ABD'de keyfilik bitti
Yusuf Kanlı
Birkaç hafta içinde dünya yeni bir döneme girecek. Joe Biden şimdi başkan seçilmiş oldu ama 20 Ocak’a kadar hala Beyaz Saray'da Amerikalıların dediği gibi bir topal ördek başkan olsa da Donald Trump olacak. Tabii ki Biden sadece Amerika Birleşik Devletleri başkanı olarak seçildi ama resmen değilse de, son emperyal devletinin başkanı sıfatıyla fiili olarak, dünyanın her köşesinde hemen hemen herkesin hayatı üzerinde etkisi olacak güçler ve yeteneklere sahip olacağı aşikar.
Kesinlikle eminim, kurumsal ilişkilere ve devletten devlete ilişkilerde resmi ve klasikleşmiş metotlara, diplomatik adaba bağlılığı bilinen Biden’ın Trump’ın sıklıkla yaptığı “Daha önce güçlü bir şekilde ifade ettim, şimdi bir kez daha yinelemek için söylüyorum; Türkiye, benim derin ve eşsiz bilgeliğime göre, sınırların dışında olduğunu düşündüğüm bir şey yaparsa, Türkiye'nin ekonomisini mahvederim ve yok ederim (Bunu daha önce yaptım)" gibi tehdit mesajları atmayacaktır. Veya Papaz Brunson olayında olduğu gibi “Türkiye ABD’den yıllarca faydalandı. Şimdi de muhteşem Hristiyan rahibimizi bırakmıyorlar. Kendisinden bizi vatansever bir rehine olarak temsil etmesini istemek durumunda kalıyorum. Masum bir insanın serbest kalması için karşılığında hiçbir şey vermeyeceğiz. Türkiye ile ilişkilerimizi azaltıyoruz" baskısı, ya da Brunson’un ABD’ye dönmesi sonrasında, "Erdoğan ile birkaç konuşma yaptıktan sonra onunla anlaştık. Bunun için minnettarız ve Türk halkına da minnettarız” sözleriyle Türkiye’deki adalet sistemine siyasi baskı olduğu iması yeni dönemde muhakkak ki görülmeyecektir. Muhtemelen Biden, "eşsiz bilgeliği" ya da diğer dünya liderlerine “dikte etme becerisi” ile de övünmeyecektir.
Ancak kesin olan, sadece Beyaz Saray'ın değil, Amerikan yönetiminin meşruiyete, normların, değerlerin ve kurumların üstünlüğüne geri döneceğidir. Bu, adam kayırmacı, otokratik Bir Trump başkanlığı tarafından büyük ölçüde kenara itilen demokratik yönetimin ve kurumların, değerlerin geri dönüşüdür. Beklenti devlet organları ve bürokrasi üzerinde "aile" ve kendini beğenmişliğin örneği damat Jared Kushner gibi tipler kenara itilecek, dışlanacaktır. Onların yerine ise kariyer diplomatlar, devlet sorumluluğu bilinçli bürokratlar, yönetim sürekliliği ilkesine sahip kadrolar ve tabii ki sadece Amerikan halkına hizmet etme sorumluluğu anlayışı yönetime gelince, seçkinci, saldırgan, kanun tanımaz ve bencil anlayış sona erecektir. Elbette bu gelişme Amerikan halkının ve devletinin tercihidir ve dünyaya da çok ciddi yansımaları olacaktır.
İnsan hakları, hürriyetler, ifade ve basın özgürlüğü gibi kavramların ve ilkelerin ağırlıklı olacağı ve belki ekonomik ve hatta askeri ilişkilerden önde geleceği bu yeni dönem Washington'un bugünkü müttefiklerinin çoğuna sorun getirebilecektir belki de. Bası eski müttefikleri ve stratejik ortakları Trump dönemindeki içe dönen ABD ile bozulan ilişkilerini bir anlamda düzeltme fırsatı da bulabileceklerdir. NATO ittifakı, Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü, Unesco gibi kuruluşlar ve örgütler ile mesela seçim sürecinin son haftasında ABD’nın çekildiği Paris İklim Şartı gibi uluslararası sözleşmeler Biden döneminde ABD için eski önemlerine tekrar kavuşacaklardır.
