Utku ŞENSOY Henüz kara kışın karanlığı tam olarak hüküm sürmese de, dondurucu soğuğunu ensemizde hissetmeye başladık. Mutfak yangınından, faturalardan bunalan yurttaşların...

Utku ŞENSOY Henüz kara kışın karanlığı tam olarak hüküm sürmese de, dondurucu soğuğunu ensemizde hissetmeye başladık. Mutfak yangınından, faturalardan bunalan yurttaşların, doğalgaz, elektrik, mazot faturası ve gıda masraflarının her ay daha da artması sonucu kemerinde açacak delik yeri kalmadı. Asgari ücrete yapılacak muhtemel yüzde 30’luk zam bile yurttaşın kanayan yarasına çare olmayacak. Şüphesiz tüm dünyada artan enerji fiyatları, gıda fiyatlarını da tetiklemekte, enerji maliyetleri nedeniyle gıda sektöründeki yükseliş kaçınılmaz olmaktadır. Bu noktada hemen akla gelen sorulardan bazılarını sıralayalım; 2 yıldan fazla süren pandemi döneminde “enerji fiyatlarının tüm dünyada artıp, gıda fiyatlarının bu durumdan etkileneceği”, öngörülemeyecek bir durum muydu? Uzun süredir “üretim ve istihdama dayalı bir ekonomiden vazgeçmiş olmamız sonucu dövizin yükselecek olması” öngörülemez miydi? Madem dövizdeki yükselişi kendi haline bırakacaktık, ABD doları 6.80’lerdeyken “dövizi frenleme telaşıyla merkez bankasının içini boşaltıncaya kadar milyarlarca doları piyasaya sürmek” hangi mantıkla açıklanabilir? Dövizin başını alıp gitmesinin, “bugün yaşanan tüm bu sıkıntıları sadece dış mihraklara bağlamak” ne denli rasyoneldir? Ekonominin olmazsa olmazı güven ortamının tesisidir. Üreteceğiniz “malı 3-6 ay sonra kaça satabileceğinizin garantisi yoksa yabancı yatırımcı gelip yatırım” yapar mı? “Güven ortamının tesisi için piyasa, enflasyon, kur, fiyat vb. garantilerin” verilmesi gerekmez mi? Bu olmazsa elin Soros çocukları ya da “yatırımcısının sıcak parasını yurdumuza gönül rahatlığıyla” getireceği düşünülebilir mi? Korona Virüsü yeni varyantlarıyla en şiddetli biçimde yaşadığımız, bu salgınla birlikte grip salgınının da yaşandığı bu kış döneminde hemen şimdi yapılması gereken, Faiz-Döviz-TL oynaklığının dizginlenip ekonomide güven ortamının yeniden tesis edilmesidir. Bunun için de öncelikle kamusal harcamaların frenlenmesi, harcamaların adil ve şeffaf yapılması gerekir. Bizde ne yazık ki, tasarruf denilince kemer sıkma esnaftan, çiftçiden başlayıp emekli, dar gelirlide biter. Oysa tasarrufun en tepeden, yönetenlerden başlatılması gerekir. İki maaş, üç maaş iddiaları ortadayken, sarayların devasa harcamaları, lüks araç, uçak furyası sürerken yurttaşa “iki domates yiyin” demek abesle iştigaldir. Kasaları para dolu gelişmiş Batı ülkelerinde kamu araçlarının sayıları on binin altındayken bizde kat kat fazla olması kabul edilemez. Kamudaki lüks araç saltanatına bir an önce son verilmeli. *** KÜRESEL KITLIK KAPIDA! Dünya Sağlık Örgütü’nün, “Covid-19'un yeni ortaya çıkan varyantı Omicron için küresel riskin çok yüksek” olduğu değerlendirmesi göz ardı edilmemeli. Bazı ülkelere uçuş yasakları sürerken Türkiye, Covid-19’a karşı uygulanan toplam aşı dozu sayısında, dünyada ilk 10 arasında olsa da, sürü bağışıklığı konusunda hala hedeften çok uzaktayız. Yeni varyant nedeniyle kademeli çalışma