Jeopolitik dinamiklerin hızla değiştiği bu dönemde, dikkatli ve stratejik adımlar atmak her zamankinden daha önemli hale geliyor. Trump'ın olası zaferi, bu dinamikleri daha da karmaşık hale getirebilir ve dünya sahnesinde yeni bir dönemin başlangıcına işaret edebilir.

Yusuf Kanlı

Sıklıkla içe dönük bir ülke olduğumuzdan, dünya meselelerine yeterince önem vermediğimizden yakınır dururuz. Kıbrıs bağlamında sıklıkla “Dünya Dikilitaş’tan ibaret değil, kaldırın başınızı biraz ileriye bakın” diyoruz ya, maalesef ekonomik sıkıntılar, Gazze’deki katliam gibi mahallenin meseleleri, bir de bizim zaten ulusal konumuz Kıbrıs ile sınırlı bir dünyamız var. Gerçi o alanlarda da sloganlarla konuşmanın ötesinde bir şey tartıştığımızı söylemek de oldukça zor.

Kendinden menkul uzmanlar

Malum, Türk televizyonlarında bolca tartışma, derin haber ve sair programlar var. Aynı konukla döne döne, ya elde bir değnek stratejist pozlarıyla askeri harekat anlatıyor, ya bilgiç bir edayla iç politika gelişmelerinden ahkam kesiyor.
Geçenlerde devlet televizyonunun İngilizce kanalından aradılar; bir programda benim görüşlerime yer vereceklermiş. Arayan arkadaşa sordum, “Amirlerinden benim davetimin uygun olup olmadığını sorup, onay aldın mı?” Önce “Elbette” dedi, sonra benim dalga geçtiğimi anladı, uyandı, utana sıkıla “Efendim ben sizi tekrar arayayım” dedi. Birkaç saat sonra utana sıkıla arayıp “Efendim, özür dilerim, siz kırmızı listedeymişsiniz” dedi. Velev, yıllardır devlet televizyonu benden görüş almıyor. Öyle bir yasak olduğunu varsaymıştım, muzipliğim sayesinde olduğunu da öğrendim. 

Kişisel olanı dert değil, zaten ekranda gerdan kıvırmak pek hoşuma da gitmiyor. Ama bu gibi kırmızı, siyah ve bilmem ne renk listeler dolayısıyla tüm ekranlarda aynı zevat konu ne olursa olsun kendilerini konuşmak zorunda hissediyor. Korkarım bazıları reklam diye üste para da veriyordur. Saçmalığın rutinleşmesi yaşadığımız vesselam.

Neyse, gelelim geçtiğimiz haftanın bazı önemli olaylarına.

Putin ve Kim Jong Un: Yeni bir ittifak mı?

Geçtiğimiz hafta, Kuzey Kore lideri Kim Jong Un, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i büyük bir tantanayla karşıladı. Bu ziyaret, Putin'in 2000 yılından bu yana Kuzey Kore'ye yaptığı ilk ziyaret olma özelliğini taşıyordu, gerek Kim Jong Un’un gerekse de dünyanın bu ziyarete önem vermesinin sebebi de kısmen bu nedenle idi. 

Ziyaretin ardındaki ana sebep, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı için daha fazla mühimmat sağlama arayışı olduğu herkesin bildiği bir sır. İki ülkenin liderleri arasındaki bu buluşma, nükleer silahlar, savaş ekonomileri, baskı ve komşu halkları terörize etme konularında yeni bir eksenin oluştuğunu gösteriyor.