Doğal olarak, Biden başkanlığı Türkiye de dahil olmak üzere bazı ülkeler için sorunlu olabilir. Özellikle Biden’in 1975’de Amerika'nın Türkiye'ye uyguladığı silah ambargosu tasarısının beş imzacısından biri olduğunu, Amerikan siyasetinde Türk karşıtı lobicilerle iyi ilişkiler ağı olduğunu, Kıbrıs rum ve Yunan tutumlarını desteklediğini ifade ettiğini hatırlarsak ve Doğu Akdeniz’de ve özelde Kıbrıs’ta hidrokarbon konusunda Türkiye’nin pek hoşuna gitmeyecek bir yaklaşım içerisinde olabileceği ihtimalini dikkate almakta yarar var. Özellikle o bölgede faaliyet içerisinde olmayı hedefleyen bir Amerikan şirketiyle olan aile bağları da potansiyel buzdağları arasındadır.
Biden'ın ifade özgürlüğü, medya özgürlüğü, cinsiyet eşitliği, LGBT hakları ve azınlık gruplarının hakları konusunda dış ilişkilerde önem vereceği ve doğal olarak Türkiye ile ilişkilerin gelişiminde rol oynayacağı gerek Biden’in özgeçmişi gerekse de seçilen Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in aktivist geçmişi ve bu konulara adanmışlığı çok daha önemli olabilir.
Yakın dönemde, büyük olasılıkla, Biden başkanlığının izlediği Rum ve Yunan yanlısı Doğu Akdeniz veya YPG yanlısı Suriye politikalarıyla Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni krizlere girebiliriz. Daha da kötüsü, ABD Kongresi'nin Aralık ayı ortasına kadar yasalaşmasını öngördüğü 2021 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası (NDAA) kapsamında gelebilir. NDAA, Rusya'dan S-400 satın alan ve test eden Türkiye'ye yönelik yaptırımları da içeriyor. NDAA Kongre'nin her iki kanadında da üçte iki çoğunluk tarafından onaylanması muhtemeldir. Bu durumda, Trump yasayı veto edemez ve konu Biden dönemini zehirleyebilecek ilk tehdit unsuru olabilir. Bu konu, yeni dönemde Türk-Amerikan ilişkilerinin nasıl şekilleneceğini göstermesi açısından çok önemli olacaktır. NDAA yaklaşık 740 milyar dolarlık bir bütçe içerir, 2021 için ABD Savunma Bakanlığı'nın planlama gibi hayati öğeleri, satın alma ve ABD ordusu için gerekli askeri teçhizat harcama ve askerlerin stratejik konumlandırma düzenlemelerini kapsıyor. Kısaca S-400 konusu ilk büyük sınav olacaktır.
Diğer yandan Halk Bank davası çok ciddi bir evreye yönelmiştir. Trump döneminde bu konu mahkeme dışı çözüme ulaşsın diye büyük çaba devam etmekteyse de, yeni döneme kalması durumunda Biden’ın. Tavrı ne olacaktır?
***
TÜRK BASINININ AYIBI
Hükümetlerde bakanlar atanır. Görevden alınır. İstifa ederler. Bakanların atanmaları normaldir ve çok da büyük haber değildir ama istifa etmeleri veya görevden alınmaları, gelişmenin sebebine bağlı olarak veya bakanın kişisel önemi, bakanlığın hangisi olduğuna bağlı olarak genelde büyük haberdir. Türkiye’de de öyledir, herhangi bir başka ülkede de öyledir.
Çok önemli bir bakanlık koltuğunda oturan, icraatıyla çok tartışma konusu olan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak istifa etti. İstifasını çok kötü bir Türkçe ile yazılan elektronik mesajla açıkladı, hesaplarını kapattı.
Soru sormayı, haber doğrulatmayı unutan Türk basını bu önemli gelişmeyi saatlerce veremedi. Kimse herhangi bir kaynaktan doğrulama alamadı, haber yapamadı, cesaret edemedi.
Yazık. Türk basını bu hallere düşmemeliydi. Sonuçta Türkiye halkı bu önemli haberi yabancı basın organlarının çoğunluğu Türk vatandaşı olan Türkiye muhabirleri tarafından yazılan haberlerden öğrendi.
Ben 42 yıllık bir gazeteci olarak utandım. Mesleğimin çok aşağılandığını hissettim. Genç meslektaşlarım adına üzüldüm.
Türk basınının ayıbı dedim ya, yanlış… Bu günümüz Türkiye’sinin ayıbı.
Yorumlar