Kıvanç El 70’li yıllarda tüm dünyadaki ekonomik krizin ardından ekonomide politikaların değişmesinden en fazla...
Kıvanç El
70’li yıllarda tüm dünyadaki ekonomik krizin ardından ekonomide politikaların değişmesinden en fazla etkilenen işçi sınıfı oldu. Özelleştirmelerin artması, devletlerin giderek küçülmesi gibi değişimler en fazla emek ilişkilerini etkiledi, sendikal mücadele, emek hareketleri güçlendi. 80’ler, 90’lar derken dönem dönem güçlenen, dönem dönem iktidarlara yaklaşma amacıyla bölünmeler yaşayan sendikalar her dönem tartışıldı.
Ancak öyle politikalar uygulandı ki günümüzde artık sendikaya üye olmak adeta “suç” haline geldi. Türkiye’deki yaklaşık 16,5 milyon işçinin 2.4’ü yani yaklaşık yüzde 14’ü sendika üyesi. Bu sendikaların birçoğu da baktığımızda iktidara yakın olan ve bu nedenle de iktidara yakın patronlarına “seslerini çıkarmayan” sendikalar. Bu nedenle emekçiler ya işlerini kaybetmemek için “seslerini yükselten” sendikalara üye olmuyor/olamıyor ya da sendikaya üye olma amacı iş yerindeki iktidara yakın seslerin yanında durarak işini kaybetmemek oluyor. Yani çağımızda sendikaya üye olmak birçok işçi için “emek mücadelesi” ötesinde “ideolojik olarak nerede durduğunun gösterilmesi” olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bu tartışmalar, sistemin çarpıklığına karşı bürokrasinin çözüm geliştirmemesi, patronların ve “İK” denen yapıların yüzsüzlüğü nedeniyle “emekçinin emeğinin karşılığını alabilmesinde” dair mücadele ne yazık ki hiçbir zaman büyüyemiyor.
Son dönemde önemli bir mücadele Türkiye Gazeteciler Sendikası tarafından Sputnik’te veriliyor. TGS Türkiye’nin ekonomik zor şartları çerçevesinde toplu sözleşme hakkı elde edip Sputnik’ten yaşanabilir düzeyde maaş zamları ve haklar talep etti. Bu talepler art arda geri çevrildi.
Sürecin ardından anlaşma çıkmayınca yaklaşık 60 çalışanın olduğu Rus medya kuruluşu Sputnik’te grev kararı alındı, grev kararı asıldı. Bu kararın alınmasına paralel olarak Sputnik tarafından 24 çalışanın işine son verildi. Anayasal hak olan sendikal çalışmalara vurulan bu darbe, sadece orada çalışan gazetecilere veya bütün gazetecilere değil tüm işçilere bir tehditti. Birçok kişinin sendikaya üye olmama nedenlerinden olan “hakkını ararsan işinden olursun” mesajı bir kez daha milyonlarca işçiye hatırlatıldı… Verilen bu tehdit mesajına karşı hükümet, Çalışma Bakanlığı veya İletişim Başkanlığı’ndan sert bir tepki verilmesi beklenirdi ancak sessizlik korundu, korunmaya devam ediyor. İşçi sınıfını tehdit eden ve her seferinde pekiştirilmesiyle birlikte sendikal mücadelenin önündeki en büyük engellerden olan bu “mesaj”a işçi sendikaları toplu ve büyük tepki verdi mi? Maalesef hayır.
Yani sadece sendikaya üye olduğu için hakkını arayan emekçilerin işsiz bırakılmasına herkes sessiz… Daha da acısı iş yerinde çalışan ve sendikalı olmayan arkadaşları da sessiz…
Sputnik grevi sürecinde yaşananlar aslında Türkiye’de sendikal mücadelenin ne kadar sorunlu olduğunu bir kez daha gün yüzüne çıkardı. İş yerinde patron ya da “İK” ile ortaklaşa çalışan sendikalar değil, “gerçek” sendikalar bu yaşanan problemleri yine görmezden gelip ses çıkarmayarak durmayı tercih ederse sendikal mücadele yeni bir darbe daha alacak.
Grev veya her türlü hukuki çerçevelerde hakkını arayan emekçilere selam olsun!