Yusuf KANLI
Sadece yarışan partiler, adaylar değil tüm toplum katmanları halkın iradesinin şahsi beklentilerimizle umutlarımızla örtüşmesi veya örtüşmemesini dikkate almadan, mutl...
Yusuf KANLI
Sadece yarışan partiler, adaylar değil tüm toplum katmanları halkın iradesinin şahsi beklentilerimizle umutlarımızla örtüşmesi veya örtüşmemesini dikkate almadan, mutlak olarak kabul edilip saygı gösterilmelidir. Ancak, demokrasilerde sağlıklı demokrasinin gereği olan halkın bilgili tercih yapabilme becerisi doğrudan o ülkedeki ifade ve basın hürriyeti iklimiyle alakalı bir durumdur. Bu açıdan sınıfı geçebilecek durumda mıyız? Maalesef halimiz çok kötü.
Demokrasiler bilgilenme hakkı üzerine kurulur, gelişir. Yeterli bilgilenme hakkına, ya da ifade ve basın hürriyetine sahip olmayan bir ülkede işleyen bir demokrasiden bahsetmek, bugünlerde güzel ülkemizde yaşadığımız gibi ancak kötü bir şaka olabilir.
SEÇİM TEMEL UNSURDUR AMA YETMEZ…
Demokrasi sadece seçimlerden oluşmamaktadır elbette ancak seçim, hele adil ve dürüst yapılmışsa demokratik yönetim sisteminin oluşmasında temel unsurdur. Bu nedenle ifade ve basın özgürlüğü demokrasilerde hayati önem oynamaktadır. Cumhurbaşkanına hakaret iddialarıyla 13 yaşındaki çocuğun bile yargılandığı bir ülkede ifade özgürlüğünden bahsetmek mümkün değildir. Unutmayalım dün Saddam Hüseyin’in Irak’ında da vardı, bugün İran’ın mollalar rejiminde de, hatta Kuzey Kore’de de seçimler vardır.
Temsili demokrasilerde bilgilenme hakkı akıllı, bilinçli tercih için şart görüldüğünden anayasal güvence altına alınmıştır. Bu nedenle ifade ve basın özgürlüğünün yazan, çizen, kurgulayan entelektüeller ve sanatçılara, ya da basın mensuplarına özgün bir hak değil, bizatihi bilinçli tercih yapabilmenin başka bir yöntemi olmadığından halkın bilgilenmesi için yaşamsal önemde görülüp yerel ve uluslararası hukuk tarafından güvence altına alınmıştır.
PROPAGANDA ORGANI TRT
Seçmenin herhangi bir yerel veya uluslararası gelişme ile ilgili halkın bilinçli, ya da bilgili tercih yapabilmesi o konuyla ilgili lehte ve aleyhte görüşlere ulaşabilmesi, özgün ve tarafsız değerlendirmeler yapabilmesiyle doğru orantılıdır. Medya, ister sözlü, görüntülü, yazılı veya elektronik olsun, sağladığı mecrada halka konularla ilgili lehte ve aleyhte tüm tarafların görüş ve değerlendirmelerini aktarmalı ve bu bilgili tercihin oluşumuna, dolayısıyla demokrasinin düzgün ve sağlıklı çalışmasına, katkı vermelidir.
Eğer bir sözel, görsel, yazılı ya da elektronik organ sadece tek kaynağın bakış açısıyla, demeçleri ve yaptıklarıyla yetinip alternatif görüş ve değerlendirmelere yer vermiyor ise, medya veya basın organı olmaya son vermiş, propaganda mecrası olmuş demektir. Mesela Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) her ne kadar yasal açıdan bir kamu yayıncısı olsa da eğer bir dönemde 100 saat bir cumhurbaşkanı adayına ve sadece bir saat de muhalif adaya yer verebilmiş ise, TRT’nin haber televizyonu olmaya son verdiğini, bir propaganda yayını haline geldiğini söylemek abartı olmayacaktır.
Bir aday ile hiç yayın yapmayan, ana muhalefet lideri ve cumhurbaşkanı adayıyla mecburiyetten ve göstermelik bültenlerinde yer veren medya organlarının 29’u bir arada bir başka adayla saatlerce ortak yayın yapabilmesi ibretlik ve demokrasimiz açısından üzücü bir durum değil midir?
PROPAGANDA BÜLTENLERİ
Benzer şekilde yaygın medya diye kabul edilen ve sahiplik yapıları açısından sakat gazetelerimizin durumu da içler acısı maalesef. Neredeyse tüm yaygın medya sayfalarını muhalefetin adayına kapatmış ya da sadece tekrar seçilme arzusundaki cumhurbaşkanı ve destekçilerinin bakış açısıyla muhalif adaya bakmayı tercih eder duruma geldiler. Muhalefeti destekleyen yaygın medya da nedense objektif yayıncılığı unutarak sayfalarında iktidardaki lidere aykırı, muhalif lidere yakın başlık, haber ve fotoğraflara yer vermekte. Bu halleriyle ister iktidar yanlısı ister muhalif olsun Türk medyasının büyük çoğunluğunun haber vermekten ziyade propaganda yayını haline gelmeleri endişe vericidir. Olur ya bir gün bu ülke otokrasiden demokrasiye doğru bir sürece geçer ise tekrar haber platformuna dönüştürülmeleri ilk yapılması gereken işlerden birisi olmalıdır.
YEREL MEDYA ESİR DURUMDA
Yerel medyada ise durum daha da can yakıcı durumdadır. Bir yandan yerel medya sahipliği neredeyse Basın İlan Kurumu üzerinden resmi ilan gelirleriyle yaşamaya çalışan gerek yazılı gerekse elektronik medya midelerinden köleleştirilmiş, emir eri durumuna getirilmişlerdir. İktidarın arzu ve beklentilerine itiraz hakları sınırlı yerel ve internet medyasıyla düzgün habercilik ve bilgi hakkının gereğinin yapılabilmesi şimdilik hayal olmaya mahkumdur.
REFORM ŞART
Olur ya bir gün Türkiye demokratik bir iklime merhaba der ise, Türkiye’de basın çalışanlarının hak ve özgürlüklerini düzenleyen yasadan başlayarak, TRT’nin, Radyo Televizyon Kurumu’nun ve Basın İlan Kurumu’nun kuruluş ve teşkilatlanmasıyla ilgili yasalar, terörle mücadele kanunu ve tabii ki basın kartları komisyonunun oluşmasıyla ilgili kanuni maddeler ile ilgili yönetmelikler bütüncül olarak özgürlükçü bir yaklaşımla yeniden ele alınmalıdır.
RTÜK’teki siyasi vesayet sona erdirilmeli, bu önemli düzenleyici kuruluşa üyeler meclisteki parti kontenjanlarına göre değil, meslek kuruluşları sendikalar ve işveren temsilcilerinden oluşturulmalıdır. BİK’te ve özellikle Basın Kartları Komisyonunda gazeteci sendika ve örgütlerinin temsilcileri mutlak karar verici durumda olmalı, devlet sadece sekretarya görevini yerine getirmelidir. Bu kurumlarda yönetimler üyelerin serbest oyuyla ve siyaset dışında oluşmalıdır, hiçbir şekilde siyasi parti veya hükümet temsilcisi olmamalıdır.
Bu nedenle basınla ilgili tüm mevzuat bütüncül bir yaklaşımla, gazetecilerden ve gazeteci örgüt avukatlarından oluşacak bir çalıştayda hazırlanmalı, sektörün ve dolayısıyla Türk halkının bilgilenme hakkının sorunlarına bütünlüklü bir çözüm getirilmelidir.