Hayat pahalılığı altında emekli ile en çok ezilen emekçi meydanlara çıkarak taleplerini hükümete bir kez daha haykırdı. Alanlarda işçilerin yanı sıra çok sayıda emekli de vardı.
Şükrü Karaman
Meydanları dolduran binlerce emekçi yılbaşını beklemeden asgari ücrete ara zam yapılmasını, taşeron işçiler ve stajyerlere kadro verilmesini, çok kazanandan çok az kazanandan az vergi alınmasını, en düşük emekli aylığının asgari ücret düzeyine çıkarılmasını, Avrupa’da rekor kırdığımız her gün ortalama beş emekçinin canını alan iş kazalarına karşı ağır yaptırımların hayata geçirilmesini, sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılmasını gür sesle haykırdı. İşçiler için olmazsa olmaz bu talepler aslında son derece insani ve demokratik istemler. Avrupalı meslektaşlarının sahip olduğu hakları vermek çok mu zor? Demokrasinin gereği olan talepler onlardan esirgenmemeli.
Bu yıl asgari ücrete ara zam yapılmaması 10 milyona yakın emekçiyi oldukça zor duruma soktu. Şubat 2025’e dek 17 bin TL ile geçinmek asgari ücretli için çok zor. Temmuzda 12 bin 500 TL’ye yükseltilen en düşük emekli aylığı da günümüzde yetersiz. Beklentiler en az 15 bin TL idi. Ama olmadı. Onlar da yılbaşına kadar bu para ile bakalım nasıl geçinebilecek.
En çok yakınılan gelir vergisi kesintilerinden ötürü işçi ve memur ağustosta yüzde 27’lik dilime girerek maaş ve ücretleri yılbaşına göre kuşa dönüyor. Emekçiler vergi diliminin yüzde 15’e sabitlenmesinde haksız değil. Hazine Maliye Bakanlığı da bu yönde çalışma yapılacağı sinyalini vermişti. Herkes kazancına göre vergi ödese adalet sağlanır. Vergi adaletsizliği yıllardır çalışanın baş ağrısı. Öyle varlıklı insanlar var ki, yanında çalıştırdığı işçi kadar bile vergi ödemiyor. Alın teri döken emekçi patronunda daha çok vergi ödüyor. Nerede adalet, nerede eşitlik. İşçiler “ dilim dilim soyuluyoruz. Vergide adalet sağlansın” diye haykırırken haksız mı? Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’ın vurguladığı gibi nüfusun yüzde 65’ini oluşturan emekçi ve emeklinin TBMM’de yeterince temsil edilmemesi onları sahipsiz bırakıyor, sorunları gerektiği gibi çözüme kavuşmuyor. Atalay, “Meclis’te tulum kökenli 5 kişi yok. Bunun yanında 150 işveren kökenli milletvekili var. Sabah 5’te kalkmayan, tulum giymeyenler işçinin derdini anlamaz” derken haksız sayılmaz.
Siyasi partiler neden çok sayıda emekçi ve emekliyi milletvekili yapmaz? Önceden daha çok sendikacı ve emekçi TBMM’de temsil ediliyordu. Aslında sendikacılardan çok yer altında saatlerce gün yüzü görmeden kazma sallayan çileli madenciler vekil olmalı. Ki emekçinin her an ölümle burun buruna çalıştığını, yaşadıkları tehlikeyi kamuoyu birinci ağızdan duymalı. İş cinayetine en çok kurban giden madenciler en zor mesleği yerine getirirken, genç yaşlarında grizu patlaması ve göçük altında canlarını yitiriyorlar. En çileli ve zor mesleği icra ediyor hakkı ödenemez maden emekçileri. Orhan Veli’nin dediği gibi, “Yüz karası değil, kömür karası. Böyle kazanılır ekmek parası.”
Temmuz ayında ortak mücadele kararı alan Türk-İş, DİSK ve Hak-İş bölgesel mitingler yapmaya başladı. Tekirdağ- Çerkezköy’de emekçilerle buluşan Türk-İş, 3 Eylül’de madenci kenti Zonguldak’ta geniş katılımlı miting yapacak. DİSK ve Hak-İş de illerde basın açıklamaları ile taleplerini hükümete ve kamuoyuna duyuruyor.
Üç işçi sendikaları konfederasyonu ekim ayında Ankara’da ortak görkemli mitinge hazırlanıyor.