Hakan ŞANLITÜRK Demokrasilerde millet asıldır. Kendisini yönetecek olanları millet seçer. Seçilenlerin vazifesi millet ve ülkeye hizmettir. Türkiye iktidar sahiplerinin mü...

Hakan ŞANLITÜRK Demokrasilerde millet asıldır. Kendisini yönetecek olanları millet seçer. Seçilenlerin vazifesi millet ve ülkeye hizmettir. Türkiye iktidar sahiplerinin mülkü değildir. Türk millet de iktidardakilerin kulu, kölesi değildir. Aslında bunu başarmak için, Türkiye’yi Ortadoğu'daki köhne ülkelere benzetmek için, milleti kul yapmak için, hakkını, hukukunu elinden almak için uğraştılar ama Atatürk kültürüyle yetişen insanlar ve aydın gençlerimiz sayesinde başaramadılar. Manzaraya baktığımızda sizin seçtiğiniz iktidarın size değil kendi yöneticilerine ve yandaşlarına memleketin kaynaklarını aktardığını görüyoruz. Bu sayede AKP zenginleri türedi. Hem de ne zenginlik. Hal böyle olunca da vatandaş feryat etmeye başladı. “Açım, geçinemiyorum” yakarışları ortalığı çınlatıyor. Geçenlerde Rizeli bir emekli “Daha önce AKP’ye oy verdim bir daha bunlara günahımı bile vermem” diye isyan ediyordu. Gençler ise hepimizi düşündürecek kadar perişan durumda. Çoğu depresyon hapı kullanıyor, Türkiye’den ümidi kestiler. Gelecek kaygısı içindeler. Sedat Peker’in açıklamaları ve ortaya attığı iddialar deyim yerindeyse AKP içindeki müsilajın kapısını araladı. Ortalığa pis kokular yayıldı. Dağdaki çobandan, en ücra köşedeki vatandaşa kadar herkes artık “vay anasına, bu AKP’liler neler yapmış” diye konuşuyor. Normal demokrasilerde, gerçek bir demokraside inanın ortadaki iddialar hükümet düşürür. Muhatapları hesap verirdi. Ama görmekteyiz ki ortada böyle bir gelişme yok. Hatırlayın ANAP zamanında Bakan Eyüp Aşık Alaaddin Çakıcı ile görüştüğü için kendisi istifa etti, mahkemede yargılandı, beraat etti. Ki Çakıcı Aşık’ın hemşehrisiydi aynı zamanda. Rahmetli Başbakanımız Mesut Yılmaz Türkbank ihalesinde Hüsamettin Cindoruk’u kıramadığı için bir görüşme yaptı. Görüşmedede "Biz Türkbank’ı ucuza satmayacağız, şu fiyattan aşağı sattırmayacağız" dediği için hükümeti yıkıldı. Düşünün İçişleri Bakanı 10 bin dolar alan siyasetçiden bahsediyor ama bu açıklamayı yapana kadar gereğini yapmadığı ortaya çıkıyor. Sonrasında da kamuoyu baskısı ekseninde mecburen bahsettiği kişinin ismini vermek zorunda kalıyor. SBK denen adamın Türkiye'de bürokrasiyi haraca bağladığı görüntüsü beliriyor. Kirli ilişkiler insanın aklını alacak boyuta ulaşıyor. Cumhurbaşkanlığında bir danışmanın yediği haltlar şaşkınlığın boyutuna tavan yaptırıyor. Gazeteci olduğunu söyleyen biri sanki mahkemeymiş gibi FETÖ dosyalarını bakanlara götürüyor ve onlar aklanıyor. Bu rezillikler yetmezmiş gibi bir de vatandaşa rağmen yapılmaya çalışılan işlerle uğraşıyoruz. Ne mi demek istiyorum? Anlatayım... Rize ikizderede taş ocağı kavgası var. İkizdereliler "bu güzel doğaya kıymayın" diye feryatlar içerisinde ama oy verip başa geçirdikleri hemşehrileri oralı bile değil. Adeta “konuşun, ağlayın durum, ben bildiğimi okurum” diyor. Ya yapmasan olmaz mı? Rize nin doğasını katletmesen olmaz mı? Yine kentsel dönüşüm adı altında hak sahiplerinin evlerinin ellerinden alınmaya çalışıldığını Tozkoparan örneği ile izliyoruz. Bu tavrı Kanal İstanbul'da da görüyoruz. Sanayinin yarısı, nüfusun üçte birinin olduğu bölgeye 1 milyon nüfus daha eklemeye hazırlanıyor AKP’liler. Türkiye’yi Marmara'ya yığarak hangi akla hizmet ettiklerini anlamakta zorlanıyorum. Tabi işin bir de rant boyutu var. Kanal İstanbul'la ilgili edindiğim bazı kulis bilgilerini şimdi