Akıncı’dan nihayet doğru değerlendirmeler…
Yusuf Kanlı
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve görüşmeci heyetiyle bazı temel unsurlarda aynı görüşleri paylaşabilmek mümkün değil. Hani derler ya bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterirmiş, bazı gelişmeler bu sözün doğruluğunu teyit ediyor.
Mesleğin duayenlerinden Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Ümit Gürtuna ağabey uyardı geçenlerde. Yazılarımda bazı ifadelerin kullanımına dikkat etmemin yararlı olacağını, sert ifadelerden sakınmanın uzun vadede daha yararlı sonuçlar doğuracağını söyledi. Doğrudur, tecrübe konuştu nihayette. Ancak ona da söyledim, kimseyi kırmak, incitmek değil hedefim.
Güven bunalımı olduğu doğru. Cumhurbaşkanı Akıncı tüm Kıbrıs Türk halkının cumhurbaşkanıdır. Elbette ki öyledir. Ama örnek aldığı lider tipinin “ötekileştirici”, “hedef gösterici” ve “kutuplaştırıcı” saldırgan üslubunu kullanmasa da herkesi kucaklayan tavır içinde olduğunu söyleyebilir miyiz? Maalesef ki hayır. Eleştiren, kendisinden farklı kelam eden ve hatta herhangi bir konuda halkın hassasiyetlerine tercüme olan yazar, çizer, şair, ressam, öğretmen, siyasetçi kim olursa olsun herkese cumhurbaşkanlığı ofisinin kapıları, çoğu zaman da saygısızca kapatılmıyor mu?
Akıncı hem eski bir dost hem de ben oy vermiş olayım veya olmayayım değil mi ki seçilmiş cumhurbaşkanı Kıbrıs Türk halkının, benim de cumhurbaşkanım. Ancak, göreve geldiği günden bu yana sadece kendi görüşündeki kişilerle görüşüp, sadece onlarla danışan ve biraz eleştiri getiren herkese sırtını dönen bir anlayışa karşı ne yapılabilir pek de bilemiyorum. Sert ifadeler kullanınca hassasiyetlerin iletilmesinde adeta bir vasıta olunduğunu da gelişmeler gösteriyor.
Tamam çapraz oy konusunda bu konuda yanlış bir saplantı içinde olan dostum Özdil Nami’nin etkisinden kurtulamıyor Akıncı. Çapraz oy meselesinin “Kıbrıslı” milleti yaratma amaçlı bir Truva atı olduğunu görmemekte ısrar ediyor, nasıl olduysa hiçbir şey almadan üstelik konuyu içselleştirip savunuyor. Bu konunun dönüşümlü başkanlığın da dâhil olduğu 14 maddelik bir paketin ayrılmaz bir öğesi olduğunu unutup, Rumların cımbızla yaptıkları operasyona sessiz kalıyor, destekliyor. Eleştirmeye devam etmek lazım. Belki uyanır, tehdidi görür diye ümit etmeye devam lazım.
Bakın geçen gün şapka çıkartılacak bir kelam etti Akıncı. Bu kadar zamandır hariçten okuduğumuz gazelin saraya ulaştığını göstermesi açısından önemli bir açıklama bu. Akıncı’nın arada bir Türkiye’nin garantisinin Kıbrıs Türk halkı için yaşamsal olduğunu söylemesine rağmen Rum tarafına sapkın bir şekilde Türkiye’nin garantisinin kuzeydeki Türk eyaleti sınırlarıyla sınırlandırılması ve etkin ve fiili müdahale hakkını zorlaştıracak bir düzenleme yapılması önerisini yapması büyük üzüntü ve endişe kaynağıydı.
Her şeyden önce, garantinin şümulü bir yandan adanın tümündeki Kıbrıs Türk payını diğer yandan Türkiye’nin adanın tümü üzerindeki hak ve imtiyazını göstermekteydi. Bunu sınırlamak adadaki ortaklık hakkımızdan feragat edip, sadece belli bir coğrafya ile kendimizi sınırlamak, adanın tümündeki, kıta sahanlığı ve ekonomik çıkar bölgesindeki başta doğal kaynaklar olmak üzere tüm zenginliklerindeki ortaklığımızı tehlikeye atmak, bu haklardan vazgeçmek anlamına gelmekteydi.
