Asgari ücret tartışmaları giderek yoğunlaşıyor. 2025 yılı için asgari ücret tespit komisyonu ilk toplantısını Aralık ayında gerçekleştirecek. Toplumun tüm kesimleri için gözler bu toplantılarda olacak. Zira Türkiye uzun yıllardır bir asgari ücretliler toplumuna dönüşmüş durumda.
Çağrı Kaderoğlu Bulut
İşçiler için geçinmenin en asgari koşullarını yansıtması beklenen asgari ücret toplumun ortalama ücretine dönüşüyor. Bu, asgari ücret civarında kazanan işçi oranının giderek artması anlamına geliyor.
Görece dengeli toplumlarda aslolan, asgari ücretli oranının az, asgari ücret üzerinde çalışanların oranının yüksek olmasıdır. Asgari ücretli çalışma genel bir durum değil, marjinal olandır. Türkiye’de ise bu durum tersine işliyor. Avrupa’da asgari ücretle çalışanların oranı yüzde 5 civarındayken Türkiye’de bu oran yüzde 50’leri bulmuş durumda.
Asgari ücretle geçinenlerin yaygınlığına ek olarak ücretlerin düzeyine baktığımızda daha da vahim sonuçlarla karşılaşıyoruz. Türkiye’deki asgari ücret, asgari bir geçimi temin etmekten oldukça uzak. Öyle ki, açlık sınırının dahi altında kalıyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre Türkiye, Avrupa’da en düşük asgari ücrete sahip 6. ülke. Türkiye’den daha düşük asgari ücrete sahip ülkeler Makedonya, Arnavutluk, Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan. Dolayısıyla asgari ücret bugün salt kendiyle sınırlı bir çerçeve değil, tüm ücretlerin ona göre ayarlandığı/baskılandığı temel bir referans noktası haline gelmiş durumda. Bu durumun yıkıcı toplumsal sonuçları bulunuyor.
Asgari ücret komisyonunda ilk kez bir gazeteci
Bu sonuçları en yakından deneyimleyen gruplardan biri de gazeteciler. Gazeteciler için düşük ücretlerle ve zorlayıcı koşullar altında çalışmak uzun yıllardır geçerli bir durum olsa da ekonomik kriz ve enflasyon karşısında ücretlerin daha da eridiği, asgari ücretin gazetecilik alanında da yaygın ücret haline geldiği yadsınamaz bir gerçek.
Gazeteciler Cemiyeti’nin 2024 Mesleki Memnuniyet Araştırması’na göre Türkiye’de gazetecilerin yarısından çoğu asgari ücret veya onun çok az üzerinde ya da kısmen altında bir ücretle çalışıyor. Gazetecilerin dörtte üçü aldıkları ücretle geçimlerini sağlayamadıklarını, 10 gazeteciden 8’i ise aldığı ücretin emeğinin karşılığı olmadığını ifade ediyor. Ücret piramidi alttan giderek genişlerken piramidin orta ve üst kısımları giderek daralıyor. Öyle ki aralık ayında gerçekleşecek asgari ücret toplantılarına bu yıl ilk kez asgari ücretle çalışan bir gazeteci de dahil edilmiş bulunuyor.
Asgari ücret tespit komisyonunda işçileri temsilen TÜRK-İŞ konfederasyonu, işverenleri temsilen işveren konfederasyonu TİSK, Çalışma Bakanlığı temsilcileri ve asgari ücretle çalışan dört işçi yer alacak. Karayollarında, sağlık hizmetlerinde ve AVM’de çalışan üç işçiye ek olarak bir gazeteci de asgari ücretle çalışmanın gündelik deneyimini ve sorunlarını komisyona taşıyacak. Ulusal Kanal Ankara Haber Müdürü olarak görev yapan gazeteci Sezer Özseven, medyadaki paylaşımlarında “asgari ücretli tüm gazeteciler için orada bulunacağını”, “asgari ücretin en az 25 bin TL olması gerektiğini” belirtiyor. Aynı zamanda alınan ücretlerin erimesini önleyecek daha köklü çözümler geliştirilmesinin esas olması gerektiğini dile getiriyor. Görüşlerinin komisyona ne kadar etkide bulunacağını zaman gösterecek. Komisyondaki çalışma ve tartışmaların, oranın katılımcısı olan bir gazetecinin gözünden nasıl aktarılacağını görmek de alana önemli bir katkı sunacak.
Gazetecilik asgari ücreti
Gazeteciliğin büyük oranda eğitim gerektiren, vasıflı emeğe dayalı bir fikir işçiliği alanı olduğu düşünülürse asgari ücret gibi bir taban ücretle çalışmanın salt ekonomik olarak değil, mesleki ve toplumsal olarak da yıpratıcı bir deneyim oluşturduğu tahmin edilebilir. Gazetecinin kendini bireysel, fiziksel, toplumsal ve mesleki olarak geliştirebilmesi için yapması gerekenler böylesi bir ücret düzeninde neredeyse imkansız görünüyor. Bu durum gazeteciyi ekonomik ve siyasi güç odakları karşısında daha da kırılganlaştırıyor. Sürecin ekonomik, sosyal, sendikal ve hukuksal bakımdan güvencesiz bir çalışma rejiminde gerçekleşiyor olması da gazeteciler için mesleki erozyonu pekiştirici bir etkide bulunuyor.
Bu koşullarda kökten bir çözüm olmasa da anlamlı bir arayış olarak gazetecilik asgari ücreti tartışılmaya başlanmış durumda. Alandaki sendikalar ve meslek örgütleri tıpkı mühendislik alanında olduğu gibi gazetecilik alanında da asgari ücret belirlenmesinin ve bunun yasal güvenceye alınmasının gazetecileri bu yıkıcı süreçten göreli de olsa koruyabileceğini düşünüyor.
Çalışma ilişkileri bakımından ayrı bir kanunla düzenlenen gazetecilikte yine mesleğe özel ayrı bir asgari ücret belirlenip belirlenemeyeceği değerlendiriliyor. Bu konuda gazetecilik asgari ücretinin ulusal asgari ücretin en az yüzde 30 fazlası olması, dolayısıyla her yıl güncellenmesi ve bunun da Basın-İş Kanunu’nda yasal olarak düzenlenmesi gibi fikirler tartışılmaya devam ediyor. Bu noktada gazetecilik asgari ücretinin gazetecinin çalışabileceği ortalama ücreti değil, en alt sınırı belirten ücret olduğunun altının çizilmesi önem taşıyor.
Buna karşın söz konusu düzenlemenin uygulamada anlamlı bir karşılığının olamayacağına, medyadaki kuralsız yapının böylesi bir düzenlemeyi daha baştan geçersiz kılacağına dönük itirazlar da yok değil. Gazeteciliğe dönük yasal ve mesleki hakların uygulanmasının her dönem fiili mücadeleyle başarıldığı, mücadelenin gerilediği her süreçte de en temel yasal hakların dahi çiğnendiği bir gerçeklikte bu tarz düzenlemelerden de sonuç alabilmek elbette kolay olmayacaktır.
Yine de tüm bu tartışmaların kazanım ve kısıtlılıklarıyla birlikte etraflıca değerlendirilmesi, gazetecilikte asgari ücret konusunda ortak bir yaklaşıma ulaşılabilmesi ve bununla ilgili girişimlerde bulunulması önemli görünüyor.