Utku ŞENSOY Anadolu insanı asırlar süren büyük tecrübeler, yaşanmışlıklar ve deneme yanılgı metotları sonucu derin felsefi anlamları olan atasözlerimizi literatüre kazandırmıştır. Gerek günlük yaşamımızda halk arasında gerekse şirket yönetiminde, hatta devletlerarası ilişkilerde bunlardan alınması gereken büyük dersler vardır. Bu bağlamda halkın diline pelesenk olan atasözümüzü de ister başlıktaki gibi kullanın, ister “can çıkar huy çıkmaz”, isterseniz “huylu huyundan vazgeçmez” diyelim, bu tanımlamaların hepsi komşumuz Yunanistan’a cuk oturuyor! Yine bir bahar ve Ankara-Atina hattında yine kolları sıvadık Ege’nin karşı kıyısındaki komşuya zeytin dalı uzattık. Gerilim dolu 2 yıllık aradan sonra Atina’dan Ankara’ya gerçekleşen Dışişleri Bakanı düzeyindeki ilk ziyaret dostluk rüzgarıyla başlamış, hatta ortak basın toplantısının ilk raundunda söz alan Mevlüt Çavuşoğlu’nun “Niko’lu üslubunu” dinleyince bu iş tamam diye düşünmeye başlamıştık. Ama o da ne? Bir dakika sonra sazı ele alan Nikos Dendias densizi, Çavuşoğlu’nun uzattığı “zeytin dalını” elinin tersiyle ittiği yetmiyormuş gibi “zeytin yağ gibi” üste çıkmaz mı? Sanki Ege’de kıta sahanlığı-hava sahası 10 mil, 12 mil diye yaygaralar koparan, silahtan arınmış ada ve adacıklara askeri yığınak yapan, yirmiden fazla ada, adacık ve kayalıklarda hak iddia edip bayrakları dikip oldubittiler ile provokasyonlar yapan kendisi değilmiş gibi, utanmadan, “Türkiye’nin ülkesinin egemenlik haklarını ihlal ettiğini” iddia etmez mi? 26 Ağustos-9 Eylül 1922’deki Büyük Taarruz bozgununun kompleksini üzerinden bir türlü atamamış, içten pazarlıklı komşumuz, “Enosis takıntılı, Brüksel’in şımarık çocuğu, yavuz hırsız”, yeter artık sabrımızı sınama! Yunanistan yönetimi, Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Avrupa Birliği Konsey Başkanı Charles Michel'in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Ankara'da bir araya gelmesini içine sindiremediği için böylesine ucuz bir şovla, AB yolu benden geçer mesajı verip aklınca Ankara’ya ayar, Brüksel’e mesaj verdi! Adalarını ana kıta gibi gösteren Atina yönetimi, İsrail, Lübnan ve Mısır’la uluslararası antlaşmalara aykırı olarak Doğu Akdeniz’de Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge ilan edip doğal gaz arayınca Türkiye’nin egemenlik hakkı çiğnenmemiş oluyor. Ama Türkiye Libya ile iki ana kara arasındaki bölgeyi Münhasır Ekonomik Bölge ilan edip yeraltı kaynak taraması yapınca “Doğu Akdeniz'de uluslararası deniz hukukuna aykırı davranıyor, Yunanistan’ın egemenlik haklarını hiçe saymış oluyor!". Ziya Paşa’nın 1870’de yazdığı Terkib-i Bend şiirinde yer alan şu cümlenin tam da Atina’ya uyduğunu düşünüyorum, “nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir”. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında ılımlı rüzgarların estiği 15 Aralık 2004 yılında, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Brüksel’e “Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesi” konusunda büyük umutlarla yaptığı önemli ziyarette, Ankara’da havai fişekler fırlatırken, AB başkentinden birkaç gün boyunca gece gündüz yaptığımız canlı yayınlarda, “önümüzdeki 15- 20 yıl içinde Birliğin Türkiye’yi bünyesine almasını beklemek saflık olur” benzeri sözlerimin o dönem siyasi çevrelerde yarattığı rahatsızlığı anımsıyorum. Aradan 