Türkiye’de siyasetin, yargının ya da belli bir kesimin ağır hedefi haline gelebilecek mesleklerin başında gazetecilik geliyor.

Siyasal olarak beğenmediği haberde siyasetçiler, sorgulama haberleri yapıldığı zaman siyasal etki altındaki yargı mensupları, bürokratlar anında mesleği hedef alabiliyor. 

Son yıllarda yasal düzenlemeler ile hedef haline getirilen gazeteciliğe yönelik saldırılar ne yazık ki son günlerde yeni bir ivme kazanmış durumda. 

Gazetecilik mesleğine yönelik bu tutum aslında sadece gazetecilerin sorunu değil. Zaten öyle olmamalıdır da…  Bir gazeteci hedef alındığı zaman sadece o kişi bireysel olarak hedef alınmış olmuyor. Aynı zamanda halkın haber alma hakkı elinden alınıyor, düşünce ve ifade özgürlüğü de yok ediliyor. Aslında lafı çok da uzatmaya gerek yok, özetle demokrasiye darbe vuruluyor. 

Yaptıkları bir röportaj nedeniyle Suat Toktaş, Kürşad Oğuz, Barış Pehlivan, Serhan Asker ve Seda Selek için gözaltı kararları verilebiliyor. Suat Toktaş tutuklanırken diğer isimlere adli kontrol kararları uygulanıyor. Artık adli kontrole şükreder hale gelinse de bu da ciddi bir hürriyet ihlali durumudur. Bu Halk TV operasyonu, sadece bu kanala yönelik değildir. Bu tüm sesini çıkaran gazetecilere yönelik bir baskı mesajıdır. 

Akıllara bir sorunun geldiği açık: “Peki ne yapılabilir?”

Yapılacak net, gazetecilikten de, mesleğimizden de vazgeçmeyeceğiz. Burada yapılması gereken basın meslek örgütlerinin korkularını, endişelerini, sessizliklerini, ideolojik bakışlarını artık bir kenara bırakarak, ortak ses çıkarmasıdır. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” zihniyetinde olan basın meslek örgütlerinin de bu sürecin sonunda yıpranan demokrasinin sorumlusu olacakları çok açıktır. 

Birlikte olmak, mesleğimize birlikte sahip çıkmaktan kimse kaybetmez. Gün birlik olup, susmama günüdür. Yoksa yarın ortada konuşulacak bir mesleğimiz de kalmayacak.