Ne mutlu vatanımız var, ne mutlu devletimiz var. Bunu mümkün kılanlara; başta ebedi liderimiz Rauf Denktaş'a, hayatını bizler için veren şehitlerimize, gazilerimize, tüm mücahitlerimize ve kahraman Mehmetçiğe, Türkiye’mize şükran. Olmasalardı, olmazdık.
Yusuf Kanlı
20 Temmuz Zafer ve Barış Haftası'nı kutluyoruz. Tam 50 yıl önce, Kıbrıs adasında kan ve gözyaşı son buldu. Barut kokusunun yerini yaseminlerin mest eden kokusu aldı. Özgürlük uğruna ödenen bedellerle dolu bu süreç, toplumumuza önemli dersler verdi. Benim yaş grubum o korkunç günleri son yaşayanlardı, genç nesiller uğruna bizler, bizden öncekiler bedeller ödedik. Genç nesillere daha iyi bir ülke bırakmaya çalışıldı, bugüne kadar çeşitli nedenlerle ama çoğunlukla “Türkiye yapar” kolaycılığıyla başarılı olunamadı.
Şanslı olanlar, vücutlarında hala kurşun ya da şarapnel parçaları taşırken, kimileri şehitlik mertebesine yükseldi; kimilerinin ise hala kalıntılarına bile ulaşılamadı. Kıbrıs Türkü, bugünkü huzur ve refah için büyük bedeller ödedi. Ancak ne yazık ki, bugün bu özgürlüğün değerini bilmeyen birçok insan var. 1974 öncesini hatırlamak dahi istemiyor yaşayanlar, yaşamayanlar romantik ve keyfine göre konuşabiliyor elbette. Olsun, Allah bir daha 50 yıl önceki esaret ve korku dolu günleri yaşatmasın.
Başarılı olamadık
Atalarımızın ödediği bedelleri taçlandırmak 74 sonrası birinci kuşak Kıbrıs Türkü'nün göreviydi, ama doğruyu söylemek gerekirse; bunu başaramadık! Kişisel ve zümresel çıkarlar ön planda oldu. Öyle ki, halkın devlete olan inancı sarsıldı. Siyasete olan güven yitirildi. İşte bu yüzden, geçmişteki can güvenliği kaygısı yaşanan yılları bile neredeyse “özleyen” bir toplum ortaya çıktı! Üzücü ama gerçek bu!
Bu ortamın ancak Kıbrıs’ta bir çözümle değişeceği inancı kökleşmeye başladı. Çok yanlış… Çözüm için iki tarafa ihtiyaç vardı. Kıbrıs Türkleri ne pahasına olursa olsun federal bir çözüme “evet” dedi 2004 referandumunda ama Rumlar bunu kabul etmedi. Defalarca denendi. Devlete inancı zedelenen Kıbrıs Türkü, Rumlardan bir şey beklemenin anlamsız olduğunu fark edince, federal çözüm zaten kendiliğinden ortadan kalktı!
Sol cenahta zihniyet değişmeli
KKTC siyasetinin solu hala federal çözümde ısrarcı, ama adanın gerçeklerini görüp objektif değerlendirenler, Rumların hiçbir zaman federasyon çözümüne “evet” demeyeceğini biliyor. O nedenle ada solu hep “romantik” ve “platonik” bir aşık gibi. İflah olmaz bir romantizm... Federasyon aşkı... Ama karşılıksız bir aşk hikayesi...
Son dönemde Cumhuriyetçi Türk Partisi liderliği utangaç da olsa bazı adımlar atıyor. Farkında federasyonun imkansızlığının, parti dengeleri açısından net konuşmuyor. En azından şimdilik utangaç bir konfederasyon desteği duyuluyor.
