Son yıllarda bilen, bilmeyen birçok insan organik gıdalardan söz etmekte ve adeta organik gıda tüketilmediği takdirde sağlıklı yaşamanın mümkün olmadığı gibi bir abartı yaratmaktadırlar. Halbuki konunun aslı hiç de abartıldığı gibi değildir. Önce organik gıdanın bilimsel bir tanımını yaparak açıklamamızı sürdürelim.
Necdet Topçuoğlu
Doğaya zarar vermeden doğadan elde edilen, canlı sağlığına olumsuz etkileri olmayan, doğaya geri dönüşüp çözünebilir organik ve inorganik girdilerle, çevresel etkileri gözeterek yapılan toprak işleme, zararlılarla mücadele ve hasat teknikleriyle ve organik tarım yöntemiyle üretilen tarım ürünlerinin, yine aynı koşullarla işlenmesi sonucu elde edilen ürünlere organik gıda denir.
Üzerinde bitkisel üretim yapılan toprağın canlı bir varlık olduğu dikkate alınırsa toprakta yapılan her türlü işlemin, toprağın yapısını ve dengesini bozmayacak işlemler olması gerektiği anlaşılacaktır. Ünlü bir bilim adamı ”Biz dünyayı babalarımızdan miras değil, çocuklarımızdan ödünç aldık” demektedir.
Her şeyden önce organik tarım ilkel usullerle yapılan tarım değildir. Organik gıda üretimi önce tohumla başlar. Şayet tohum doğal değilse diğer bütün girdiler organik tarım kurallarına uygun olsa bile yine de organik üretim yapılmış olmaz. Demek oluyor ki önce tohumu doğru seçip, sonra da girdileri organik kurallara göre seçerek kullanırsak işte o takdirde organik üretim yapmış oluruz. Yani genleri ile oynanmış tohumla organik gıda üretimi yapılamaz.
Organik tarımda verim düşük olduğundan üretimde düşük olmak durumundadır. Böyle bir üretim şekliyle gittikçe artan nüfusu beslemek mümkün olur mu, bunun çok iyi düşünülmesi gerekir. Organik gıdalarda tat, koku ve aroma çok güzel olduğu gibi, bu gıdalar sağlığa faydalıdır. Ancak bu gıdaları tercih etmek birazda gelirle ilgilidir. Yüksek gelir grubuna dahil olanların bu gıdaları tercih etmeleri normaldir. Gelir seviyesi düşük olanların bu gıdalara para ayırmaları mümkün olmadığı gibi birazda lüks, hatta fantezidir.
Nüfusun çoğu açlık sınırının altında olan bir ülkede gelir yönünden tercihi fantezi olan gıdalarla mı ilgilenmeliyiz, yoksa zararlı olmadıkları yetkili kuruluşlarca tescil edilen, tat, koku ve aromaları organik gıdalar kadar güzel olmayan kontrollü ürünlerden üretilen gıdalar üzerinde mi durmalıyız? Daha açık bir ifade ile gelirimiz yetersiz ise gıdaların tadı, kokusu ve aroması üzerinde durabilirmiyiz? Gayet tabiî ki gelire göre fantezi sayılan bu gıdaların tercih edilmeleri mümkün değildir.
Bu noktada “kontrollü tarım” nedir, onu açıklamamızda fayda görülmektedir. Başta tohum olmak üzere üretimde kullanılan, gübre ilaç ve hormon gibi girdilerin dünyaca kabul görmüş bilimsel kuruluşlar tarafından izin verilen sınırlar arasında kullanılarak yapılan tarımsal üretime kontrollü tarım denilmektedir. Bu üretim metodu ile yapılan üretimde verim yüksek olduğu için, toplam üretimde buna bağlı olarak yüksektir. Fiyatlar, organik gıdalara göre daha düşüktür. Sağlığa zararsızdır. Dolayısı ile düşük ve orta gelir grubuna dahil olan tüketicilerin tercih etmesi gereken gıdalar, kontrollü tarım ürünlerinden üretilen gıdalar olmalıdır.
Bir ülkede izlenecek tarım politikası yönünden durum ele alınırsa; yüksek gelir grubuna dahil olan nüfusun talebine göre ve ihraç amacıyla organik üretim yapılmalı, ancak düşük ve orta gelir grubuna dahil olan nüfus için kontrollü tarım üretimi desteklenmeli ve tercih edilmelidir. Organik gıdalar ile kontrollü üretimden elde edilen gıdalar arasındaki fark, lüks ile ihtiyaç arasındaki ince çizgi kadardır. Yüksek gelir grubuna sahip olanlar, zaten her türlü gıdanın en iyisini ve sağlıklısını tüketme imkanına sahiptir.
Bizim üzerinde durmamız gereken nüfusun çok büyük bir çoğunluğunu temsil eden orta ve düşük gelir grubundaki halkın gıda ihtiyacının yeterli, ucuz ve sağlığa uygun olmasını temin etmektir. Bunun yolu da kontrollü tarımsal üretimden geçmektedir. Üretimin kontrollü olup olmadığını, tüketicilerin kolayca anlaması mümkün değildir. Bu noktada gerekli yasal ve kontrol tedbirlerini alması yönünden devlete önemli görevler düşmektedir. Tüketicilerin ise haklarını koruma yönünde duyarlı olmaları, ilgili kuruluşları bu yönden örgütlü bir şekilde uyarlamaları gerekmektedir.
Tanrı insanları yaratırken, kışın kış yiyeceklerini yazında yaz yiyeceklerini tüketecek şekilde yaratmıştır. Dolayısı ile insanların metabolizmaları da buna göre kendini ayarlamıştır. Daha sonra teknolojinin devreye girmesi ile tohumların genleri ile oynanmış, seralar icat edilerek kış mevsiminde kimyasal desteklerle yaz sebzeleri üretilmiş olup, bunların doğal mevsimi dışında tüketilmeleri metabolizmanın doğal ezberini bozmuştur.
Doğal beslenmenin en önemli yolu, mevsiminde doğal olarak yetişen sebze ve meyvelerden üretilen gıdaları tüketmektir. İnsan yaşamında çok önemli bir yeri olan hayvansal gıdalarda ise, dikkat edilecek en önemli husus, hayvanların doğal ve sağlıklı beslenmeleridir. Hayvanları sağlıklı besleyelim ki onlardan elde edilen gıdalar insanlar için sağlıklı olsun. Sonuç olarak, insanların sağlığı ile beslenmeleri arasında doğrudan bir ilişki bulunduğu unutulmamalıdır.