Utku ŞENSOY
Yeni yıla sayılı günler kala açıklanan, 450 ABD dolarına tekabül eden, yeni asgari ücret, Avrupa’da ülkemizi en diplerden kurtarmaya yetmedi. DİSK, kayıt dışı...
Utku ŞENSOY
Yeni yıla sayılı günler kala açıklanan, 450 ABD dolarına tekabül eden, yeni asgari ücret, Avrupa’da ülkemizi en diplerden kurtarmaya yetmedi. DİSK, kayıt dışı çalışanların büyük bir kesiminin 6 bin liranın altında kazandığını, 8 bin 506 liralık yeni asgari ücretle bu oranın daha da artacağına dikkat çekiyor. Yaşam pahalılığı, gıda, elektrik, doğal gaz, akaryakıt fiyatları göz önüne alındığında alım gücü açısından tablo daha da sıkıntılı. Oysa 2023’e umutla bakmak herkesin hakkı değil mi?
Konunun bir başka boyutu da, asgari ücretin işverene toplam maliyetinin 11 bin 759 TL’ye yükselmiş olması. Burada sorulması gereken esas soru, işveren bu maliyetler altından kalkabilecek mi? yoksa işten çıkarmalar mı başlayacak? Elektrik ve doğalgazdaki olağanüstü artışlar başta olmak üzere girdi maliyetlerindeki artışa işçi ücretleri de eklenince bunun altından nasıl çıkabilecek? Henüz yeni Asgari ücretten ödemeler yapılmadan gelen zam furyası ile dar gelirliye huzurlu bir yaşam mümkün olabilecek mi?
Dahası, emekli işçi ve memur aylıklarında nasıl bir artış uygulanacak? Onlar yüzde yirmilerle geçiştirilip, asgari ücretle makas daha da mı açılacak? İşte tüm bu sorular vergi mükelleflerinin kafasını kurcalıyor. Temennimiz, vurgulandığı gibi, “85 milyon yurttaşımızın tamamının yaşam standardının hakkaniyetli biçimde” yükseltilmesidir.
Sonuçta, "komşusu açken tok yatan bizden değildir.”
***
6’LI MASA
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na verilen 2 yıl 7 ay 15 günlük hapis ve siyasi yasak cezası ile 6’lı masadaki hareketlilik geride bıraktığımız haftanın yine en önemli gündem maddelerindendi. Millet İttifakı'nın CHP'li 11 Büyükşehir Belediye Başkanı, 39'uncu buluşmasını iktidarın kalesi konumundaki Konya'da gerçekleştirirken, buluşmanın ardından yayımlanan ortak deklarasyonda, “Mevcut rejiminin vesayetçi yargı mekanizmasıyla saldırısı Türkiye demokrasisin bekasına bir saldırıdır, genç kuşakların geleceğine bir saldırıdır. Topluma, toplumun seçme hakkına kumpas kuran bir şantajdır. Bu şantaja boyun eğersek ülkemizi geri dönülmez bir karanlığa taşıyacaklar. Bu şantajı kabul etmeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz” denildi.
Öte yandan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Partiler birbirlerinin içişleri karışmamalı" sözünü değerlendiren İyi parti Genel Başkanı Meral Akşener, aday seçiminin 6'lı masanın liderlerine bırakıldığına vurgu yaparak, şu sözleri dile getirdi, “Sayın Kılıçdaroğlu'na şunu görevden alın şuraya koyun dersem bu içişlere karışmak olur. Aday tespiti konusunda herkes hür ve bağımsızdır.''
İmamoğlu'na verilen hapis cezası sonrası Saraçhane'ye gitmesiyle başlayan tartışmaya da tepki gösteren Akşener, kimseden izin almaya ihtiyacım olmadığının altını çizerek, ''Bu belediye başkanları iki partinin ittifakıyla seçilmiş başkanlar. İyi yaptığı işlerden de kötü yaptığı işlerden de biz mesulüz'' dedi.
Görünen o ki, 29 Ekim’de açıklanması beklenen 6’lı masanın adayı 2023’e kaldı. Adayın seçime 6 ay kala hala kararlaştırılamamış olmasının siyaseten ne kadar isabetli olup olmadığını göreceğiz.
***
[caption id="attachment_260546" align="alignright" width="259"]
Bardakçı Baba Türbesi[/caption]
BİR TÜRBE HİKAYESİ; “BARDAKÇI BABA”
Değerli meslek büyüğüm Öcal Önay’dan.
