleştirilen ve suç teşkil eden fiillerin bu madde kapsamında ayrıca cezalandırılması kabul edilmektedir. Bu kapsamda iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da Devletin iç veya dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilecektir. Dolayısıyla casusluk maksadıyla bu gibi yararlar aleyhine gerçekleştirilen ve suç teşkil eden fiiller, ihdas edilen bu suçun konusunu oluşturabilecektir.”
Burada mali, kültürel, ulaştırma ve enerji gibi başlıkların da “belirsiz” olduğunu okuyan herkes görmüştür. Kritik altyapılar eleştirilen haber yapıldığında veya bir sivil toplum kuruluşu bu altyapıların çevreye zarar verdiğini iddia ettiğinde “stratejik çıkar” ve “iç siyasal yarar” ifadeleri mi devreye girecek?
Şunu da hatırlatmakta fayda var. Mevcut yasal düzenlemelere göre casusluk ile mücadelede kullanılan yasal düzenlemeler kanunlarda mevcut. Muhalefetin komisyonda “Bu kanunlar casuslar ile mücadeleye yetmiyor mu?” ve “Ne eksik de bu düzenleme gerekti?” sorularına ne MİT’ten ne de Adalet Bakanlığı yetkililerinden yanıt alınamadı.
Biz yine sorulara devam edelim…
Yabancı bir devlet veya organizasyon çıkarları için çalışmak yasal suç sayılıyor. Her ülke kendi çıkarını savunur elbette. Bir devlet adına resmi çalışan değilse casusluk faaliyeti yürütüyorsa bir kişi bu zaten diğer yasa maddelerinde düzenlenmiş ve casus olarak adlandırılıp işlem yapılabilir. Ancak “yabancı bir organizasyon”dan kasıt nedir? Bir sivil toplum örgütü eğer yurtdışında kurulmuş ve Türkiye’de faaliyet gösteriyorsa bu yabancı bir organizasyon mudur? Bu STK için çalışanlar casus mudur? Ya da bir gazeteci bir yabancı kuruluşa haber geçti, bu haberi hazırlarken de resmi kanallardan bazı bilgilere ulaştı. Bu faaliyet bir casusluk faaliyeti mi sayılacak?
Bu soruların hiçbirisine ne komisyonda ne yasayı yazanlardan net bir yanıt verilemediğini da kayda düşürmek gerek.
Yasa metnine göre “Suçun, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat” artırılacak. Milli güvenlik açısından stratejik kurumlar hangileridir? Örneğin Et ve Süt Kurumu milli güvenlik açısından stratejik bir kurum değil mi? Stratejik kurum denince illa askeri veya güvenlikle ilgili kurumlar mı akla gelmeli? Bu yasa düzenlemesinde ciddi problemler olduğu açık.
Ankara Barosu Başkanı Mustafa Köroğlu, bu konuda bir süredir hukuki problemlere dikkat çeken yazılar da ve açıklamalar yapıyor. Kulak kabartılması gerek. Köroğlu’nun dikkat çektiği bir nokta var; mevcut düzenleme Anayasa’nın ilk 3 maddesinde tarif edilen “demokratik hukuk devleti”nden geri adım söz konusu. Köroğlu, “demokratik hukuk devleti rejimine yönelik ağır ve bir adım atılıyor” tespitini de yapıyor.
AK Partili Komisyon Başkanı Cüneyt Yüksel de, hangi hallerde suçun oluşacağına nasıl karar verileceğinin netleştirilmesi için çalışma yapacaklarını komisyonda açıkladı. Ancak sonucu genel kurulda göreceğiz.
Sonuç olarak bu düzenleme, sivil toplum kuruluşları, gazeteciler başta olmak üzere birçok toplum kesimi için “casusluk suçlaması ile karşı karşıya kalma” gibi ciddi sonuçlar doğurabilir. Komisyonda yasal düzenlemeyi savunan hukukçular tarafından da dillendirildiği gibi, hakimlerin uygulamasında ve yorumlarında ciddi problemler olabilir. “Bizim kastımız bu düzenleme değildi” denildiği zaman çok geç olabilir. Dezenformasyon yasası ile de gazeteciliğin hedef alınmayacağı defalarca dillendirilse de; gazetecilik mesleğinin hedef alınması sonucunun çıktığını hatırlatmakta fayda var.