Olmadığın kişi olmanın hayali ile daha ne kadar koşacaksın?
Sen bir proje değilsin; eksiksiz bir şekilde, kusursuz olarak yaratıldın, kim olduğunu unuttun ve buraya bunu hatırlamak için geldin. Kulağa çok tuhaf gelse de bedenlerimizi, ruhlarımızın evlerine benzetiyorum. İçinde bir sürü odanın olduğu bir ev. Fakat bu evin içinde var olan odalardan haberin olmadığı için küçücük bir odada yaşam mücadelesi verip, köşeye sıkıştığını sanabilirsin. İnsan ne zaman köşeye sıkışır, hiç düşündünüz mü? Evsiz kaldığınızda, gidecek hiçbir yeriniz kalmadığında, köşeye sıkışırsınız değil mi? Çünkü evimiz bizim kendimizi güvende hissettiğimiz yerdir. Peki evinizin kapısını kilitlemezseniz yani sizin için sınır kapısı olan o kapıyı açık bırakırsanız yine güvende hisseder misiniz? Hissetmezsiniz değil mi? Burada sınır koymanın önemini görüyoruz aslında dışardan birileri elini kolunu sallaya sallaya evinize girse pekte iyi şeyler olmaz. Hayatınıza kimler elini kolunu sallayarak giriyor bir düşünün? Kimi misafir edeceğinize dikkat etmeniz gerekir bazen yanılabilirsiniz, gelen misafir huzurunuzu kaçırabilir, artık onu ağırlamak istemediğinizi söyleyemeye bilirsiniz yada gereğinden fazla kalmış olabilir işte bunların hepsi bir huzursuzluk sebebidir. Bu sebeple aslında her şey bizim seçimlerimizden ibarettir. Biz izin vermezsek özel alanımıza kim girebilir?
Hayatın içinden geçerken karşımıza kim olduğumuzu hatırlatan insanlar çıkar değil mi, bunlar bizde düşünceler, düşünceler ise duyguları ve duygularımızın birleşimi ise ruh halimizi ortaya çıkarır. O halde bu sıralama ile baktığımızda o insanlarda ne gördüğümüze, ne düşündüğümüze ve bizde hangi duyguyu uyandırdığına kim karar veriyor yani ruh halinizi dışardaki insanlar mı belirliyor yoksa sizin inandığınız düşünceler veya hissettiğiniz duygular mı?
İnsanın evi güven alanıdır ve orda ihtiyacı olan her şey vardır. Çoğu zaman içinde var olduğunu bilmediğimiz odalardan ve evimizden uzaklaşır, eksik olduğuna inandığımız duyguları dışarda arayıp, bulmaya ve getirmeye çalışırız oysa herkesin evi kendi şahsına münhasırdır, evimizi yabancılarla veya onlarla kurduğumuz duygusal bağlarla daraltmamalıyız. Sevgi ,saygı ,değer, şefkat ,güven bunlar insanın en çok aradığı , dışardan en çok almaya çalıştığı ve çoğunlukla da kendinde eksik olduğuna inandığı duygulardır. Oysa bu duyguları dışarda arayanlar aslında evinden o kadar uzaklaşmıştır ki çoğu zaman evinin yolunu unutmuştur. O yüzden ben mutsuz insanları kayıp insanlara benzetiyorum. Hayatta dengede kalabilmek için çekirdeğinizden, özünüzden uzaklaşmamalısınız. Olmadığınız kişi olmaya çalışmaktan vazgeçmelisiniz ,kendi ihtiyaçlarınıza veya özelliklerinize göre yaşamaya çalışmalısınız. Sahip olduklarınızın veya olmadıklarınızın farkında olmalısınız; sahip olmadıklarınız zaten size kendiniz olma yönünde hizmet etmeyecek olanlardır, bu yüzden olmayışlarını şansızlık olarak algılayıp isyan etmemelisiniz. Güçlü yanlarınız neler, zayıf yanlarınız neler, farkındalık ile onları kabul etmeyi veya yükseltmeyi seçebilirsiniz. Ne olursa olsun dışa dönük değil ,içe dönük yaşamayı seçiniz. Hayatı fark ederek yaşarsanız, bu zamanla gelişen bir özellik olup farkındalığınız arttıkça, kendinize dair birçok ipucu bulacaksınız. Sonra ne mi olacak? Olanı algılama biçiminiz değişecek, daha az yargılayan, daha çok anlayan olacaksınız, hatalarınızdan veya yanlışlarınızdan dolayı kendinizi suçlamayacaksınız, onların her birinin birer tecrübe olduğunu anlayacak ve tamamlanarak ,çoğalarak kendinize doğru yol alacaksınız. Olanı olduğu gibi görüp kendinizi seyredip, kime dönüştüğünüzü fark edeceksiniz. Üzüldüğünüzde, sevindiğinizde, öfkelendiğinizde kime dönüşüyorsunuz. Bu duygularınızı harekete geçiren şeyler olduğunda, o duyguda ne kadar süre kalacağına karar verecek olan sizsiniz. Hiç bir duygu sonsuza kadar sürmez; ne mutluluk, ne keder. Orada ne kadar kalacağına karar verecek olan tek kişi sizsiniz, o halde ruh halinizin yaratıcısı da sizsiniz.
Kim olmayı seçiyorsun?
Emel Zalaltuntaş
Yorumlar (2)