17 yıl geçti, bugün aynı görüşteyim. “Rum-Yunan ikilisinin olduğu Birliğe 10-15 yıl içinde gireceğimizi düşünmek saflık olur”. Bunun için Atina’ya her zaman hak ettiği üslupta yanıt vermek gerek. *** YOĞUN BAKIMLAR ALARM VERİYOR! Bütün Avrupa’nın kapandığı dönemde ekonomik koşullar ağırlaşınca erkenden “kontrollü normalleşmeye” geçtik. Yurttaşlar ve yönetim olarak “kontrollü normalleşmeyi” beceremediğimiz için “vaka patlaması” yaşayınca, 2 haftalık “kısmi kapanmaya” gittik. Umarız beklenen vaka düşüşüne hızla ulaşabiliriz. Zira ağır hasta sayımızın 3 binin üstüne çıkması, deneyimli personeli sınırlı olan yoğun bakım ünitelerimize olağan üstü bir yük getirmeye başladı. Bir yıldır çok zor koşullar altında canı pahasına çalışmaktan yorgun olan yoğun bakım personelinin bu yükün altından kalkabilmesi için 60 binin üzerinde seyreden vaka sayımızın hızla 5 binin altına düşmesi gerekiyor. Bunun için de gerekirse bayram sonuna kadar tam kapanma gündeme alınmalı. Aksi takdirde uzmanlar, 300’e ulaşan günlük vefat sayımızın çok daha fazla olacağı konusunda uyarıyor. Bu arada aşı sıralamasının yeniden belirlenerek, kamuda ve hizmet sektöründe olanlara öncelik verilmesi gerekir. Son olarak, büyük salgında aşı sırası geldiği halde çeşitli bahanelerle aşı olmayıp toplum sağlığını tehdit edenlerin, HES kodu ve Avrupa’daki gibi aşılama arttıkça uygulanacak aşı kartıyla, seyahat, kurum-kuruluş, AVM ve mağaza girişlerinin engellenmesi gerekir. *** DÖVİZ REZERVİ TARTIŞMALARI İktidara para politikaları ve Merkez Bankası döviz rezervleriyle yüklenen muhalefet, iktidarın son bir yıldır parça parça toplam 128 milyar dolarlık döviz rezervi satışıyla ilgili açıklamalarını tatmin edici bulmadı. Kanımızca, hamaset ve yetkisiz ağızların açıklamalarından ziyade, kamuoyunda oluşan benzer sorulara sadece Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıklama yapması, şeffaf yönetim açısından daha sağlıklı olur. Bu çerçevede, Merkez Bankası’nca “döviz bürosu gibi” ve düşük kurdan satıldığı iddia edilen döviz rezervinin miktarı, satış kurları, aktarıldığı yerler, hangi yollardan çıkarıldığı, bu satışlardan alınan TL’nin ne yapıldığı ve satışlardan kur zararı olup olmadığı konularına açıklık getirilip tartışmaların noktalanması gerekir. Böylece Korona Virüs salgını ve ekonomik sıkıntılar gibi sorunlarımıza daha sağlıklı biçimde odaklanabiliriz. *** HİZMET PASAPORTU Hizmet pasaportları eskiden 3 renkti. Gri olan alt derecedeki devlet memurları, yeşil ilk üç derecede olanlar için, kırmızı da diplomatlar içindi. Şimdi ise yeşil ve gri değişmedi diplomatlar siyah kaplı pasaport taşıyor. Gerek Dışişleri gerekse TRT’de uzun yıllar boyunca büyük bir titizlikle taşıdığım önce gri ardından yeşil hizmet pasaportlarımla yaptığım dış görevlerde her zaman azami hassasiyet gösteren biri olarak, bazı belediyelerde yaşanan “hizmet pasaportlu insan kaçakçılığı” iddialarını esefle izliyorum. Hizmet pasaportu taşıyan görevlilerle eş ve çocukları, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil etmenin bilinciyle hareket etmeli, “bu ülkenin resmi görevlileri bile kapağı yurtdışına atma derdinde” çirkin imajından bir an evvel kurtulmak için, devletin pasaportunu değersizleştiren, itibarsızlaştıran ve buna göz yumanların acilen yargılanarak cezalandırılması gerekir.