Utku ŞENSOY Covid 19 salgını tüm hızıyla devam ediyor. Ülkemizde henüz birinci dalganın üçüncü, bazı bölgelerde dördüncü piki yaşanırken, böylesine yüksek sayılara ulaşmanın sorumluluğunu siyasi iktidardan, yurttaşlara kadar hemen hepimizde aramak lazım. Konuya bu bağlamda yaklaştığımız zaman, ne yazık ki gerek yönetimin “kontrollü normalleşmeyi” beceremediği, gerekse yurttaşların bunun ne anlama geldiğini tam olarak algılayamadığı gerçeğiyle yüzleşmemiz gerekir. Tüm bu hatalar zinciri sonucu, son haftalarda vakalar yeni bir pik yaptı ve en çok etkilenen ülkelerden biri olduk. Dünya genelinde vaka sayısı 140 milyona, vefat eden kişiler ise 3 milyona yaklaşırken, her gün yarım milyona yakın yeni vaka yaşanıyor. Türkiye ise, 50 binin üzerinde seyreden vaka ve sürekli artan vefat sayısıyla Avrupa’da birinci dünyada ise ilk 5 arasında yer alıyor. Varyant virüs öyle bir hız kazandı ki ülkemizdeki aktif vaka sayısı yarım milyona ulaştı. Biz bu hastaları günde 300 bin testle buluyoruz, test sayısı yarım milyondan fazla yapılabilseydi bir milyon vaka ile karşılaşabilirdik. Durumun vahametini anlamak için, karşılaştığımız her 20 kişiden birinin Kovid pozitif olduğunu bilmemiz gerek. Risk bu kadar artmışken, Ramazan ayı boyunca “tam kapatma” ya da “kapanma” tartışmalarıyla girdik yeni haftaya. Artık sadece büyük kentlerde değil yurt genelinde 65 üzeriyle 20 yaş altı için alınan önlemlerin de ötesinde çok daha radikal, daha sert önlemler almak zorundaydık. Nitekim Bilim Kurulu’ndan bu yönde “tavsiye kararı” da çıktı. Gerek Bilim Kurulu üyeleri, gerekse uzmanların çağrılarına kulak verip, önerdikleri tüm önlemlere bundan böyle harfiyen uygulamamız gerek. Yönetim ve siyasetin tamamen bilim insanlarının talepleri doğrultusunda hareket etmeleri için son şans. Aksi takdirde geri dönüşü olmayan bir yola girer, insanlarımızı yitirirken, canlarını ortaya koyup bizim için 7-24 çalışan sağlık ordumuzu da çok yıpratıp, yoğun bakımları çökme noktasına getiririz. Ayrıca, büyük umutlar bağladığımız turizm sezonunu da ıskalarsak 2021 yılının üstünü çizmek durumunda kalırız. Ülkemizde henüz aşıya ulaşamamış çok büyük bir popülasyon var. 3-5 çocuk söylemleriyle, kapıları da ardına kadar açıp, Suriyelisi, Iraklısı, İran, Afganistan’dan gelenler derken 90 milyonluk iç siyasete endeksli bir ülkede salgınla mücadele o kadar da kolay olmuyor işte. Aşı tedariki konusuna gelince, öngörülü yönetimlere sahip hazineleri güçlü olan ülkeler, nüfuslarının neredeyse iki katından fazla aşıyı stoklamaya başlarken, bizde kasa tamtakır olunca bu işlerin hamasetle yürütülemediğine tanık olduk. Tüm olumsuzluklara rağmen, 60 yaş üstündekileri aşılayarak büyük ölçüde koruma altına alabildik. Ancak yeni vakalarda yaş ortalaması düştü, artık 30-35 yaşındaki insanlarımızın yoğun bakımlarda yaşam mücadelesine başladı. Bu genç insanları kurtarmak için yoğun bakım personeli canla başla büyük bir özveri içinde çırpınırken, uzmanlar uyarıyor, artık yoğun bakımlarda sepsis yaşandığına dikkat çekiyor. Hastaların enfeksiyon ile savaşırken bağışıklık sistemi, kendi doku ve organlarında hasara neden oluyor ve sepsis ortaya çıkıyor. Bunun sonucu organ yetmezlikleri oluşuyor ve hasta yaşamını yitiriyor. Başta kahvehane, kafe ve restoranlar, işyeri sahipleri ve çalışanları olmak üzere hemen her sektör büyük bir özveriyle ayakta kalma mücadelesi verirken, yönetim ve yurttaşlar “kontrollü normalleşme” konusunu beceremedi sınıfta kaldık. Artık yoğun bakımlarda yeni mikroplar devreye girmeye başladı. Yeni vakalar büyük oranda İngiliz varyantı. Uzmanlar bu İngiliz varyantının bulaşıcılığının çok fazla olduğuna dikkat çekerken, artık PCR testinde bile ortaya çıkmayıp negatif görünen yeni mutant virüslerin varlığından söz etmeye başladı. Uzmanlar, çoğunluğu hafif semptomlarla atlatılan İngiliz mutantına maruz kalan hastaların yüzde onunun yoğun bakıma iç organlar tahrip olmuş vaziyette geldiklerini belirtiyor. Kapalı ortamlarda kişi başı 8 m2 lik imkanlar sağlayabilecek mekanları bulmak zor. Bu bağlamda uzmanlar, kapalı ortamlardan uzak durmamız konusunda uyarıyor. Evde iş yerlerinde kapı, pencereleri açık tutup, bol bol açık havaya çıkalım. Ramazan sonrası da sıkı önlemlerin sürdürülmesi gerekir. Yapılması gereken, her tür etkinlik ve aktiviteyi, maske-mesafe-hijyen kuralına uyarak sadece açık hava toplantılarıyla sınırlandırmak. Ramazan ayını mutlaka fırsata çevirmemiz gerek. Artık durum çok ciddi, sert tedbirler uygulanmalı. 50 binin üzerindeki vaka seyrinin yoğun bakımlar üzerinde büyük bir baskı uyguladığını ve bunun her geçen gün arttığını anlamalıyız, anlatmalıyız. Siyasilerin iç hesaplaşmalarını, seçim hesaplarını, Kanal İstanbul, Montrö tartışmalarını, emekli bildirilerini, yapay gündem ve çekişmeleri bir kenara kaldırıp önümüzdeki 4 hafta boyunca sahneden çekilip meydanı uzmanlara bırakmalılar. Doğum gününde aile toplantısı organize edip 10 kişiden fazla bir araya gelme yasağını delerek pandemi kurallarını ihlal eden Norveç Başbakanı Solberg’e nasıl ceza verilmişse bizde de benzer uygulamaların iktidar mensubu-sıradan yurttaş ayırımı yapmaksızın acilen yaşama geçirilmesi lazım. Öte yandan ekonomik krizden etkilenmiş, salgında işini kaybetmiş, muhtaç yurttaş ve ailelere belediyeler yaptıkları yardımları ramazan boyunca arttırarak sürdürmeli, iktidarın da tüm kurumlarıyla koordineli biçimde bu yurttaşlara ulaşan belediyeleri desteklemesi lazım. Zaman bir olma, bu görünmez illetle hep beraber mücadele zamanı, sağlık çalışanlarına kulak vermek onları iyi dinleyip anlama, uyarılarını harfiyen uygulama zamanı. Aksi takdirde vakit çok geç olabilir. El alem başardı, haydi Türkiye’m biz de başarabiliriz, Ramazan ayını fırsata çevirip şu virüs belasını def edip, bayrama huzur içinde kavuşalım.