Utku ŞENSOY
Greenpeace Türkiye, başta Antalya-Manavgat ve Muğla-Marmaris olmak üzere Türkiye’nin farklı bölgelerinde 2 hafta süren büyük orman yangınlarında 250 bin futbol...
Utku ŞENSOY
Greenpeace Türkiye, başta Antalya-Manavgat ve Muğla-Marmaris olmak üzere Türkiye’nin farklı bölgelerinde 2 hafta süren büyük orman yangınlarında 250 bin futbol sahası büyüklüğünde ormanlık alanımızın yanıp kül olduğunu açıkladı. Yaşadığımız bu felaketleri ülkemizde görülen en büyük yangınlar olarak nitelendiren Greenpeace, Ege ve Akdeniz bölgelerindeki tüm yaşam kaynaklarınızın kül olduğuna dikkat çekti.
Yetkililerden, son 17 yılda toplam 4,5 milyar fidanı toprakla buluşturup orman varlığımızı 20,8 milyon hektardan 22,6 milyon hektara çıkarıldığını duydukça aklıma genç iletişimci kardeşlerimize verdiğimiz derslerde sıklıkla kullandığımız, Fransız şair, romancı ve oyun yazarı Victor Hugo’ya atfedilen şu sözler geldi. “Kimse senin dalgalarla nasıl boğuştuğuna bakmaz. Gemiyi limana getirip getirmediğine bakar”.
Gerek farklı kuşaklardaki Haber bültenleri, gerekse haber-programlardaki 3 bin saate yakın canlı yayın tecrübelerimize rağmen genç iletişimci kardeşlerimize söylediğimiz, kimse sizin önceki yayınlarda hangi başarılara imza attığınıza değil, o an yaptığınız hataya bakar. Bir anlık dalgınlık, bir çuval inciri tüm geçmişinizi siler berbat eder. Yayıncılık böyledir, hatayı affetmez, ağızdan çıkacak yanlış bir cümle, söz tüm meslek hayatınıza mal olabilir. Ormanlarımıza gelecek olursak iş çok daha ciddidir söz konusu olan asırlık ağaçlarımızdır, barındırdığı canlılardır. Tedbirsizlik ve hata canım ormanlarımızın yok olmasına neden olur. Kimse bilmem kaç milyon hektar fidan dikildiğine ya da suçu iklim krizine atmanıza bakmaz, sonuca, yanıp kül olan ormanlarımızın haline bakar.
[caption id="attachment_220397" align="alignright" width="381"]
Taliban militanları[/caption]
45 GÜN YETTİ!
O dönem benim de muhabir olarak bölgede bulunduğum 1994 yılında Afganistan’da iktidarı iki yılda ele geçiren Taliban, çeyrek yüzyıl sonra bu kez elini kolunu sallayarak bir buçuk ayda Kabil’e girmesi, başta ABD Başkanı, Pentagon ve CIA olmak üzere bazı çevreleri şaşırttı. Bu arada, önceki dönemin aksine bu kez “iyi çocuk görüntüsü veren” Taliban’ın geçmişte şiddet yanlısı eylemleri balık hafızalılar dışında unutulmuş da değil. Başkent Kabil'i ele geçirip yönetimi fiilen devralan Taliban, dünyaya yansıtmaya çalıştığı ılımlı mesajlara rağmen, bir kadını burka giymediği için infaz ettiği gerçeği görmezden gelinemez.1994 yılında Molla Ömer Ahund liderliğinde 50 medrese öğrencisinin katılımıyla Kandahar’da kurulan Taliban’ın temeli aslında daha da eskilere gidiyor. Soğuk Savaş sırasında ABD’nin en büyük düşmanı eski SSCB’ye karşı yürütülen yeşil kuşak politikasının bir parçası olarak, İslami mücahitlere silah ve para sağladığı dönemde Taliban’ın da ilk temelleri atılmış oldu. Bu hareketin kuruluş felsefesi Afganistan’da İslam’a dayalı bir yönetim getirmekti. İşte aradan geçen zamanda CİA’nın besleyip palazlandırdığı, İslam’ı ve şeriatı en katı bakış açısıyla kendince yorumlayan Taliban’ın günümüzde sadece Afganistan’da 85 bin savaşçısı var. ABD, Vietnam’dan, Irak’a, Suriye’ye her yerde yaptığı “kullan at taktiği” ile Afganistan’da da kullandığı işbirlikçileriyle “işi bitince sıvıştı!”
