Utku ŞENSOY
Korona Virüsün yeni varyantı Omicron, Güney Afrika’dan hızla yayılıp dünyayı tehdit etmesi üzerine ülkeler Noel ve yılbaşı öncesi teyakkuza geçti. Avrupa yeni...
Utku ŞENSOY
Korona Virüsün yeni varyantı Omicron, Güney Afrika’dan hızla yayılıp dünyayı tehdit etmesi üzerine ülkeler Noel ve yılbaşı öncesi teyakkuza geçti. Avrupa yeni önlemler alırken, ülkemizde henüz bu konuda atılan bir adım yok. Keza başını alıp giden dövizin frenlenmesi konusunda da alınmış bir önlemin olmadığını görüyoruz. Pandemi ve ekonomik dertler zaten hayli sıkıcı ve öngörülemez, bu nedenle dertlerimizi fazla depreştirmeden gündemdeki diğer konulara değinelim.
Hepimizin malumu olduğu üzere, 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçilmeden önceki Parlamenter sistemde Cumhurbaşkanının altında sıralanan devlet protokol listesinin ilk 6 sırası şöyleydi: 1-TBMM Başkanı, 2-Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, 3-TSK Genelkurmay Başkanı, 4-Ana Muhalefet Partisi Başkanı, 5- Eski cumhurbaşkanları, 6-Anayasa Mahkemesi Başkanı…
Bu listedeki sıralamada “Ana Muhalefet Partisi Başkanı, bakanların önünde ilk 4 sırada yer alıyordu” ve kamu adına hükümet icraatlarını izleme, eleştirme yükümlülüğü vardı. Demokrasinin hakkıyla uygulandığı Batı ülkelerinde, muhalefet parlamentoda halkı temsil ederken, ülkede sağlıklı bir siyasi iklimin tesis edilmesi ve kamu adına yanlış gördüğü iktidar politikalarını eleştirmekle mükelleftir. Şeffaf demokrasilerde ana muhalefet, iktidarın kontrolündeki kurum, kuruluşlarda kasıtlı/kasıtsız ya da iktidar baskısıyla yapılan hata ve yanlış uygulamalar konusunda o kurum yetkilileriyle temas kurup, uyarıda bulunması teamüldendir.
[caption id="attachment_229619" align="alignleft" width="700"]
Kılıçdaroğlu TÜİK önünde[/caption]
Bugün ülkemizdeki uygulama ise, “ana muhalefet partisi genel başkanının devletin kurumlarına randevusuz gidemeyeceği” şeklinde. Doğrudur, devlet teamülünde randevu da vardır ancak, başlıca ihtiyaç maddelerindeki enflasyonun gözle görülür biçimde yüzde 40’ları bulduğu, muhalefete göre ise, TL’nin yüzde 45 devalüe olduğu, akaryakıt, doğalgaz ve elektrik zamlarıyla birlikte enflasyonun yüzde 50’lerin üzerine çıktığı bir ortamda, TÜİK' in yüzde 21’lik açıklaması gerçekçi bulunmadı. Hal böyle olunca da Ana Muhalefetin kamu adına tepki gösterip mesai saati içinde soluğu kurumda almasını yadırgamamak lazım.