Yıl 1968... İstanbul’da (yeni adıyla) Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde okuyan bir grup genç, okulun hemen yanındaki koruluk alanı buluşma yeri yapıp gündüzleri ders çalışıp, geceleri şarap içerlerdi. Ağaçların arasında oldukları için onları kimse görmüyordu. Önce tahta bir masa, ardından bir kaç sandalye, sonra da masaya 4-5 bardak ile yanına bir damacana su. Onlar yokken kimse bardaklara dokunmuyordu. Bardaklar hep masanın üzerinde duruyordu. Zamanla grubun üyeleri çoğaldı. Doğal olarak bardak sayısı da çoğaldı. Ardından yer kolay bulunsun diye tahtadan bir tabela yaptılar. Buluşma yerine bir isim koydular. Bir gün kız arkadaşlarını korkutmak için mezar görüntüsü veren bir tümsek yaptılar. Ders çalışmak için okuldan getirdikleri çene kemiklerini ve kuru kafaları bu tümseğin üzerine koydular. Gel zaman git zaman okul bitti. Herkes mezun oldu. İş hayatına atıldılar.
Bugün İstanbul Fulya’da bir türbe var, yurdumuzun dört bir yanındaki türbe ve yatırlardan biri, Bardakçı Baba Türbesi... Her gün dolup taşıyor. Evlenmek isteyen, çocuğu olmayan, eşiyle kavga eden, işsiz kalan, hastalığına çare arayan, sınav kazanmak isteyen, kısacası umut dilenen herkesin umut yeridir orası. Geliyor, dilek tutuyor, mum yakıyor, bardak kırıyor. Bu ritüel yıllardır sürüyor. Türbeyi bugüne kadar ziyaret edenlerin sayısı milyonları geçti. Bardakçı Baba türbesi uzun yıllar boş bir arsadaydı. Sonra Belediye etrafını çevirdi, bir türbe haline getirdi. Tabela bile asıldı. Ancak el ayak kestiği ve çevreyi kirlettiği için bardak kırmak yasaklandı. Daha sonra arsaya rezidans yapılırken, inşaatın tam önünde kalan türbenin kaldırılması için çare aradı, ama halkın tepkisinden çekinip geri adım atıldı. Bunun üzerine binayla uyum sağlaması için mezar siyah mermer ile kaplanıp, etrafı camla kapatılıp ışıklandırıldı.
Türbenin yanına kocaman harflerle, “BARDAKÇI BABA, EL FATİHA” yazıldı. Şimdi yoldan gelip geçenler Bardakçı Baba’ya bir “El Fatiha” okuyup, gidiyor, kimi dilek tutuyor, kimi yanında getirdiği bardağı türbeye sürüp tekrar çantasına koyuyor.
Çoğu insan bu Bardakçı Babanın kim olduğunu bilmez. Oysa Bardakçı Baba, 1968 yılında diş hekimliği fakültesinde okuyan bir grup gencin kız arkadaşlarını korkutmak için yarattıkları mezarda yattığı sanılan hayali kişi. O dönemin şahitlerinden Diş Hekimi Hüseyin Cahit Dursun yıllar sonra gerçeği şöyle açıklıyor. “Ders çalışırken su ve bazen de şarap içmek için koyduğumuz bardaklara kimse dokunmazdı. Bu nedenle tahtadan yaptığımız tabelaya muziplik olsun diye Bardakçı Baba yazdık. Sonraları, biz orada yokken birileri damacanaya su doldurmaya başladı. Bir süre sonra da türbe oldu. Ağaçların kesilmemesi için sırrı açıklamadık. Fakat ağaçlar kesildi. Devletimiz de bir yatır olduğuna inandı. Ağaçlar kesildi, çevre türbeye yakışır şekilde düzenlendi. Özel tabelalar asıldı. Oysa burası kesinlikle boş! Mezarda yatan falan yok.”
Beşiktaş Müftülüğü ve İstanbul Türbeler Müze Müdürlüğü’nün aradan geçen zaman içinde “Kayıtlarımızda söz konusu Bardakçı Baba ile ilgili hiç bir bilgi yok” açıklamalarına rağmen türbe hala orada. Aile büyüklerinin mezarlarının bakımı konusunda pek de titiz olmayan toplumumuz, kabir ve mezar şeklindeki türbeler konusunda oldukça hassastır. Ülkemizde hemen her yörede çok sayıdaki türbelerden sadece İstanbul’da 487 tane var. İstanbul Türbeleri Müze Müdürlüğü’ne bağlı türbelerin sayısı ise 120. Kim bilir, öteki türbelerin nasıl bir hikayesi vardır?