Bir önceki yazımda bahsettiğim saygısızlık, hadsizlik, kendini bilmezlik ve medeni bir insanın hayatını zora sokan, onu deli eden, sinirlendiren ve topluma sirayet etmiş bu durum hakkında okuyuculardan birçok mesaj ve bana katıldıklarını belirten geri dönüşler aldım.
Barış Durukan
Haksız olduğum hiçbir konu olmadığını, kendilerinin de bu anlattıklarımı her gün yaşadıklarını ve bu durumdan oldukça rahatsız olduklarını ifade ettiler.Bu geri dönüşler en azından bende bir umut ışığı yeşermesine ve hala geri dönülmez noktaya gelmediğimize dair bir inanca sebep oldu. Her ne kadar ben geri dönülmez noktayı çoktan aştığımızı düşünmeye başlamış olsam dahi. Birçok okumuş, iyi eğitimli insanımızın yurt dışında yaşama isteklerinin temel nedeni bu günlük yaşamda karşılaşılan ve insana dünyayı dar eden, insanı huzursuz eden ve geleceğe yönelik kaygılara sebep olan tecrübeler.
Peki ülkeden “kaçmak” hariç bunlarla nasıl baş edebiliriz? Bir önceki yazıda bahsettiğim “Ercüment Çözer” yöntemi oldukça etkileyici de olsa çok ütopik, olasılık dışı ve tabi kanun dışı. Hiç fena olmazdı aslında demeden edemeyeceğim ama bu yöntemin olasılıklar dahilinde olmadığı bir gerçek. Maalesef!!! Ne yapabiliriz sorusuna yanıtım çok da fazla değil aslında. Çünkü bu durumu düzeltebilmenin yegane yolu eğitim. Yani ülkemizde artık yozlaşmış, kalitesi düşmüş, birçok yönden dini eğilimlere yönelmiş, umursanmayan, “olmasa da olur” gibi davranılan ama bir toplumun medeni medeniyetler seviyesine taşıyacak yegane öğe olan eğitim.
Şöyle bir anektod paylaşayım. Çalıştığım bir hastanedeki erkek bir ameliyat teknisyeni küçük tuvaletini yani “çişini” tuvalete oturarak yaptığı için diğer personel onunla sıklıkla dalga geçiyordu. Bu durumu öğrenip neden böyle olduğunu sorduğumda kendisinin Almanya’da doğup büyüdüğünü ve oradaki okulda, tuvaletin daha az pisleneceği gerekçesi ile erkeklere de klozete oturup çiş yapmaları gerektiği anlatılırmış. O da “böyle alıştım, daha temiz değil mi?” diye cevap verdi bana. Kendisine hak verdim. İşte eğitimin bu basit örnek bile ne kadar etkili olduğunu ve toplumu daha medeni hale getirdiğini gösteriyor.
Tuvaletlerin temiz olması, insanların hijyene daha çok dikkat etmesi daha temiz insanlar daha az hastalık getirmez mi? Çişini klozete oturarak yapan bir kişi sokağa elindeki çöpü atmaz, çevreyi temiz tutar. Bu kadar basit bir örneği benimsemiş kişi trafik kurallarına uyar, diğer insanlara daha nazik olur, çevresine saygı duyar. Bu kadar küçük bir örnek bile saygılı, haddini bilen ve nezaketli bir insan yaratmaya yardımcı olur. “Eğitim sistemi ile ilgili biz neler yapabiliriz ki?” diyorsanız eğer, önce kendimizi eğitebiliriz. Topluma daha saygılı daha duyarlı olabiliriz. Kendi sıkıntılarımızı etraftakilere yansıtmamaya uğraşırız, nezaketli olabiliriz. Çocuklarımıza, arkadaşlarımıza, akrabalarımıza da bu konuda telkinde bulunabiliriz. Daha ne yapabiliriz? Şikayetçi olabiliriz.