Yaşanılan bu gelişme aslında bir anlamda Sovyetler Birliği'nin çöküşünden otuz yıl sonra, Rusya ve Batı'nın karşı karşıya olduğu başarısızlıkların somut bir örneği olarak ortaya çıkıyor. Rusya'nın Kuzey Kore ile kurduğu ve tıpkı NATO’nun meşhur beşinci maddesindeki gibi “Sana saldırı bana saldırıdır, beraber savunuruz” ilkesini de içeren bu yeni ittifak, Batı'nın stratejik planlarını zora sokabilir ve uluslararası dengeleri değiştirebilir. Elbette yaşayarak öğreneceğiz ancak bu durum, özellikle Doğu Asya ve Doğu Avrupa'da jeopolitik gerilimlerin artmasına neden olabilir. 

Rusya'nın, Kuzey Kore'nin nükleer ve balistik füze teknolojilerine erişim sağlama ihtimali, bu alanda olası işbirliği konusu sadece bölgedeki değil, global anlamda güvenlik dinamiklerini, tehdit algılamalarını, güç dengelerini ciddi şekilde etkileyecektir.

İsviçre'deki Ukrayna barış görüşmeleri

İsviçre'de iki gün süren ülkeler toplantısı, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşını sona erdirmeyi amaçlıyordu. Ancak Moskova bu toplantıya davet edilmedi ve kilit müttefiki Çin de katılmayı reddetti. Bu durum, Rusya'nın uluslararası izolasyonunu derinleştirirken, Çin'in de Batı ile olan ilişkilerinde dikkatli bir denge politikası izlediğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Ukraynalı lider Volodymyr Zelenskyy'nin barış planı, Rusya'nın tüm Ukrayna topraklarından çekilmesi, tazminat ödemesi ve savaş suçları nedeniyle cezalandırılması üzerine kurulu. Buna karşılık Putin'in barış planı ise Ukrayna'nın, Rusya tarafından ilhak edilen tüm topraklardan çekilmesini ve NATO üyeliğinden vazgeçmesini içeriyor. Bu karşılıklı talepler, barışın gerçekleşmesinin oldukça zor olduğunu gösteriyor.

Zelenskyy'nin talepleri, Ukrayna'nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü koruma çabasının bir yansımasıdır. Ancak, Putin'in talepleri, Rusya'nın güvenlik kaygılarını ve jeopolitik çıkarlarını ön plana çıkarmaktadır. İki tarafın da ödün vermemesi, çatışmanın devam etmesine ve daha fazla insan kaybına yol açabilir. Aynı zamanda, barış görüşmelerinin başarısızlığı, Batı'nın Ukrayna'ya olan desteğinin sürdürülmesi gerektiği konusundaki kararlılığını pekiştirebilir.
Ayrıca olası Donald Trump seçim zaferi sonrasında ABD şimdiki kadar Ukrayna’nın yanında durmaya devam edecek midir, yoksa bu “sıcak patates” durumunu da Avrupa'nın kucağına bırakacak mıdır?

Mark Rutte'nin NATO Genel Sekreterliği

Görevini tamamlamakta olan Hollanda başbakanı Mark Rutte, NATO'nun yeni genel sekreteri olma yarışını kazanarak bu koltuğa oturan bir diğer Hollandalı siyasetci olmayı neredeyse kesinleştirdi. Bir diğer önemli aday, Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis'in ikna edilerek yarıştan çekilmesiyle, Rutte'nin zaferinin önü açıldı. 

Rutte, yaklaşık 14 yıl Hollanda başbakanlığı ve 18 yıl Liberal Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi liderliği yaptıktan sonra NATO'nun dizginlerini eline aldı. "Teflon Mark" lakabıyla anılan Rutte, skandallarla lekelenmekten kaçındı ve Hollanda siyasetinin hayatta kalan en büyük ismi olarak tanınıyor. Özellikle Trump ile ilişkilerinde dobra dobra konuşan ve uluslararası siyasette olsun, Hollanda yerel siyasetinde olsun “saçmalamayan kişiliği” onu Hollandalı seçmenlere sevdirdi ve üst üste dört farklı koalisyon hükümetine liderlik etmesini sağladı.

