İçişleri Bakanlığı Orta Karadeniz Bölgesi için sel uyarısı yapmaktadır. Dün Ordu’nun İkizce ilçesinde sel felaketinin meydana geldiği ve bir vatandaşımızın sel sularına kapılarak hayatını kaybettiği bildirilmektedir. Bozulan iklim koşulları sebebiyle, bölgedeki yağmur rejimi bozulmuş, ya uzun süreli kuraklık, ya da ani yağışlarla sel felaketi meydana gelmektedir.
Necdet Topçuoğlu
Bölge halkının sellere alışması gerektiğini daha önce yazmıştım. Nereden biliyorsun şeklinde sorular sorulmuştu. Kahin olmaya gerek yok, bunlar küresel ısınmanın sonuçlarıdır. İnsanoğlu doğanın dengesini bozmuştur. Doğa intikamını alır, yarına bırakır ama kimsenin yanına bırakmaz.
Karadeniz Bölgesi, kendisine has iklimi ve bitki örtüsü ile, belki de dünyanın en güzel köşelerinden birisidir. İklimin özellikleri bölge insanının davranışlarına da yansımaktadır. Özellikle Doğu Karadeniz insanı sert yapılı, çabuk sinirlenen ve mücadeleci bir yapıya sahiptir. Bölge de yaşayabilmek, zor tabiat şartları ile mücadele etmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu mücadeleyi kazananlar burada yaşamaya devam etmekte, kaybedenler ise yeni geçim yolları bulabilmek için başka şehirlere göç etmektedirler. Göç bölgenin kapanmayan yarasıdır.
Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde doğaya yapılan müdahalelerle adeta felakete davetiye çıkarılmıştır. Bölgede hakim olan bitki örtüsü fındık ve çay bahçeleri ile ormanlık alanlardır. İklime bağlı olarak yağmur çok yağmaktadır. Ne kadar çok yağmur yağarsa yağsın, yüzey akışlı bir sel meydana gelmemektedir. Esas tehlike dere yataklarında selin biriktirdiği ağaç çalı ve bahçe artıklarının oluşturduğu engellerdir. Bu engeller arkasında biriken su adeta küçük bir baraj gölü oluşturmaktadır. Söz konusu engel yarıldığında adeta baraj patlamış gibi azgın sular önüne ne katarsa alıp götürmektedir. Bu nedenle sele hazırlık yapmak amacıyla, bütün su akış yolları temizlenmelidir. Aslında uyarılar yapılırken, bölge halkına söz konusu temizlik faaliyetleri hatırlatılmalıdır.
Bölgede dağlar denize dik indiği için, dere yataklarında sular çok hızlı akmaktadır. Suların düzenli akışını sağlayacak yapısal tedbirler alınmadığından meydana gelen seller büyük zarar ve yıkımlara neden olmaktadır. Karadeniz Oto Yolu yapılmadan önce yağmur suları bir engel ile karşılaşmadan kolayca denize ulaşabiliyordu. Oto yol inşaatı yapılırken seviyenin yüksek tutulması, taşkın sularının denize ulaşmasında engel oluşturmaktadır. Son yıllarda meydana gelen düzensiz yağışlar sebebiyle, oto yol arkasında biriken sel sularının bahçelere ve diğer ekili arazilere zarar verdiği görülmektedir.
Diğer yandan oto yol boyunca yer alan ırmak ve dere geçişlerini sağlayan köprülerin birçoğunun sel potansiyeli bulunan bölge şartlarına uygun yapılmadığı görülmektedir. Köprülerin yapımında ırmak ortasına konulan ayaklar, sel sularının taşıdığı ağaç ve çalılardan oluşan malzemenin ayaklar arkasında birikmesine sebep olmaktadır. Normal akış imkanı bulamayan sel suları bu birikinti yığınlarının arkasında adeta göl oluşturmaktadır. Sel dönemlerinde yapılan incelemelerde köprülerin suyun geliş yönündeki ayaklarının biriken suyun gücüne dayanamayarak çöktükleri görülmektedir.
Diğer yandan köprü ayaklarının sel suyu erozyon seviyesi sığ tutulduğundan, yataktaki kum ve çakıl malzeme sel suyu tarafından sürüklendiğinden köprü ayaklarının desteksiz kalarak, suyun gücüne karşı direnemediği anlaşılmaktadır. Aslında bunlar köprü değil basit su geçişleridir. Sel potansiyeli olan ırmak ve derelerin üstüne ayaklı köprü yerine, Mimar Sinan Ustanın yaptığı gibi suyun geçişine kolaylık sağlayacak kemer köprüler inşa edilmesinin daha uygun olduğu düşünülmektedir.
Bölgenin iklim ve topoğrafik yapısına uygun bilimsel gerekler yerine getirilmediğinden felaketler kaçınılmaz olmaktadır. Halk arasında felakete davetiye çıkarmak buna denilmektedir. Her sel felaketinden sonra büyük acılar yaşanmakta, sel sularının çekilmesi ile birlikte felaketin etkileri de unutulmaktadır. Bölgenin şartlarına uygun yol ve köprüler yapılmadıkça, her yıl bir başka il veya ilçe de yeni felaketlerin yarattığı acıların yaşanması kaçınılmazdır.
Türkiye’nin birçok yerinde olduğu gibi, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde de ölçüsüz bir şekilde yapılmakta olan HES’ler ciddi sorunlar yaratmaktadır. Irmak ve dere sularının kapalı kanallara alınması, ekoloji ve biyolojik dengenin olumsuz etkilenmesine sebep olmaktadır. Son yıllarda bitkilerde verim düşüklüğüne sebep olan mantari hastalıkların çoğalması, bilimsel olarak araştırılması gereken bir konu olarak önümüzde durmaktadır.
Yaylalarda plansız olarak yapılan inşaatlar sebebiyle doğal güzellikler bozulmuştur. Bu başıboşluğa bir an önce son verilmelidir. Yayla yerleşimlerinin usul ve esaslarını belirleyen bir yasal düzenlemeye gidilmelidir. Aksi takdirde orman ve meraların zarar görmesi söz konusudur. Umarım yetkililer bir an önce gerekli tedbirleri alarak, bu kötü gidişin önüne geçmiş olurlar.