Şiddet ve gerilim yaşamımızın bir parçası haline geldi. Evde aile içinde, sokakta, trafikte, okulda, hastanede, iş yerinde, hemen her yerde büyük bir öfke patlaması yaşanıyor. Silahı, bıçağı eline alan soluğu eşinin, eski sevgilisinin, bacısının gırtlağında alıyor. Son dönemde sayıları hayli artan trafik canavarları, yan baktın-ters yaptın diyerek araçtan adam indirip eşinin, çocuklarının önünde tekme tokat öldüresiye dövüyor. Hastaneler canımızı emanet ettiğimiz sağlıkçılarımız için güvenliklerinin tehdit edildiği yer oldu. Tedavi sırası beklerken sıkılan, kendi hastasına, yaralısına öncelikli ve ayrıcalıklı işlem alamayanlar doktora şiddet uygulayıp, sağlıkçıların tepesine çöküyor. Kadın voleybol takımına tribünlerden kötü tezahürat sonrası atılan cisimlerle genç voleybolcu kızlarımız yaralanıyor… Toplumdaki öfke patlaması ve şiddet sarmalı o kadar üst seviyelere tırmandı ki, milletçe kafayı mı kırdık demekten kendimizi alamıyoruz. 
Tüm bunlara seyirci kalınırken bir tek Ankara’daki maçta hakemin gözünde patlayan yumruğa gösterilen tepkiyi anlamakta zorlanıyoruz. Bu yumruk nedense bir kesimi çok rahatsız etti. Oysa yukarıda sıraladıklarımız sıranın futbol sahalarına geldiğini bağıra, bağıra gösteriyordu. Portekiz'in 1932 yılından itibaren 32 yıl başbakanlığını yapan António Salazar'ın totaliter rejiminin dayanağı kabul edilen “Futbol, Fado ve Fatima'yı temsil eden 3 F ifadesi” ni çoğumuz bilir. Uluslararası literatürde bu ifade sıklıkla Salazar yerine İspanyol diktatör Francisco Franco'nun rejimine ithafen, “Futbol, Siesta ve Fiesta” olarak kullanılırdı. General Franco’nun, “Siesta-fiesta rejiminin” olmazsa olmazıydı futbol eğlencesi… Son olayın ardından futbolun birkaç günlüğüne de olsa durma noktasına kadar gelmesi birilerini çok şaşırttı, toplum olarak sudan çıkmış balığa döndük, bunalıma girdik! 
İyi de, hemen her gün bir kadın sokakta katledilirken, doktor, öğretmen ölesiye dövülürken, haklarını isteyen işçiler coplanırken, ağacını, zeytinini, doğasını koruyan bir avuç köylü ve doğa gönüllüsü acımasızca püskürtülürken neredeydiniz diye sormazlar mı? Hakemin gözünde patlayan yumruk bu kadar mı gücünüze gitti? Bu olaya gelinceye kadar hemen her yerde yaşanan öfke patlaması ve şiddet diline neden seyirci kaldınız? Daha önce neredeydiniz? Öfke ve şiddet en başat toplumsal sorunlarımızdan biri haline geldi. Toplumun en tepesinden en alttaki sıradan yurttaşa kadar öfke kontrolünü öğrenme ihtiyacımız var. Şiddet iklimini besleyen damarların kesilmesi gerekiyor aksi takdirde daha büyük toplumsal olaylara gebe olabiliriz. Şiddetsiz Toplum Derneği’nin vurguladığı gibi, “Her Şey Ailede Başlar, Sevgi Öğretilebilir, Şiddet Önlenebilir.”
***
FUTBOL AYRIŞTIRIYOR MU?
Halil Umut Meler'e atılan yumruk ve tekmelerin ardından herkes suçu birbirinin üzerine atmaya çalışıp, yaşanan bu çirkin olaydan sıyrılmaya çalışıyor. Kulüpler Birliği Başkanı Ali Koç, Türkiye Futbol Federasyonu’nun kendisini ayırıp, kulüpleri, yöneticileri, sporcuları, spor yorumcularını, eski hakemleri azmettirici olarak gösterip sorumluluğu başkalarına atarak mevcut sorunların çözümlenemeyeceğini vurguladı. Ali Koç’un, “Türk futbolu yarışmanın ötesine geçmiş ve ayrışma noktasına gelmiştir. Bu durum futbolumuza ve ülkemize zarar verme noktasına gelmiştir” sözlerine katılmamak mümkün mü? 
Kanımızca artık bu ülkede istifa mekanizmasının başlama zamanı çoktan geldi geçti. Bir yerde aksaklık, sorun varsa o konuyla ilgili kurumun en tepesinden başlayarak tüm yetkililerin istifa etmesi, ettirilmesi gerekiyor. Pişkinliğe vurup makamlarda oturma döneminin kapanması lazım. Kamu görevleri kimsenin tapulu malı değildir.
***
D F D F G H D F H J D G F H D F HİNSANCA YAŞAM ve HUZUR
Aşırı kazanç ve zengin olma hırsıyla her yola başvuran, para için yasadışı işlere bulaşan egolu yaratıkları bir kenara bırakırsak, toplumun büyük bir kesiminin tek arzusu, rahatça geçinip, insanca huzur içinde yaşamak değil mi? Çok şey mi istiyorlar? Güzel bir yaşam bu toprakların insanı için neden bu kadar zor bir hale geldi? Toplumu yönetenlerin en önemli görevi insanca yaşam standartlarını sağlamak ve her bir bireyin güvenliğini, huzurunu sağlamak değil midir? Devlet gelirlerinin yüzde seksenden fazlasını dolaylı vergi yoluyla toplumun alt kesiminden alırken, o dar gelirli sıradan yurttaşlara insanca yaşamın standart koşullarını sağlayıp, huzurlu bir ortam veremiyorsa ortada bir çarpıklık yok mudur? 
Madem hedef 2023, 2053, 2071 diyoruz, mademki bu yüzyıl Türk yüzyılı olacak iddiasındayız, önce yurttaşlarımızın can ve mal güvenliğinden başlayarak, yaşanabilir bir ülke, yurttaşlarımızın asgari refah ve huzurunu sağlayabilmek için top yekün seferberliğe başlayalım. Kimseye muhtaç olmadan insanca yaşayabilecek bir asgari ücret ve huzurlu bir toplum yaratabilmek çok mu zor?
***
MEDENİYET ve CEHALET
İlişikteki resim, son dönemde sıklıkla “tıklanan” sosyal medya paylaşımlarından biri… Bu iki resmin altındaki yazı bize hayli manidar geldi. “Medeniyet ve Cehalet, biri dahi yetiştirir, diğeri cani! Tercih her toplumun kendisine aittir!”
İki resim ve tek bir satır yazı… Sayfalarca yazı yazmaya, toplumların farklılıklarını, doğu ile Batı arasındaki bakış açısını ya da görüş farklılığını net biçimde anlatmaya fazlasıyla yetmiyor mu?