Başlıktaki sorunun yanıtı kısa; sadece bir haber yaptığı için. Türkiye’de cezaevine girmek bu kadar kolay…

Kıvanç El

Tolga Şardan, meslekte 35. yılını tamamlamış, meslek hayatı boyunca onlarca ödül almış yüzlerce haberi gündem olmuş önemli ve saygın bir gazeteci. 

Ayrıca ben de o şanslı insanlardan biri olduğum için emin olarak yazıyorum Tolga abi ile çalışanlar onun haberlerinde ne kadar titiz olduğunu çok iyi bilir. 35 yıl boyunca yazdığı onlarca haberden tek biri yalan çıkmamış olan Şardan’ın siyasi iktidarlar tarafından dönem dönem “yalanlanan” bazı haberlerinin bir süre sonra doğru olduğunun ortaya çıktığını hatırlatmak gerek…

Tolga Şardan, bir haber yazdığı zaman Ankara’daki gazeteciler bilir ki bu haber defalarca teyit edilmiş, üzerine çalışılmıştır… Hatta bazı gazetecileri eleştiririz bazen eline gelen bilgiyi sorgulamadan yazar, bir kısmı problemlidir diye. Ancak Tolga abi de böyle bir imkan pek olmaz. En ufak bir şüphede zaten o haberi yazmaz.

1 Kasım’da Adliye’ye gittiğimizde aramızda umutlu olanlar vardı, “buna da tutuklama çıkmaz” diyenler vardı. Ancak karşısında yazdığı haberle rahatsız ettikleri pek aynı görüşte değildi. Zaten Tolga Şardan’ın ifadesini okuduktan hemen sonra neden tutuklandığını da anlayıverdik. Tolga abi yazdığı değil aslında “yazabilecekleri” nedeniyle tutuklanmıştı. İfadesinde bazı savcı ve adliye çalışanlarının adını verip “eğer ben dezenformasyon yapsaydım bu isimlerle ilgili gelen bilgileri de sorgulamadan yazardım” diyordu. Bu mesajı aslında tutuklamayı izah ediyordu. Çünkü o isimler bu bilgilerin yazılmasını elbette istemiyordu. Ya Tolga Şardan, elindeki o bilgileri teyit ederse? İşte korktukları bu oldu. Yani korkulan yine haberdi…

Tutuklama kararından 10 dakika sonra Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin 43 saat sonra haberi yalanlaması da gözlerden kaçmadı. Tutuklamaya “gerekçe” tutuklama kararından sonra bir anda oluşturulmuştu. Kaldı ki, haber yalansa bile tekzip edersiniz olur. Ancak burada amaç başka… Sorun yazılan değil, yazılacaklar…

Tolga Şardan gazetecilik yapmasaydı, sadece son 2-3 ayda Sinan Ateş cinayeti davası, Ayhan Bora Kaplan soruşturması, Emniyet ve Yargıdaki bazı usulsüzlük iddiaları gibi başlıklarda hiçbir bilgi öğrenemeyecektik…

Tutuklama kararından hemen sonra Sansür yasası ile getirilen TCK 217/A yani “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” maddesi de yeniden tartışılmaya başladı. Bu madde AYM’nin gündeminde. Ne hikmetse aylardır bekleyen yasa maddesi bir anda gündeme alınd ve iptal başvurusunun 8 Kasım’da görüşülmesine karar verildi. AYM’nin daha önceki basın özgürlüğünün yanında olduğu kararlara baktığımız zaman insan bu yasa maddesinin iptali konusunda umutlanmıyor değil…

Mesleğimiz bu yasa maddesi öncesinde de problemlerle elbette karşılaşmaktaydı. Ancak bu yasa sonrasında artık gazetecilik mesleği büyük bir tehdit altında. Gazetecilere yönelik bu baskıların gerekçesi olan bu yasa maddesine itiraz etmesi gereken elbette sadece gazeteciler değil. Tüm kamuoyu bu yasal düzenlemeye itiraz etmeli. Engellenen gazeteciler olmakla birlikte asıl engel kamuoyunun haber alma hakkına getiriliyor.

Özetle, Tolga Şardan’ın da tutuklandıktan sonra dediği gibi: "Biz gazeteciyiz, gazetecilik yapıyoruz o kadar"

Gazeteciler kamuoyunun haber alma hakkı için mücadele ediyor. Kamuoyundan da desteği beklemek hakları. 8 Kasım’da AYM’nin görüşme yapacağı gün gazeteciler AYM’nin karşısında olacak.