Utku ŞENSOY
Deprem felaketinin üzerinden 1 ay geçti, devlet, yurttaş ve duyarlı sivil toplum kuruluşları el ele var gücüyle yaraları sarmaya çalışırken, bölgede onlarca so...
Utku ŞENSOY
Deprem felaketinin üzerinden 1 ay geçti, devlet, yurttaş ve duyarlı sivil toplum kuruluşları el ele var gücüyle yaraları sarmaya çalışırken, bölgede onlarca sorun çözüm bekliyor. 11 ilde yaşam mücadelesi vermeye devam eden yurttaşlarımız henüz uygun hijyenik koşullara kavuşamadı, temiz su ihtiyacı giderilemedi. Sağlık ve hijyen en önemli sorun, bölgedeki insanlarımızın enkazla açığa çıkan asbest tehlikesinden korumamız lazım. Keza barınma hala büyük bir sorun. Çadır ve konteyner ihtiyacı olan çok sayıda insanımız var. Dahası da var yurt genelinde yüzlerce okul, hastane ve kamu binası dokundanız yıkılacak acınası durumda, büyük depremlerde ilk yıkılan kamu binaları oluyor. Yeni facialar yaşamamak için, bunların acilen yıkılıp yeniden yapılması önceliklerimiz arasında olmalı. Evlerini, işlerini yitirip yurtlarından olanların bir kısmı bölgeyi terk edip başka memleketlere göç ederken, daha farklı sorunlar göğüs germek zorunda kaldı. 13 buçuk milyon insanımız mağdur, ülkedeki her 6 kişiden biri büyük sıkıntı içinde. Her toplumda olduğu gibi bizde de kar hırsıyla ev ve işyeri kiralarıyla, konut fiyatlarını uçuran, gıdada fahiş fiyat uygulayan kötü niyetlilerin sayısı hiç de az değil. İçinde bulunduğumuz bu sıkıntılı durumu fırsata çevirmek isteyen bu yaratıklarla el birliğiyle mücadelemizi sürdürelim. Bu çıkar çevreleri meydanı boş bulmamalı, kirli emellerine fırsat vermemeli, ifşa edilmelidir. Yurttaşın zor durumundan yararlanmak isteyenlere en ağır cezaların uygulanması devletin öncelikli görevidir. Sıkıntı büyük ama çözümsüz değil, ülkemiz bu badirenin de altından kalkacak güçtedir, yeter ki havanda su dövmeyi adet edinenlere, çapsız laf ebelerine imkan vermeyip, iyi niyetli dürüst olanlara, liyakat sahibi kadrolara yer açabilelim.
Büyük afetin ardından, ulusça ayakta kalabilme mücadelemiz sürerken, başkent Ankara’da yaşanan siyasi deprem gündemi alt üst etti. Su akar yatağını bulur, ülkemizde konuları kişiler özelinde değil de sistemde aramak gerekir. Siyasette, parti liderleri ve sözcülerin galiz ifadelerle birbirlerine sataşıp, ittifaklar arasında karşılıklı salvolarla tabana göz kırpıp safları sıklaştırmak yerine, devlet adamına yakışır biçimde çok daha oturaklı ve vakur davranmalarını beklemek hepimizin hakkı. O mevkilere gelen insanların, esip gürlemeyi bırakın ses tonları konusunda bile hassas davranmaları lazım. Ankara’da iktidarıyla muhalefetiyle esip gürleyip rüzgar ekenlerin, stadyumlarda, salonlarda fırtına bulması pek de şaşırtıcı olmamalı. İktidar-muhalefet demeden bu zor zamanda tüm siyasilerin, danışman ordularının ve onların güdümündeki sosyal medya kalemşörlerinin kullandıkları dile, üsluplarına bu zor zamanda daha da dikkat etmeleri gerekir. Binlerce canımızı yitirdiğimiz depremin büyük enkazını kaldırmaya başladığımız bu süreçte siyasetin vatan-millet-beka ya da birlik-beraberlik paravanına sığınıp kendi ikballerine yatırım yapmaları kabul edilemez.
Ekonomide çok sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz, zaten kırılgan olan ekonomimize depremin yıkımıyla 85 milyar dolarlık ek yük bindi. Yurdum insanı, son dönemde yaşanan yüksek enflasyondan dolayı, barınma, beslenme ve güvenlik gibi temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta büyük sıkıntılar yaşıyor, ulusça büyük bir fakirleşmeyle yüz yüze kaldık. Gelirler giderleri karşılayamaz hale geldi, aile, şirket bütçeleri çatırdadı, sinirler yay gibi gerildi.
Büyük depremlerin ardından sarsıntılar sürüyor, siyasette ise kendimi bildim bileli sarsıntı bitmez. Ancak içinde bulunduğumuz süreçte en çok ihtiyacımız olan şeylerin başında az laf, çok iş, çözüm önerisi, dayanışma-birlik-beraberlik ve sükunet geliyor. Depremin artçıları sürerken tek dileğimiz artık yıkıcı olmaması. Siyasette de seçim öncesi yaşanan büyük depremin artçıların olması son derece doğaldır. Dileğimiz onun da kutuplaştırmadan, ayrıştırmadan atlatılması. Sakinleşip biraz susalım, çalışıp yaralarımızı saralım, bel altından vurmadan ulusumuza yakışır onurlu bir seçim dönemi geçirelim, haklı, güçlü, dürüst ve görevi en iyi yapabilecek olan kazansın. Sandıktan ülkemiz için en hayırlı olacak kimse o çıksın. Kaybeden yılmasın, kendisine, partisine çeki düzen versin, kaybeden lideri değiştirip bir sonraki seçimler için daha fazla çalışıp çabalayıp, yenilikçi politikalarla çözüm önerileri üretsin, yurttaşı ikna edip gözüne girsin. Zaten demokrasi dediğimiz tam da bu değil midir?