Dr. Zeliha Burtek’in dediği gibi mevcut yaşamda sosyal bozulma ve hatta sosyal çürüme mevcuttur. Sosyal Çürüme ahlakta yozlaşmayı da peşinden getirmektedir. Dünyada “Para o kadar hızlı koşuyor ki ahlakın yetişmesi mümkün değil.”

Tüm bunları günlük basite indirgeyecek olursak, hemen her gün alışverişte, bankada, otobüste, işe girmede, işte yükselmede, ticarette, ihalede sıraya girmek istemeyen, sıradakilere saygı göstermeyen, araya kaynak olarak “hakkına razı olmayan” insanlar karşımıza çıkmaktadır. Bazen ses çıkarmıyoruz, bazen ikaz etseniz, aldığınız cevapla buna da pişman oluyorsunuz. Bazen de ödediğiniz bedel yaşamınıza neden dahi olabiliyor. Halbuki soyut Adalet kavramının somut karşılığı Hakkına/Sırana Razı Olmak şeklinde değil midir? Sıraya yapılan haksızlık aslında, diğer insanların emeğine, çalışmasına, zamanına yapılan bir Hak Hırsızlığı değil midir?

Bırakın Sıraya Saygılı olmayı, kişiler hak etmediği menfaati ret etmek seviyesine gelmeden, toplumumuzdaki sosyal bozulmanın önüne geçmek mümkün değildir.

Peki, nedir bu acele, nedir bu telaş ki sizi başkasının hakkını gasp etmeye varacak davranışlara zorluyor. Dünyanın en sabırsız toplumlarından birisiyiz. Hep acelemiz var, hep yetişilecek bir yer, hep yapılacak bir iş. Bu özelliğimizi, Can Dündar’ın “ödünç hayatlar” yazısı ve Özdemir Asaf’ın “Yaşamak değil, bizi bu telaş öldürecek” dizelerinden esinlenerek Erel Bleda tarafından yazılan “Sarı Lira Gibidir Ömrümüz şiiri şu satırlarla çok güzel anlatmaktadır.

Yaşamak değil, bizi bu telaş öldürecek; Bırakın Paris’te ılık rüzgârlarla taramaya saçlarımızı, Sevgilimizle doyasıya sohbet bile edemedik, Gözümüz saatte söyleştik hep, Koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık, Hep yetişilecek bir yerler vardı, Aranacak adamlar, yapılacak işler.”

Sabırsızlık, kibirlilik-kendini beğenmişlik, inatçılık, açgözlülük-kıskançlık her insanda doğuştan var olan üretim hatalarından bazılarıdır. Ancak insandaki korku ve endişe karşısında sabırsızlık daha baskın bir karakter olarak ortaya çıkmaktadır.

Asansör beklerken çağrı düğmesine defalarca basan, giriş kuyruğunda veya trafikte kişilerin sabırsızlığı çok bilinen davranışlardır. Her şeyin kolay ulaşılabildiği internet çağında, diğer işlerin de çok çabuk olmasını isteriz. İnternette sayfanın geç açılmasına veya bilgisayarımız açılması için geçen zamana dahi tahammül edemiyoruz. Trafikte, sıraya saygısız sürücü, yaptığı hatalı sollamalarla 150m öne geçerse (Otuz araç sollarsa) bu saygısızlığın ona sadece sekiz saniye kazandırdığının ayırdında dahi değildir. Hızlı konuşuyor, hızlı yemek yiyor, hızlı araba kullanıyor ve en kötüsü hızlı para harcıyor, hızlı tüketiyoruz. Aşırı tüketim, aslında hayattan eksilen bir parçadır, zamandır, emektir, doğanın bozulmasıdır. Ama insanoğlu bunun farkında olmak (kötü huyları nedeniyle) istememektedir.

Sabırsızlık, maalesef tembelliği, dikkatsizliği, sinirlenmeyi ve kızmayı da beraberinde getirir. Sabırsız insanlar, kendilerini pratik zekâya sahip her şeyin en iyisini bilen olarak görür ve karşıdakileri küçük görürler. Tepki gösterir, bazen de tepkiyle yetinmez saldırgan bir hal alırlar.  Sabırlı insan ise, önce düşünür, okur, çalışır, araştırır sonra uygular ve sonuçları için sabırlı olur.  Doğal olarak çok zaman ve emek ister. Ancak Bir işin Teorisi yoksa Pratiklikle Cariyi idare edemezsin.”

Hâlbuki Sokrates ne güzel söylemiş Meşgul Hayat Kısırdır”. Meşgul hayat, rutinlerin peşinde koşmaktan, yeni bir şey bulmaya, keşfetmeye ve hatta kendini tanımaya zaman bırakmaz.

Dr. Jennifer Hartstein’ın yaklaşımıyla, insanlar biraz yavaşlasa ve anın mutluluğunu yaşasa, hayatın ne güzel olduğunu anlayacaklar.

Sabırsızlık, iletişim kurma yeteneğimize de zarar vermektedir. Karşısındakiyle anlamlı sohbetler yapacak kadar sabrı olmayan kişi, düşünmeden konuşmaya eğilimlidir. Dinlemeye tahammülü yoktur. Bu nedenle karşıdakinin lafını keserek kendi anlatmak istediği konuya gelmek ister. Çünkü sabırsız insanlar, karşıdakini anlamak için değil, cevap vermek için dinler.

Sonuç olarak; hayatta başarılı ve mutlu olabilmek için, Yaşam basitleştirmeli, sakin kalmalı, hayattan zevk almak için fırsat yaratılmalı, iş ve özel yaşamın zamansal ve mekânsal sınırlarını ayrılmalı; yeri geldiğinde “Hayır” diyebilmeli ve gerçekçi olunmalıdır.

Hayatta zaman beklenen hızda değil, kendi hızında ilerler. Hiç kimse geçen zaman için kaygılanarak ömrünü bir parça uzatamaz. Aceleci ve sabırsız insanlar her şeyi, hatta sevgiyi/aşkı bile, üst üste koyar. Üst üste konulan şeyler çabuk yıkılır, hayatı yan yana sıraya koymak ve sıraya saygılı olmak gerekir. 

Sabırlı olmayı öğrenen toplumlar, kararlarını doğru verir, iletişimi ve koordinasyonu iyidir; eğitimde, sanatta, sporda, edebiyatta başarılıdır. Sabırsızlığın ve sıraya saygısızlığın yarattığı güvensizlik ortamından süratle kurtulmak gerekir. Toplumun bu kazanımlarına özet olarak sosyal sermaye adını veririz. Zengin ülkeler, zengin olduklarından dolayı sosyal sermayeye sahip değiller; sosyal sermayeleri olduğu için zengindir.