size anlatayım. Kanal Istanbul yapılacak yapılmayacak kavgası bir yana Ankara kulislerinde konuşulanlara göre işin müteahhidi çoktan belirlenmiş. Bu sefer sanılanın aksine beşli çete işin içinde yok. Proje için Ankaralı bir müteahhitle anlaşılmış. O müteahhit bir dönem Melih Gökçekle yakın çalışan kişi. Daha sonra aralarının açıldığına yönelik dedikodular da çıkmıştı. Kim derseniz Namık Tanık adı... Yine iddiaya göre alt taşeronlar bile belirlenmiş, yüzlerce kamyon hazırlanmış. Peki "ihale nerede?" diye sorarsanız henüz ortada yok. Onu da izleyip göreceğiz. Kanal İstanbul’da diğer merak edilen husus işin finansmanıyla ilgili. Muhalefet yerli ve yabancı şirketlere ültimatom Verdi. “Bu işe girmeyin çünkü biz gelince ödeme yapmayacak, hesap soracağız” dedi. Lakin benim duyduğuma göre Kanal İstanbul için tam da AKP mantığına uygun bir finans yöntemi geliştirilmiş. Deniyor ki, orada yapılacak konutlar Türk vatandaşlığı bonusu verilerek yabancılara satılacak ve ciddi kaynak sağlanacak. Hatta rakamlar da veriliyor. Bana anlata kaynağımın iddiasına göre, “100 bin konutun bu yöntemle 250 bin dolardan satıldığını düşünün. 25 milyar dolar para toplarlar. Hatta bahsettiğim 250 bin dolar rakamı yükseltilebilir de..” Yani AKP kafası vatandaşlık satarak finansmanı halletme planları yapıyor. Dediğim gibi bu anlattıklarım kulislerde konuşulanlar. Doğru veya yanlışlığı süreç içinde ortaya çıkacak… Şimdi de gelelim Ali Babacan faslına… Dün de dedim bugün de aynı fikirdeyim. Babacan’dan lider olmaz. Liderin yakın ekibindeki elemanlardan biri olabilir. Babacan bu ara Erdoğan’a sallayıp duruyor. Haklı olduğu başlıklar var mı var? Mesela, “Olmayan kanalın üzerinden geçecek köprünün temelini atıyorlar. Bunun ihalesinin canlı yayınını gören var mı? Milyarlarca dolarlık projelerin, ihalelerin canlı yayınlandığını görmedim” tepkisinde haklı. Malesef Türkiyemizin en büyük dertlerinin başında muhalefette farklı iktidarda farklı tavır alan siyasetçiler var. AKP 3Y projesiyle geldi. Şimdi kamuoyundaki görüntüsü “yolsuzlukların üzerinde oturan parti” pozisyonunda. Babacan da o partide yıllarca üst düzey görevlerde bulunduktan sonra ayrıldı ve şimdilerde “dünkü ortağımın alternatifi benim” diyor. Yani bu olacak iş değil. İşin dürüstlük boyutuyla ilgili bir not aktaralım da daha iyi anlaşılmış olalım. SEKA, AKP iktidarı tarafından özelleştirildi. Bir başka ifadeyle de peşkeş çekildi. O dönemde Özelleştirme İdaresi Abdullatif Şener’e bağlıydı. Seka için 99 milyon dolarlık yurtdışından teklif vardı. Bunu söyleyen Şener’in kendisi. Peki ne oldu? Seka 99 milyon veren yerine iktidara yakın olan bir kesime 1.2 milyon dolara verildi. Ortada 97.8 milyon liralık bir kazık vardı. Abdullatif Şener bu işe imza atmadı, Erdoğan özelleştirme İdaresini Şener’den adı. Babacan ise bu özelleştirmeye tıpış tıpış imza attı. Şimdi dürüst roller oynayan Babacan o 97.8 milyon doların hesabını versin ondan sonra kendisine inanalım. Ki babacan’ın imza attığı özelleştirmeler SEKA ile de sınırlı değil. Bütün özelleştirmelerde imzası var Babacan'ın... "Millet asıl siyasetçi vekil" dedim başlarken. Seçtikleri tarafından kul köle yapılmaya çalışılan millet portresi var günümüz Türkiyesi'nde. Buna itiraz edenler; hak ve hukuklarını korumaya çalışan, demokrasinin, özgürlüklerin öneminin farkında olan insanlar. Ve ortaya çıkan rezilliklerden sonra sayıları hızla artmaya başladı. Gelinen aşamada çok hoşuma giden bir ifade var onu paylaşmak isterim: Millet dişlerini gılevledi (biledi) sandığı bekliyor.