Her ne kadar, ABD Başkanı Biden, “Afganistan’ın tarafımızdan eğitilmiş ve iyi donatılmış 300 bin askeri ve subayı vardı. Taliban ise sadece 75 bin kişiydi” dese de işin gerçeği kısa sürede ortaya çıktı.
Ülkeyi yönetenler “asker sayısını şişirip hayali güçler için ABD’den yıllarca para tırtıklamış!” Hal böyle olunca da Taliban tüm ülkeyi 45 günde ele geçirdi. Burada üzerinde düşünülmesi gereken, bu parayı veren ABD, Pentagon ve CİA’nın saflığı mı? Yoksa Afganların kendi ülkelerini koruyacakları yerde ceplerini doldurmaları mı? Ortada bir saflık, hırsızlık ve vatana ihanet var. Burada bizi ilgilendiren, ülkesini korumak için mücadeleden kaçıp, anasını, karısını, çocuğunu bırakıp, kendisine bile hayrı olmayan bir güruhun ülkemize gelmesi. Kendisine yararı olmayanlardan bize ne hayır gelebilir ki?
[caption id="attachment_220398" align="alignright" width="433"]
Türk mahallesi Kreuzberg-Berlin[/caption]
40 BİN YETER!
Avusturya’nın sağcı başbakanı Sebastian Kurz, “ülkemize daha fazla Afgan gelmesini istemiyoruz” dedi. Almanya’nın ardından Avrupa Birliği içinde en çok Afgan mülteci barındıran Avusturya’da 40 binden fazla Afgan bulunuyor. 50 bin ABD dolarına yaklaşan kişi başına nominal GSYİH değerlerine göre, dünyada ilk 15 ülke arasında yer alan Avusturya, 40 bin mülteciye “yeter” diyor!
Hal böyleyken, 9 bin ABD dolarlık GSYİH’ye sahip Türkiye’de sadece İstanbul’daki mülteci sayısı 2 milyon civarında! Geçtiğimiz 40 yıl içerisinde Türkiye'den Almanya'ya işgücü olarak gidip çalışan sayısı ise üç milyon. 3 milyon 750 bin kişinin yaşadığı Berlin’deki Türk toplumu, ülkemiz dışındaki en büyük nüfusu oluşturuyor. Kreuzberg mahallesini gitmeyenler filmlerden bilir, hani şu adım başı Türk’e rastladığımız mahalle. Peki Berlin’de yaşayan Türk sayısı ne kadar? Sadece 177 bin!
Bir yanda mülteci cenneti Türkiye’nin ekonomik başkentinde yaşayan 2 milyon mülteci, (ki bu o kentimizin demografik yapısının değiştiği anlamına geliyor) diğer yanda Türk kaynıyor dediğimiz Berlin’de bu sayının 180 binin altında oluşu.
Devletimizi yönetenler bu konuyu mutlaka tüm boyutlarıyla düşünmüşlerdir. Ancak, Rusya Devlet Başkanı Putin’in dikkat çektiği gibi, “sığınmacı kılığına girmesi muhtemel teröristler” i biz de kendi topraklarımızda görmek istemiyoruz. Öte yandan, yukarıda rakamların ortaya koyduğu tabloya dikkatle bakınca ister istemez akla İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in, “nüfus dengesini değiştirmek için bu yetkiyi kimden aldınız?” sorusu geliyor. Yenidünya düzenine sadece virüsler değil, göçler de damgasını vuracak.