Hep yazdık bunları. Uyardık. Akıncı ve ekibi de hep duymazdan gelir gibi yaptılar. Meğer duymuşlar ve de üstelik hak vermişler. Ne dedi Akıncı geçen hafta? Akıncı, Garantilerin diğer tüm konular tamamlandıktan sonra ve Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin de katılacakları en son bölümde ele alınacağını çünkü söz konusu ülkelerin imzası olmadan anlaşmanın herhangi bir noktasında değişikliğe uğratılamayacağını söyledi. Güzel mi güzel ama dahası da var. Aynen şöyle “Biz o konuyla ilgili olarak kendi düşüncelerimizi Rum tarafıyla paylaştık, kamuoyuna da bazı mesajlarımız oldu. Ancak şöyle bir durum var bunun çok iyi anlaşılması lazım; ‘Artık çağdaş bir ülke oluyoruz’, ‘Avrupa Birliği’ne bağlı bir ülke oluyoruz’, ‘güvenceye ne gerek var’, ‘garantiye ne gerek var’ gibi kestirmeci yaklaşımlara Kıbrıslı Türklerin rağbet etmeyeceğini ben defalarca vurguladım. Yani bizim 1960’lardan gelen ve çok haklı olduğumuzu düşündüğümüz yaşandıklarımız var. Bir ortak devlet kurduk, bir anayasa oluşturduk fakat hemen 1 yıl sonra bu anayasa 13 önemli maddesinin değiştirilmesi talebiyle karşı karşıya kaldık. Öyle bir durum çıktı ki bu anlaşmaya imza atanlar bu anlaşmayı hazmetmediler ve hemen onu nasıl değişiriz telaşına düştüler. Güneyde ki bazı gelişmeleri göz ardı edemeyiz. Birisi çıkıp diyor ki; ‘Kıbrıslı Türklere dönüşümlü başkanlık veremeyiz. Böyle bir durum olamaz.’ Diğerleri ki bunları yabana atabilecek bir konumda değiliz özellikle Mayıs seçimlerinden sonra, Rum tarafındaki parlamentodaki dağılıma baktığımızda kimlerin güç kaybettiği, kimlerin güç kazandığına da baktığımızda bir takım haklı endişelerimizin olması gayet doğaldır. Şunu söylemek istiyorum, parlamentoda güç kazandığını gördüğümüz bazı oluşumlar, iki kesimli, iki toplumlu kavramına bile ilkesel olarak karşı çıkıyorlar. İlkesel olarak buna karşı çıkanlar, yarın biz bunu hazmedemedik bu yüzden bu federasyon yürümez, yürümemeli diyebilecekleri noktada caydırıcı bir güç olması lazım.Süper değil mi bunları duymak? Ama Akıncı daha başka şeyler de söyledi o gün. Gerçekten kim uyandırmışsa ona şükran duymak lazım.
“Her şey olup bittikten sonra birilerinin gelip bir şey yapmasından bahsetmiyorum ben. Buna tevessül edebilecek olanların caydırıcılık unsuruyla karşı karşıya kalacaklarını bilmeleri lazım. Bu çok önemli bir konudur. Dolayısıyla Kıbrıs Türk halkı açısından olay sadece güvence boyutuyla ilgili değil bunun yanı sıra, birlikte kuracağımız federal statünün yaşayabilirliğinin bir şekilde garanti altına alınması meselesidir. Tabi bunun en büyük güvencesi ve garantisi bu anlayışın her iki toplumun yüreklerinde yeşermesidir. Bunu kalıcı yapacak olan ve geleceğe taşıyacak olan anlayış kesinlikle budur. Ama bunu yüreğinde hissetmeyen, beyninde taşımayan, federasyona ilkesel olarak karşı çıktığını söyleyen önemli bir grup varsa biz bunu görmezden gelemeyiz. Onların da bir şekilde caydırıcılık unsuruyla karşı karşıya kalacaklarını bilmemiz lazım. Dolayısıyla ben öyle inanıyorum ki, akıl ve mantık yolunda giderek bir tarafın kaygılarının, öbür taraf içinde tehdidi oluşturmayacak tarzda bir çıkış yolu bulunabilir. Biz bu düşüncelerimizi Sayın Anastasiades dâhil herkese aktarıyoruz. Bunlar Kıbrıs Türk halkının haklı endişeleridir. Bunlara değer vermeyen ya da haklı bulmayan anlayışların verimli düşünceler olmadığı kanaatindeyiz.”
Bu yazılardan, çeşitli platformlarda görüşlerimizi izah etme çabamızdan amaçladığımız işte sadece budur. Ne Akıncı, ne ekibi ne de bir başkası ne bu yazarın ne de benzer değerlendirmelerle hareket eden vatansever kalemlerin hedefindedirler. Federal polis meselesinde 6/4 ile 5/5 arasında değişen oranlarda bir gelişme olmuş ise, şapka çıkarılır. İtiraz da edilmez kimse tarafından. Ama ilk müracaat hakkı Rum eski mülk sahibine verilirse, Kıbrıs Türk halkının büyük oranda göçmen edilmesi söz konusuysa, daha önce çok daha uygun ve insani çözüm önerileri ortaya konmuş iken geri adım atılmışsa, bu da eleştirilecektir, kimse kusura bakmasın.
Kıbrıs Türk halkının devlet statüsünden “oluşturucu devletçik” veya “eyalet” statüsüne indirgeyecek bir çözüm nasıl kabul edilebilinir? Veya Akıncı istediği kadar “Yatak odasına bekçi mi koyacağız, o rakam başlangıç dönemi için” desin, Kıbrıs Türk nüfusunu 265,000’den 220,000’e çekip sabitlemek, um nüfusunu da 800,000 bin yapmak yani ¼ nüfus oranını getirmek kimse kusura bakmasın ihanettir. Eleştirmeyelim mi?
Akıncı ve ekibinin son günlerde ortak hassasiyetleri dile getirmeleri olumlu gelişmelerdir. Bu açıklamalar bir uyanmayı mı göstermektedir yoksa bozuk saat misali arada bir doğruyu gördüklerini mi? Bunu hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Ancak, Rum kesiminden gelen mesajlarla Akıncı’nın verdiği mesajların hiç de örtüşmediğini, toplantı masasında konuşulan ile halka söylenenin farklı olduğunu sergilemektedir.
Rum tarafındaki zamana oynama ısrarına rağmen Kıbrıs Türk tarafındaki “İlle de çözüm, aman şimdi çözüm” gibi bir takıntının devam ettiği de dikkate alındığında, bu durum, doğrusu, büyük endişe kaynağıdır.
Yorumlar