saatlerine dönülmesi bile gündeme gelirken, ekonomik yaşamın da yeniden salgın öncesi düzeye çıkartılması kaçınılmazdır. Ama bunun önce için aşıya direnç gösterenlerin ikna edilerek bu direncin kırılması gerekir. Salgından kısa sürede kurtulamayacağımıza göre, “üreticinin, çiftçinin, tarımın ivedilikle daha fazla desteklenmesi, tohuma, tarıma yatırım yapılması” gerekir. Yeni varyantlarla salgının uzun bir süre daha devam edeceği varsayımı ile hareket ederek, küresel çapta yapay kıtlığın kapımızda olduğu gerçeğiyle yüzleşip gereken adımların atılması lazım. Marketlerde artan fiyatlara ancak tohum üreterek, gübre üreterek, tohum tekelini elinde tutan küresel firmaların oyununu yerli tohum üretip bozarak dur diyebiliriz. Aksi takdirde tedarik zinciri bozulabilir kentlerde yaşam felakete sürüklenir. Bugün tarımda acil eylem planı, en az dövizdeki, altındaki, enflasyondaki kadar yaşamsaldır. *** [caption id="attachment_229101" align="alignleft" width="700"] Buğday üretimimiz azalıyor[/caption] BUĞDAYA DİKKAT! Buğday fiyatları son 9 yılın en yüksek seviyelerinde seyrediyor. ABD Tarım Bakanlığı, buğdaya olan talebin arttığını, stokların azaldığını açıklaması tedarik baskısını arttırdı. Bu durumu fırsata çevirmek isteyen, Türkiye’nin en çok buğday ithal ettiği ülke olan Rusya, vergi artırımına gideceği sinyalini verdi. Artan talep ve olası vergi artışı, Türkiye’deki gıda fiyatlarını da etkileyebilir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) raporuna göre, Türkiye bu yıl üreteceği tahıl miktarını önceki yıla göre yüzde 14,7 azaltacak. Bu, Türkiye’nin tahıl üretiminin alarm verdiği anlamına geliyor. Zira Türkiye, 2020’de ithal edilen 9 milyon 750 bin ton ithal buğdayın 6,5 milyon tonunu Rusya’dan alıyor. Türkiye’de son yıllarda buğday ekim alanları daralırken ithalat hızla arttı, 2019’da 9,8 milyon ton, son 18 yılda 59 milyon ton buğday ithalatı yapıldı. Bu veriler ışığında Türkiye’nin mevcut buğday politikası ne kadar sürdürülebilir? Acaba tarımsal planlamada bir sıkıntı mı var? *** TAHIL ÜRETİMİ BAKLİYAT VE KURU GIDA ALARM VERİYOR! Yurdumuzda, bakliyat ve kuru gıda üretimindeki gerileme de sürüyor. 90’lı yıllarda 2 milyon tondan fazla bakliyat üreten Türkiye artık 1 milyon tonlar seviyesinde. İstihdam sorunu yaşandığı bu dönemde tarladan sofralarımıza kadar geçen süreçte, bakliyat sektörü on binlerce kişiye doğrudan veya dolaylı olarak istihdam sağlarken, sektörün sıkıntıya girmesi hepimizi doğrudan ilgilendiriyor. Covid-19 salgınıyla birlikte anavatanı Anadolu olan bakliyat ürünlerinin önemini daha da iyi anlamaya başladık. Salgında, “baklagillerin sağlık açısından önemi daha da fark edildi”, sağlıklı, ekonomik ve bozulmadan uzun süre muhafaza edilebilen bakliyat ve hububat ürünlerini tercih eder olduk. Doğal protein, mineral ve lif deposu olan bakliyat ürünleri virüslerin çoğalmasını engellerken, bağışıklık sistemimizi de güçlendirerek “prebiyotik” besin değeri yüksek gıdalar olarak sağlığımız açısından vazgeçilmez oldu. Çiftçiye gereken her türlü desteği yapmazsak, bu gidişle ne idiği belirsiz ithal ürünlerle sağlığımızdan da olacağız.