Emel ZALALTUNTAŞ Çok klişe bir söz; hayat bir film gibidir. Birçok rol vardır bu filmde; iyiler, kötüler, masumlar, gaddarlar, adiller, adil olmayanlar, haklılar, haksızla...

Emel ZALALTUNTAŞ Çok klişe bir söz; hayat bir film gibidir. Birçok rol vardır bu filmde; iyiler, kötüler, masumlar, gaddarlar, adiller, adil olmayanlar, haklılar, haksızlar ve insan. Bu filmin içinde kim olmayı seçiyorsun, düşün bakalım? Benim hayatım dediğin hayatın, kaç hayatla bağlantılı ve sen kimsin ya da kim olduğunun farkında mısın? Dünyada her şey ikilik halinde yaratıldı; senin seçmen için ve kim olduğunu anlaman için. Seçimlerinden memnun musun? Sen mi seçiyorsun, yoksa seçmen gerektiğine inandığını mı seçiyorsun? Bu soruların önemli sorular olduğunu düşünüyorum. Bizler seçimlerimizi daha çok istediğimiz gibi değil de çevremiz ve koşullarımız boyutunda düşünerek, ideal olanı ya da ideal gibi görüneni seçiyoruz. Deneyimlerim doğrultusunda çok detaylı düşünüp olması gereken seçimi yaptığım zaman, her şey kusursuz gibi görünse de pürüzler yaşandığını fark ettim. Öyle bir sistemin içindeyiz ki herkes buraya öğrenmeye ve öğretmeye geliyor. Sana ve sisteme katkısı olmayan bir şeyi seçtiğinde, sistem ve koşullar seni oradan bir şekilde çıkarıyor. Gözlem yeteneği yüksek olan insanların, seyretmek üzerinden kendilerine daha çok katkı sağladığını düşünüyorum. İnsanları izlerken ve dinlerken onların kim olduklarını bir kenara koyarak, olanı görmeye çalışmak ve seyri dışardan içeri yöneltmek gerekir diye düşünüyorum. İnsan sadece kendi deneyimlerinden değil tanık olduğu olaylardan da öğrenir. Gördüklerim ve duyduklarım bende hangi duygu ve düşünceyi oluşturuyor sorusu güçlü bir soru olup kendine dair sağlam ipuçları verir. Hayatta karşımıza binlerce belki milyonlarca insan çıkıyor, bunların çoğu figüran olurken, kimi önemli izler bırakıyor? Neden? Onları anlamamız için mi, yoksa kendimizi anlayalım diye mi çıkıyor bu insanlar? İnsanlar hayatının uzunca bir kısmını dışardaki insanı anlamaya çalışarak geçiriyor ve hedefinden uzaklaşan insan nasılda kendini zora düşürüyor. Dışarda anlam telaşına düşen insanın hayatında, kaotik olaylar bitmek bilmez bir noktaya gelir. Çünkü sen bu dünyaya kendini anlamak için geldin. Herkes sadece ve sadece kendini anlamak için geldi. Bizler birbirimize ayna gibi yansıtma yapıyoruz. Hayat karşına ne tür insanlar çıkarıyor, bak bakalım; sevgi düzleminde mi yaşıyorsun, korku düzleminde mi? Sıklıkla yaşadığın deneyimlerini düşün, neden aynı şeyleri yaşıyorsun, vermen gereken cevabı bulamamış olabilir misin? Anlamamazlıktan ve görmemezlikten geldiğin şey ne? Anlamak için seyret; kişiler ve olaylara bak bakalım, sana ve sisteme katkısı olacak olan mesajı fark et. Sınır koyamıyorsan karşına çıkan ve sınırlarını aşan insanlarla ne sıklıkta karşılaştığına bak, hayır diyemiyorsan neden korktuğunu ve istemediğin kaç şeye evet demek zorunda kaldığını düşün .Öğrenmen gerekeni öğren ve geç , sen talihsiz değilsin ,kötü bir kaderinde yok, karşındaki de dünyanın en acımasız insanı değil .İdrak seviyesi doğrultusunda herkes bir seçim yapıyor .Sana kötülük yaptığını veya zarar verdiğini düşündüğün bir kişiye karşılık sen kim olmayı seçiyorsun?