Yaz günlerini yaşamamıza, sebze ve meyvenin bol olmasına rağmen, yurttaş çarşı-pazarda uygun fiyatları ararken telef oluyor. Her şey bir yana bu mevsimde domates, biber, salatalık, karpuz, kavun, üzüm...

Yaz günlerini yaşamamıza, sebze ve meyvenin bol olmasına rağmen, yurttaş çarşı-pazarda uygun fiyatları ararken telef oluyor. Her şey bir yana bu mevsimde domates, biber, salatalık, karpuz, kavun, üzüm fiyatları bile dar gelirlinin elini yakıyor. Üretici de tüketici de dertli, tarladan ucuza kaldırılan mahsul büyük şehirlerdeki son kullanıcıya katlanarak ulaşıyor, herkes suçu birbirine atıyor, olan üreticiye, dar gelirli yurttaşa, emekliye oluyor. Bakmayın siz son birkaç haftadır dövizin frenlenmiş, mali disipline önem veren ekonomi yönetiminin kararlarının yaşama geçirilmiş olmasına, bazı konularda işler şirazesinden öylesine çıktı ki, ipin kaçan ucunu yakalayabilene aşk olsun. Motorine son 3 ayda yapılan yüzde 106, benzindeki yüzde 83’lük zam hemen her şeyi tetiklediği için, fiyat istikrarında düzen bir türlü tutturulamıyor. Tarımsal ürünlerin tarladan büyük kentlerdeki hallere gelişine kadar olan süreçte nakliye giderleri önemli bir kalem. Akaryakıttaki ÖTV artışı enflasyonu da tetikleyip piyasalardaki fahiş fiyatların tuzu biberi oldu. İvedilikle bu tür ticari araçlar için özel bir sübvansiyon getirilmezse, daha da artacak akaryakıt fiyatlarıyla, dar gelirli için bu kış bırakın, et, süt yumurta, peynir ve zeytini sebze bile hayal olacak. Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada viral olan emeklinin iç burkan, “çorba içmekten ikrah ettiğini” vurgulayan görüntüleri, içinde bulunduğumuz zor durumun en net göstergesidir. Emekli asgari ücretin de altına düşen maaşıyla çorbaya mahkum oldu. *** ERİS VARYANTINA DİKKAT Sonbahar dertleriyle geliyor, kışa Allah kerim! Bir yanda ekonomik sıkıntılar diğer yanda dünyayı saran Covid 19’un yeni varyant tehdidi. Eris varyantı için uzmanlar Eylül ayına dikkat çekip, hastalığın yeni bir salgını tetikleyebileceğini vurguluyor. Yeni salgının önlenmesinde hepimize büyük görev düşüyor. Uzmanlar, baş ağrısı, halsizlik, boğazda balgam birikmesi, burun akıntısı, boğaz ağrısı ya da birkaç gün süren yüksek ateş halinde hemen hastaneye gidilmesinin önemine dikkat çekiyor. Uzmanlar her zamanki gibi yine sık sık ellerimizi yıkayıp antiseptik kullanmanın, gerekli durumlarda maske takmanın yaşamsal olduğunu vurguluyor. Özellikle aile içinde birbirimizi korumak için, belirtiler hafif seyretse bile evde kalıp insanlarla etkileşime girmeyelim. *** KIYILAR HALKINDIR Yunanistan’da halk, kıyıları istila eden işletmelere karşı ilginç bir protestoyla direnç gösterip, haklı davalarını Atina yönetimine duyurunca kazanan taraf olmuştu. Benzer bir hareket bu kez bizde de başladı. İzmir'in Çeşme ilçesinde bir araya gelen çeşitli dernek ve platform üyeleri, “havlu hareketi” etkinliğiyle, girişleri 5-6 yüz liradan başlayan “beach club” ların kumsallarına havlularını serip oturma eylemi gerçekleştirdi. Bu hakkı Anayasa ve Kıyı Kanunu’ndan aldıklarını ifade ettiler, haksız değillerdi. Bakmayın otellerin, “beach club” ların koyları ve plajları kiralayıp