Meşhur CİMER’i kullanmaya toplum olarak bayılıyoruz. Yok doktor acilde beni bekletti, yok antibiyotik istedim doktor yazmadı, yok doktor bana güler yüzlü değildi diye şikayet etmeye bayılıyoruz. O zaman ters yönde giden motorsiklet sürücülerinin plakasını alıp, o elimizden düşürmediğimiz cep telefonları ile onları eylem halinde iken videoya çekip ya da resmini çekip şikayet edelim ceza kesilmesi için. Eğer trafik polisi ceza kesmiyorsa, o gün ve saati ve yeri bildirip neden ceza kesilmediğinin, neden bunlara müsamaha edildiğinin hesabını soralım CİMER’e şikayet ederek. Gittiğimiz yerlerde pis olan tuvaletleri şikayet edelim CİMER’e. Sokağa tüküren insanların resmini çekip onları şikayet edelim. Önündeki park yerine sanki kendi yeriymiş gibi kuka koyan dükkan sahiplerini, uygunsuz yere park eden araçları, kaldırıma park etmiş araçları, yolda yolumuzu elimizden alan araç sahiplerini, kırmızı ışıkta geçenleri şikayet edelim. Yaya geçidinde bize yol vermeyen araçları şikayet edelim. Alışveriş yaptığımızda fiş, fatura vermeyen esnafı şikayet edelim. Fahiş fiyatla satış yapan esnafı şikayet edelim. Zam geleceği zaman benzin pompalarını zamdan önceki gün “benzin kalmadı” diye kapatan işletme sahiplerini şikayet edelim.
Ha, eğer diyorsanız ki, “Kardeşim, CİMER bunlarla meşgul edilir mi?” diye, eğer sizi bekleten doktorla CİMER meşgul edilebiliyorsa, bu dediklerimle haydi haydi meşgul edilir. Gavurun memleketinde niye herkes trafik kurallarına uyuyor, ters şeride girmiyor ya da uygunsuz yere park etmiyor. Çünkü caydırıcı cezalar var ve insanların ödü kopuyor ceza yemekten. Hatta şöyle oluyor: gurbetçi vatandaşlarımızın bir kısmı orada yaya geçidinde durup yayalara yol veriyor, uygunsuz yere park etmiyor, trafik kurallarına kati şekilde riayet ediyor vs. Ama Edirne’yi geçince burada anasını ağlatıyor trafiğin, hiçbir kurala uymuyor. Neden? Çünkü burada caydırıcı ceza yok da ondan.
Bu cezaların uygulanması için gerekli mercilere baskı yapalım. Bu tür saygısız ve kural tanımaz hadsiz insanlarla baş edilmesinin ve mevcut sistemde daha caydırıcı ceza uygulamaları yapılmasının siyasi partilerin seçim propagandasında sunduğu eylem planlarından biri haline getirilmesini talep edelim. Mevcut sistemde saygısızlığa ve hadsizliğe prim veren tüm uygulamaların kaldırılmasını talep edelim.
Ya da ikinci bir seçenek var. Onlar gibi olalım. Yani bizde insanların elinden yollarını alalım. Sadece kendimizi düşünüp diğerlerinin özgürlüğüne tecavüz edelim. Onlar bize kaba davranıyor diye biz de onlara kaba davranalım, hakaret edelim, küfredelim, ana avrat düz gidelim. Arabamızı kaldırımlara park edelim, ters yöne girelim, yaya geçidinde yayalara yol vermeyelim. Ne de olsa cezası yok nasılsa. Vs. vs.
Sonuçta yaptıklarımız ve yapacaklarımız, nezaketimizin seviyesi bizim toplumumuzun geleceğini belirleyecek. Ne yapacağımıza karar verelim. Birinci kısımdaki önerilere uyarak daha mı medeni olacağız, ya da biz de saygısızlığa prim vererek ilkelleşecek miyiz? Karar bize kalmış. Geri dönüşü olmayan noktaya az kaldı, kararımızı hemen verip uygulamaya geçelim geç kalmadan.