Futbolda terör erken başladı ne yazık ki. Geçtiğimiz hafta Süper Lig’de İzmir’de oynanan Göztepe-Fenerbahçe maçında Göztepeli saldırganın saha içinde Ali Koç’u şiddetle arkadan itmesi sezon başı kaygıları artırdı.
Şükrü Karaman
Önceki sezonlarda sahalarda hiç istemediğimiz üzüldüğümüz olaylar belleklerde yerini korurken Gürsel Aksel Stadyumu’ndaki çirkin görüntüler “futbol terörü yeniden mi hortluyor?” sorusunu akıllara getirdi.
İzmir dış saha maçında biletli olmalarına karşın tribünlere alınmayan, gözlerine biber gazı sıkılan taraftarın çığlıklarını duyarak, saha içinde yanlarına giden Ali Koç, bazı çevreler tarafından olayın bir numaralı sorumlusu ilan edildi.
Yakasında akredite kartı takılı, korumalar eşliğinde kale arkasındaki taraftarın yanına giderek sorunlarını dinleyen Ali Koç’un onlara sahip çıkması bir kulüp başkanının en doğal görevi. Nitekim yapılan görüşmeler sonucunda dışarıda kalan biletli Fenerbahçe taraftarı stadyuma alındı. Hal böyle iken “Başkanın saha içinde ne işi var, kabadayılık yapıyor” gibi son derece irite edici sözlerle suçlandı Ali Koç.
Ne denli tartışılsa bile “başkanlık” taraftarının yanında olmaktır. Biletli olduğu halde stada alınmayan, biber gazı yiyen taraftarı korumak, sahiplenmek kulüp başkanının görevidir. Eğer o görevi yapmıyorsa, ne işi var o koltukta? Öyle ya sırf kulübü kullanarak tanınırlılığını artırmak, ün sahibi mi olmaktır başkanlık?
Göztepe Yönetim Kurulu üyesi olduğu sonradan saptanan saldırganı neredeyse haklı çıkaracak açıklamalar bile yapıldı. Yılport Samsunspor Kulübü ve TFF dışında Ali Koç ve Fenerbahçe’ye “geçmiş olsun” mesajı yayınlamadı hiçbir kulüp. Oysa Ali Koç, Kulüpler Birliği Vakfı Başkanlığı görevini de yürütüyor. Yani tüm kulüplerin çıkarı, hak ve menfaatleri için çaba harcıyor. Yayın ihalelerinde gelirlerin artmasındaki çabası yadsınamaz.
Saha içi ve dışı olaylara hep birlikte karşı çıkılması gerekirken, İzmir saldırısında Samsunspor dışında tüm kulüpler sessiz kaldı, üç maymunu oynadı. Yazık. Unutulmasın “Bugün bana, yarın sana”. Eğer prim verilirse futbol terörü iyiden iyiye azar, çok üzüleceğimiz istemediğimiz olaylar meydana gelir. Geçen sezon hakem yumruklanması olayında tüm kulüpler birlik olup ne güzel sesini yükseltmişti. Olaya Ali Koç ve Fenerbahçe’nin sorunu olarak bakmamak gerekir. Göz yumulursa iyice cesaretlenir İzmir’deki çam yarması gibi saldırganlar. Sporun ve futbolun özü, ruhu centilmenlik değil mi? Yine vurguluyorum, “Bugün bana, yarın sana.” Sakın unutulmasın.
Kim ne derse desin, hangi iddiada bulunursa bulunsun, futbol teröründen en çok etkilenen, saldırıya uğrayan takım Fenerbahçe. 3 Temmuz FETÖ kumpasıyla başlayan, 4 Nisan 2015’te Çaykur Rizespor maçı dönüşü kafile otobüsü Sürmene’de kurşunlanan, geçen sezon Trabzon’da linçe uğrayan takım sarı lacivertli ekip. FETÖ’nün şike kumpasını yıllarca hapis yatan Aziz Yıldırım ve vefakar taraftarının birlikteliği ile savuşturan Fenerbahçe , 15 Temmuz hain darbe kalkışmasını çok önceden kamuoyuna duyurmuştu. Ne ki ciddiye alınmamıştı. Aziz Yıldırım’ın “Ne şikesi memleket elden gidiyor” isyanının haklılığı sonradan anlaşıldı. Oyuncuların ve teknik ekibin ölümden kıl payı kurtulduğu otobüs saldırısının failleri hala ortada yok. Trabzon’da maskeli saldırganlar oyunculara bıçakla saldırdı, unutuldu gitti. Bu tür olaylar başka kulübün başına gelseydi ne tavır takınırlardı acaba?
Hal böyle iken hala Ali Koç suçlu, hala Fenerbahçe olayların sorumlusu. Artık futbolda şiddete hep birlikte karşı durmalıyız. Saha içi rekabet orada kalmalı. Umarım İzmir’deki olay sezon başı erken uyarı olur. Sürekli Ali Koç ve Fenerbahçe suçlanarak, sorumlu tutularak olaylar önlenemez. Fenerbahçe düşmanlığı kimseye bir şey kazandırmaz.