Rutte'nin NATO'nun başına geçmesi, ittifakın geleceği açısından önemli bir dönüm noktası olabilir. Rutte'nin liderliğinde NATO, Avrupa'nın güvenlik politikalarına daha fazla ağırlık verebilir ve Rusya'ya karşı daha sert bir duruş sergileyebilir. Ayrıca, Rutte'nin diplomatik becerileri ve tecrübeleri, NATO'nun içindeki uyumu artırabilir ve ittifakın karşı karşıya olduğu zorluklarla başa çıkmasını kolaylaştırabilir.

Amerika'da olası Trump zaferi 

Ve nihayet, Kasım kapıda, ABD seçecek ama dünya etkilenecek. 2024 ABD başkanlık seçimlerinde Donald Trump'ın zaferi, uluslararası politikada önemli değişikliklere yol açabilir. Trump'ın dış politikası, önceki başkanlık döneminde olduğu gibi, "Önce Amerika" sloganı etrafında şekillenebilir. Bu durum, küresel ittifaklarda ve diplomatik ilişkilerde köklü değişiklikler getirebilir.

Trump'ın başkanlığı, NATO ile ilişkilerde gerilim yaratabilir. Trump, NATO'nun bütçesine daha az katkı yapma ve Avrupalı müttefiklerin daha fazla sorumluluk alması gerektiği görüşünü savunmuştu. Rutte'nin liderliğindeki NATO, Trump'ın bu politikalarına karşı nasıl bir strateji geliştireceğini dikkatle değerlendirmelidir. 

Küresel sorunlar ve gelecek beklentileri

Putin'in Kuzey Kore ziyareti ve bu ziyaretin Batı karşıtlığını güçlendirme potansiyeli, Trump'ın yaklaşımıyla daha karmaşık bir hal alabilir. Trump, Kuzey Kore ile doğrudan müzakerelere ve kişisel diplomasiye yatkın bir lider olarak biliniyor. Bu durum, Putin-Kim Jong Un ittifakını zayıflatma veya farklı bir yöne çekme fırsatları yaratabilir, ancak aynı zamanda ABD'nin geleneksel müttefikleriyle arasını açma riski taşır.

İsrail ile Hizbullah arasındaki gerilim, Trump'ın Orta Doğu politikaları nedeniyle daha da tırmanabilir. Trump, İsrail'e güçlü destek veren bir lider olarak tanınıyor ve bu durum, Hizbullah ve İran'ın tepkilerini artırabilir. Bu, bölgede yeni bir savaşın fitilini ateşleyebilir.

Başkan Biden'ın vatandaşlık planı, Trump'ın zaferiyle büyük ölçüde değişebilir. Trump, göçmenlik politikalarını sıkılaştırma ve sınır güvenliğini artırma yanlısı bir lider olarak biliniyor. Bu durum, ABD iç politikasında büyük tartışmalara ve toplumsal gerilimlere yol açabilir.

İran denklemi

Ve nihayet, İran'ın son hamleleri, Trump'ın başkanlığı altında daha sert bir karşılık bulabilir. Trump'ın önceki başkanlık döneminde İran'a karşı uyguladığı maksimum baskı politikası, yeni bir çatışma veya diplomatik krize yol açabilir. İran'ın nükleer programı ve bölgesel politikaları, uluslararası toplumun dikkatini çekmeye devam edecek ve olası diplomatik veya askeri müdahaleleri gündeme getirecektir.

Bu gelişmeler, küresel siyasetin ne kadar karmaşık ve öngörülemez olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Dünya liderlerinin alacağı kararlar, gelecek yıllarda uluslararası ilişkilerin seyrini belirleyecek. Jeopolitik dinamiklerin hızla değiştiği bu dönemde, dikkatli ve stratejik adımlar atmak her zamankinden daha önemli hale geliyor. Trump'ın olası zaferi, bu dinamikleri daha da karmaşık hale getirebilir ve dünya sahnesinde yeni bir dönemin başlangıcına işaret edebilir.