istila etmesine. Belediyelere ödedikleri ecrimisil garabetinden güç alan işletmeler, bırakın sahil şeridini deniz üzerinde bile hak iddia edip yurttaşlara geçiş hakkı bile tanımayacak kadar ileri gidebiliyor. Parası olanın “halkın içinde olmadan” yüzme-dinlenme haklarını anlayabiliyoruz, belli bölgeler onlara tahsis edilebilir. Ancak tüm sahillerin parsel, parsel otellere-işletmelere kiralanıp, “en güzel sahillerin kısıtlı imkana sahip yurttaşlara adeta yasaklı bölge ilan edilmesi” kabul edilemez. Anayasamız, Kıyı Kanunu, İmar Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca doğamız, kıyılarımız korunmalı, yurttaşların hakları gasp edilmeden, özgürce bu sahilleri kullanılabilmeli, kıyılar kamuya açık olmalı, belediyelere ait işletmelerce uygun fiyatlarla halka açılmalı. *** İSRAİL’DE HALK SOKAKLARDA İktidarlar yurttaşların doğayı, kıyıyı savunmak için ortalığa dökülmesinden pek haz etmezler. Onlar için makbul olan, kuzu gibi uysal, itiraz etmeyen yurttaştır. Plajda olsun, sokakta ya da maden ocakları önünde hak arayıp protesto edenlere iyi gözle bakılmaz. Oysa ki kamu düzeni, kamunun hakları için vardır, asıl olan yurttaştır, yönetimler yurttaşların hakları için vardır, öncelikli görevi yurttaşın can ve mal güvenliğini sağlayıp, sağlıktan eğitime her konuda halkın refah seviyesini yükseltmektir. İsrail’de halk aylardır sokaklarda yönetimi eleştiriyor. Başbakan Binyamin Netanyahu öncülüğündeki koalisyon hükümetinin yargı düzenlemesine karşı protestolarını sürdüren binlerce kişi yine sokaktaydı. Hükümetin yargı düzenlemesini eleştiren on binlerce kişi ülkenin önemli kentlerinde sürdürdüğü protestolarda 32 hafta geride kaldı. Netanyahu hükümeti, Yüksek Mahkemenin hükümet üzerindeki denetimini kaldıran yasa tasarısını, Temmuz’da Meclis’te muhalefetin boykot ettiği oturumda kabul etmişti. Yargı reformuna karşı çıkan, sivil halk, kamu görevlisi, muvazzaf ve yedek askerlerden oluşan binlerce çalışan görevi bırakma kararı almıştı. Hükümetin yargı düzenlemesinde Meclisten geçen iki yasa önümüzdeki ay Yüksek Mahkemede görüşülecek. *** MALEZYA’DA SAAT KRİZİ İsrail’de hükümetin hukuksuz kararını protesto eden halk 8 aydır sokaklarda hak ararken, Malezya farklı bir krizle dünya gündemine geldi. Ülkede saat krizi yaşanıyor. Daha önce Malezya’da hükümetin ünlü bir İsviçre markası saatlerine el koyması büyük kriz çıkarmıştı. Bu kez de markanın “gökkuşağı saatlerinin takılmasına 3 yıla kadar hapis cezası getirildi.” Malezya hükümeti, eşcinselliğin yasak olduğu ülkede, “saatlerdeki unsurları, halkın kabul etmediği LGBT hareketini teşvik eden, ahlaka ve kamu yararına zarar verecek nitelikte” gördüğü için yasakladı. Kral ikinci Abdullah’ın başta olduğu Malezya, federal anayasal monarşiye dayalı parlamenter demokrasi sistemiyle yönetiliyor ve 1957'de İngiliz Milletler Topluluğu içinde kalması şartı ile bağımsızlığına kavuşabildi. 35 milyonluk ülkede işsizlik yüzde 7, kişi başı milli gelir 9 bin ABD dolarına yakın. Yönetimin halkın gelir düzeyinin artırmak, işsizliğine çare bulmak yerine, vatandaşın kolundaki saatlerle uğraşması 21’nci yüzyıl dünyasında ne kadar da sakil bir durum değil mi?