Memuriyete ilk başladığım o zamanki adıyla Başbakanlık İstatistik Kurumu, bugünkü adıyla TÜİK’ in, Ana Muhalefet lideri ve beraberindeki milletvekillerini bahçeye bile sokmaması kanımızca demokratik teamüllere uymadı. Oysaki tüm kurumların sadece Ana muhalefet liderine ve milletvekillerine değil, kamuya da açık olması gerekir. Bakmayın kamu kurumlarının günümüzde çeşitli gerekçelerle iki metreyi bulan duvarlarla çevrili olmasına, eskiden kurum bahçeleri, yeşil alanları duvarsız demirsizdi. 1977 yılında, TÜİK’in İsmet İnönü Bulvarına bakan cephesindeki görkemli söğüt ağacının altında yerdik bazı öğle atıştırmalıklarımızı. O zaman kurum başkanının makam aracı, birkaç kurum minibüs ve kamyonetiyle çok az sayıdaki kurum çalışanının özel aracıyla birlikte ben de otomobilimi o söğüt ağacının gölgesine koyabilmek için adeta yarışırdık. Günümüzde bunlar hayal oldu, artık her şey bir tek iktidar mensuplarına serbest. Oysaki kamu için çalışan kurumlar, nasıl ki herhangi bir bakan ya da iktidar partisi milletvekili çat kapı geldiğinde kırmızı halılarda ağırlıyorsa, muhalefet partisine mensup seçilmişlerin ziyaretlerinde de o an kurumda bulunan en üst düzey yetkilisi tarafından ağırlayıp bilgi verme nezaketini göstermesi gerekir. Bunun teamüle uygun olacağı, “davete/randevuya gerek olmadığı” kanısındayız. Kurum kültürlerinin yitirilip, liyakatin önemsenmediği dönemde, yıllarca memur-bürokrat aile geleneğiyle yetişmiş ve devletin çeşitli kurumlarında farklı kademelerinde görev almış sorumlu yurtsever bir birey olarak, iyi kötü kurum kültürünün ne olup olmadığı, devlet teamülünün nasıl olması gerektiği hakkında fikir beyan etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Bazılarımız, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesiyle yürürlüğe giren yeni uygulamada artık Ana Muhalefetin ağırlığının olmadığını vurgulayabilir. Doğrudur, yeni sisteme uygun olarak değiştirilen 83 kişilik yeni protokol listesi uyarınca, daha önce 52'nci sırada yer alan Diyanet İşleri Başkanı, 40 sıra yükselerek Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının da önüne devlet protokolüne girerken, Genelkurmay Başkanı artık 14'inci sırada yer alıyor. Ana Muhalefet Partisi Lideri ise, Orgeneral ve Oramirallerin hatta Yükseköğretim Kurulu Başkanı’nın da ardında en alt sıralara indi. İleri demokrasilerde bunun normal bir uygulama olduğu söylenebilir mi?
***
ELİNİZİ TUTAN MI VAR?
Eş zamanlı gerçekleşen, Siirt ve Mersin açılış töreni/mitingi sona erdi ama siyasi partilerin miting alanının yeri ve katılımcı sayılarının karşılaştırılması gibi konulardaki polemiği sosyal medya üzerinden devam ediyor. Siirt-Mersin hattındaki tartışma sürerken Kahramanmaraş’tan gelen bir başka görsel sosyal medyada “tıklama rekorları” kırdı. AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın, Kahramanmaraş'ta Elbistan Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nin açılışını yaptığı törene az sayıda kişi katılınca, “zaten kimse gelmemiş ki bir siz gelmişsiniz. Demek ki bu Elbistanlılar herhalde bu hastanenin açılışına pek mutlu olmadılar” şeklindeki sözleri gündem oldu.
Biz burada siyasilerin katılımcı sayılarına ilişkin tartışmalarına taraf olmak yerine, orada bir çiftçi yurttaşın Mahir Ünal’a, “sayın bakanım geleceğimiz kalmadı, gübreye yüzde 500 zam” şeklindeki sözlerine takıldık. Son dönemde farklı sektörlerden yurttaşların bu tür serzenişlerine hemen her ortamda tanık oluyoruz. Yurttaşların özellikle çiftçimizin bu tür feryadı, “hepsini çözeceğiz” şeklinde geçiştirilemeyecek kadar önemlidir. Eğer yıllardır tek başınıza iktidardaysanız, çiftçimizin derdine derman olmanız, sesine kulak vermeniz, sorunları çoktan çözmeniz gerekirdi. Mademki yetki ve güç elinizde, gübre fiyatlarındaki ayarlamanın yapılmış olması gerekmez miydi? Hala, “yapılacak, halledilecek, yapacağız” şeklinde sözler sarf etmek doğru mudur?
***
5 ARALIK 1934
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli devrimlerinden biri olan, İsviçre (1971), Belçika ( 1960), Fransa (1944) ve İtalya (1945) gibi ülkelerden yıllar önce Türkiye’deki Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı’nın verildiği 5 Aralık 1934 tarihinin 87’nci yıldönümünü geride bıraktık. Yine içinde bulunduğumuz hafta, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin, 10 Aralık 1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda kabul edildiği tarihin yıldönümüdür. 60’ın üzerindeki ülkenin katıldığı ve 70 milyona yanın insanın yaşamını yitirdiği İkinci Dünya Savaşı’nın acılarının ardından Birleşmiş Milletler’ in, ırk, dil ve din ayrımı gözetmeden bütün insanların temel haklarını beyan eden İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin bu yılki teması, “EŞİTLİK”. Haklarına uygar dünyadan çok önce kavuşan kadınlarımızın günümüzde erkek egemen toplumumuzda gerçek anlamda her alanda eşit ve özgür olduğu günlere kavuşabilmesi umuduyla…