Denizlerde 1 Eylül’de başlayacak yeni av sezonuna sayılı günler kala, çingene palamudu Karadeniz’de kendini göstermeye başladı.
Şükrü Karaman
Samsun, Ünye, Perşembe ve Görele’de Çingene palamudu hayli fazla yakalanıyor. Boy yasağı denetimleri de sıkı ve aralıksız sürüyor. Önümüzdeki günlerde yağmurların yağması ile palamut balığı irileşerek daha yağlı hale gelecek.
Kıyı balıkçılığı yapanların ağ ve çaparilerine erken takılan palamudun yeni sezonda bol avlanacağının işareti olarak değerlendiriliyor. Geçen sezon kıt olan palamut bu sezon uygun fiyatı ile kırmızı etin yanına yanaşamayan dar gelirli garibanların yüzünü güldüreceğe benziyor.
Geçen sezon aylarca tezgahları süsleyen hamsinin bu sezon palamudun aksine az olacağı Karadenizli balıkçılar tarafından belirtiliyor. Geçen sezon hamsi çok, palamut az avlanmıştı. Yeni sezonda bunun tersi olacak.
Mezgit ve kıraça bugünlerde amatör balıkçılar tarafından yok denecek kadar az yakalanıyor. Her geçen yıl kirlilik ve vahşi avlanma denizi kurutuyor.
1 Eylül’de av yasağının sonlanması ile kaptan ve tayfalar büyük teknelerle “Vira bismillah” nidaları eşliğinde denizlere açılarak ağlarını sulara salacak. Bereketli sezon olur da hem balıkçılar hem de garibanlar sevinir.
Deneyimli balıkçılar palamuttaki bolluk karşısında hamside kıtlık yaşanacağını belirtiyor. Palamut ile birlikte yoksulun en çok alabildiği hamsi fiyatı bu sezon cep yakacak gibi. Palamudun yanı sıra mezgit, kıraça ve çinakopun da yüz güldürebileceği bildiriliyor.
Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de avlanan balık çeşidi ve miktarı giderek azalıyor. Lezzetleri ile bilinen kalkan, kofana, sırtıkara, torik, sivri gibi büyük balıklar artık çok az avlanabiliyor. Küçük boyda avlandıklarından büyüyemiyorlar. Tutkunları hayli fazla olan lakerda, torik ve sivri yerine artık iri palamuttan yapılıyor. Zira büyük balıklar numunelik bile yakalanamıyor.
Kirlilikten ve vahşi avlanmadan tükettiğimiz denizler intikam alırcasına cimri davranıyor, bol balık vermiyor. Denizin altını üstünü yerle bir eden trol tekneleri küçük balıkları avlıyor. Yavru balıklar büyüyemiyor. Gözümüz gibi sakınmamız gereken denizin hor kullanılması, denetimden uzak kaçak avlanma palamudu, hamsiyi ve diğer balıkları her geçen yıl azaltıyor.
Küresel iklimden ötürü deniz ısınınca soğuk suyu seven hamsi Karadeniz’den erken Rusya ve Gürcistan sularına kaçıyor. Oysa Karadeniz’le özdeşleşen hamsi bölgenin vazgeçilmezidir. Denizlerde popülasyonun azalması yıllardır dile getiriliyor. Ama dikkate alan yok.
Deyim yerinde ise; deniz kurudu, balık nesli tükendi, var olan da soğuk sulara kaçıyor. Av sezonu başlarken, bilinçsiz avlanmanın olumsuz sonuçları gerek resmi yetkililer gerekse yıllarını denizlerde geçirmiş, güngörmüş balıkçılar tarafından vurgulanıyor.
Balıkta bereketsizlik, kirletilen, doğal yapısı bozulan, kalbine bıçak saplanan denizin isyanı aslında. Ne var ki, yıllardır denizlerin acı çığlığını duymuyoruz. Deniz bizi uyarıyor, ama anlayamıyoruz. Bilinçsizlik sürerse ithal balıklar tezgahlardan eksik olmaz. Ya da kafeslerde yetiştirilen balıklarla yetiniriz. Etrafı denizlerle çevrili Türkiye’nin balık ithal etmesi gerçekten üzücü. Tezgahlar bir zamanlar zengin balık çeşidi ile büyülerdi. Her keseye hitap eden balıklar satılırdı. Şimdi ucuzu da pahalısı da yok denecek kadar az.
Balıkçılara uygun koşullarda kredi vererek sahip çıkmak, bilinçli avlanmaya ilişkin eğitimleri yoğunlaştırmak, teknelerin günün koşullarına uygun teknolojik donanımlarla yenilenmesine katkı sağlamak, av yasağına uymayanlara ağır para cezaları uygulamak can çekişen Türk balıkçılığını yeniden ayağa kaldıracaktır. Yeter ki kararlı irade olsun.