Yusuf KANLI
Altılı Masada sorun var mı, yok mu? Memlekette işi olmayan arkadaşlar ile Cumhur ittifakının sıklıkla sorguladığı, ya da üstünde ahkam kestiği bir konu bu.
T...
Yusuf KANLI
Altılı Masada sorun var mı, yok mu? Memlekette işi olmayan arkadaşlar ile Cumhur ittifakının sıklıkla sorguladığı, ya da üstünde ahkam kestiği bir konu bu.
Tartışmalarda çeşitli sebeplerle haklılık payı çok. Altı parti lideri bir yıldır görüşüyorlar. Eksiklerine rağmen bir anayasa değişiklik paketi üzerinde uzlaşıya vardılar. Masaya yakın çevrelerce bir yol haritası üzerinde ileri düzeyde anlaşma olduğu, iktidara gelme durumunda devlette ve yasalarda nasıl bir restorasyon çalışması yapacaklarının, önceliklerin kağıda döküldüğü sıklıkla belirtiliyor. 2.5 yıl kadar sürecek geçiş döneminde seçilecek cumhurbaşkanının hangi yetkileri kullanacağı, hangi yetkileri ise “liderler konseyi” ile paylaşacağı, kimin ekonomiden, kimin genel yönetimden, kimin restorasyon çalışmasından sorumlu olacağının neredeyse net belirlendiğinden bahsediliyor.
Tabii ki ilk iktidar liderler sofrasında ne servis edileceğinden, hangi kıyafetler giyileceğinden henüz bahsedilmese de yakında aklı evvel bir arkadaşımızın öncülüğü ele alıp bu eksikliği gidereceği neredeyse kesin.
EKSİK OLAN NE?
Türk usulü başkanlık sistemi oldukça enteresan ve kesinlikle Türkiye’ye özgü. Ne kontrol, ne denetleme var. Seçilmiş sultanlık sistemi desek, birileri kızacak. Diktatörlük desek, hakkımızda yasal işlem başlatılacak. Otokrasi desek bazı arkadaşlar resmen çıldıracaklar. Ancak söylemek lazım, kontrolsüz, denetimsiz tek adam rejimi, mutlak yönetim tarzı söz konusu olan.
Altılı Masa bu konuyu sona erdirecek. Anayasa değişiklik tarifi gayet net. Ama, bir cumhurbaşkanı adayı ortaya koymadan nasıl olacak bu iş?
Anayasa hemen değiştirilecek çoğunluk bulunmasa, bu sistem bir süre daha sürdürülecek olsa bile ciddi uygulamada fiili olarak değiştirilmesi, düzeltilmesi şart. İktidarın düzenlenmediği, denetlenmediği, kontrol edilmediği bir sistem mutlak güç içerir. “Güç yozlaştırır, mutlak güç kesinlikle yozlaştırır (power corrupts absolute power corrupts absolutely)” demiş 19’uncu yüzyılda yaşamış İngiliz siyasetçi John Dalberg-Acton. İçinde bulunduğumuz güç zehirlenmesi örnekleri bu durumun 19’uncu yüzyıla özgü olmadığını sergilemekte maalesef.
MUTLAK GÜÇ, MUTLAK YOZLAŞMA
Kendi bakanlığına fahiş fiyatla kendi şirketinden dezenfeksiyon malzemesi kakalayıp köşe dönen bakanlar, 6 yaşındaki kız çocuğuna tecavüzü bilip çeşitli tarikat-siyaset ilişkileri nedeniyle iki yıl susup oturan bakana, kullanım garantili hastane, köprü gibi “dev tesisleri” bazı özel dost şirketlere peşkeş çeken iktidara örnek vermeye çalışılsa klasörler doldurulur herhalde kısa zaman içerisinde.
Ne enteresan değil mi tek yolcunun uğramadığı havalimanları var bu ülkede ve o havalimanlarını yolcu garantili birilerine inşa ettirenler aleyhine tek bir soruşturma yok.
DEZENFORMASYON ADINDA PROPAGANDA
Ancak, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı boyuna “dezenformasyon bülteni” yayınlayıp, iktidarın dediği haricinde laf edenleri, özgün haber yapıp iktidarı zora koşanları halka “yalan haber” diye şikayet ediyor. Resmen dezenformasyon atkasına saklanıp bir devlet kurumu iktidar propagandası yapıyor. Parti ya da şahıs devleti olmak böyle bir şey herhalde.
İşte eksik olanlar bunlar ve daha fazlası. Bu düzen değişmeli ve bunun için de Altılı Masa tarihi bir misyon ile karşı karşıya. Seçime sadece birkaç ay kaldı. İster Şubat ayında, ister Haziran’da olsun, seçim artık elimizi uzatsak dokunabileceğimiz bir tarihte. Dahası, dha geçenlerde Türkiye’ye ziyarette bulunan bir Avrupalı önde gelen siyasetçi temasları sonrasında Mart ayında baskın seçim olabileceğine kani olduğunu söyledi. “Tek anlayamadığım muhalefete ne verecekler ki onların desteğiyle erken seçime gidebileceklerini düşünüyor iktidar partileri?” dedi. Evet, erken seçim cumhurbaşkanlığı seçimi olduğu için basit çoğunluk yetmiyor, 2/3 çoğunluk yani 400 oy gerekir. Bu nasıl sağlanacak?
YSK GÖREVE
Öte yandan erken olmayacak seçimde mevcut cumhurbaşkanının üçüncü kez seçilebilmesi tartışması kaçınılmaz. Haşa hakaret amacıyla değil ama mühürsüz oyu, tartışmalı diplomayı hep meşru gören Yüksek Seçim Kurulu’nun bu konuyu da tereyağından kıl çeker gibi halledeceğinden kimse şüphe etmesin.
Bu durumda seçim tarihi ortaya konmadan cumhurbaşkanı adayı ilan etmek sıkıntı yaratır mı? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve onun yaratıp yönettiği mekanizmanın acımasız saldırılarıyla olası adayın yıpranacağı farzıyla aday açıklanmıyor bir türlü. Ya da öyle iddia ediliyor.
ALTILI MASA ADAYI AÇIKLAMALI
Peki aday kim olacak belli mi? Neredeyse aylardır üç isim tartışılmıyor mu? Bu üç isim de bir şekilde tartışılıyor ve hedef oluyor ise, niye hepsini yıpratıyoruz? Mesela İstanbul belediye başkanı aday ise ve açıklansa idi mahkeme farklı mı karar verecekti? Aksine, olası adayı siyaseten katletmek istiyorlar diye daha net söylenebilecek, siyaseten önemli bir kazanım elde edilmeyecek miydi?
Zamanıdır artık. Altılı masa, ya da daha doğrusu o masanın en etkin iki lideri oturup uzlaşmalı, bir aday ismi ortaya koymalı. Yarın geç olabilir.
Not: Yeni yılınız kutlu olsun. 9 Ocak haftasına kadar yazılarıma kısa bir ara veriyorum. Özür.