Geriye mevcut devletimize sıkı sıkıya sarılmak kalıyor. Yanlış siyasi adımlar devlete olan inancı zedeledi. Bunu tersine çevirmek için gerçek devlet politikalarına, ciddi siyasete ve en önemlisi nepotizme son vermeye ihtiyacı var Kıbrıs Türkü'nün. İşte burada Anavatan Türkiye devreye giriyor. Son dönemde eğitimden sağlığa, devlet binalarından parklara ve hatta köy yollarına kadar büyük bir yeniden yapılanma hamlesi başlatıldı Kıbrıs’ta. KKTC alt ve üst yapısıyla gerçek bir devlete dönüşüyor. Artık devlet ciddiyetinin gelişmesi, siyasetin doğru adımlar atması gerekiyor. Yasal eksikliklerin giderilmesi ve liyakata dayalı bir sistemin kurulması şart.
Devlet politikası
Bugünkü duruma baktığımızda daha çok adım atılması gereği ortada, ama bu değişim gerçekleşmeli. Bir yanda KKTC, Türkiye’nin desteğiyle gelişecek, diğer yanda batılı ülkeler olmasa dahi doğuda, Türk Cumhuriyetlerinde önemli işbirliği adımları atılacak. Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi KKTC’nin tanınması konusunda karar aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’ndaki iki kez yaptığı çıkış sonrasında şimdi de TBMM kararı geldi. Bu adım, artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kıbrıs’ta iki devlet tezini resmen ilan etmesi demektir. Türkiye “şöyle vazgeçecek, böyle dönecek” söylemlerinin artık geçerli olmadığını gösteriyor. Hepsi bu kadar mı? Bu durum, aynı zamanda yeni bir sürecin başlamasına yönelik ciddi bir pozisyon almak demek değil midir?
Yıllarca federasyon istedik, gizlice konfederasyon görüşmeye çalıştık. Rumlar federasyon ister gibi yapıp, üniter devleti nasıl daha da sağlamlaştırırım, bu arada Kıbrıs Türklerini de federasyona kandırırım siyaseti gütmedi mi? Eylül’de BM Genel Kurulu ardından BM Genel Sekreteri Antonio Guterres üçlü bir görüşme isteyecek haberleri şimdiden duyulmaya başladı. Özel temsilcisinin Kıbrıs halklarına yazdığı mektup, zamanın “farklı düşünceler” zamanı olduğunu vurguladı. İki devletli çözüm sadece tam bağımsız iki devleti içermez. Konfederasyon da iki devletli çözümdür, AB içerisinde iki devletin gevşek federasyonu da. Kısaca, Kıbrıs mutfağında yine bir şeyler pişiyor ve Ankara devlet ciddiyetiyle buna hazırlanıyor.
Önce ev temizliği
Kıbrıs Türkü'ne düşen, çözümü beklemek, evi ondan sonra temizlemek değil; Türkiye’deki bu devlet ciddiyetini KKTC’de de yerleştirmek, KKTC’yi müreffeh ve kendi ayakları üzerinde durabilen bir devlet yapmaktır. Vatanseverlik bunu gerektirir. Unutulmamalıdır ki, Kıbrıs Türkü’nün barış ve özgürlük mücadelesi, 50 yıl önce başladığı gibi bugün de aynı kararlılıkla devam etmelidir.
Çocukluğumda ön bahçede otururduk akşamları. Yaseminlerden kolyeler, bileklikler hazırlardı annelerimiz, takardık onları. Akşam yastık altına koyar, o sıcak ve endişe dolu günlerde adanın kendine özgü kokusunu içimize çeker, adeta yaşama tutunurduk. Kıbrıs Türkü mücadeleci, inatçı ve azimlidir. İstersek başarırız.
Ne mutlu vatanımız var, ne mutlu devletimiz var. Bunu mümkün kılanlara başta ebedi liderimiz Rauf Denktaş, hayatını bizler için veren şehitlerimize, gazilerimize, tüm mücahitlerimize ve kahraman Mehmetçiğe, Türkiye’mize şükran. Olmasalardı, olmazdık.