Şükrü KARAMAN
“Yüzyılın Felaketi” olarak nitelendirilen, 11 ilde 50 bin aşkın insanı yaşamdan koparan Kahramanmaraş merkezli deprem sanki unutulmaya yüz tuttu.
Ülke günde...
Şükrü KARAMAN
“Yüzyılın Felaketi” olarak nitelendirilen, 11 ilde 50 bin aşkın insanı yaşamdan koparan Kahramanmaraş merkezli deprem sanki unutulmaya yüz tuttu.
Ülke gündeminin ilk sırasına 14 Mayıs’ta yapılacak seçim oturdu. Oysa kadim kentleri enkaz yığınına çeviren, devasa can kayıplarına yol açan, geride acılı aileler bırakan, insanları yurdundan eden doğal afet gündemden uzaklaşmamalı.
6 Şubat sabaha karşı meydana gelen ve Türkiye’yi derin acıya boğan en büyük depremin ardından 3 ay geçmesine karşın yaralar hala sarılabilmiş değil. Eşini, çocuğunu, yakınını toprağa vermiş gözü yaşlı aileler sorunların tümü ile çözüme kavuşturulamadığını mikrofonlara açıklıyor.
Yaz mevsimine adım attığımız bu günlerde bölgede havanın ısınmasıyla çadır ve konteynerlerde yaşamın zorlaştığını ifade ediyor gariban insanlar. Kalıcı konutların bir an önce teslim edilmesini, sıcaklıktan etkilenmeyen prefabrik geçici ev istiyorlar. Yaz mevsimi ile birlikte diğer illere giden yaralı insanların dönmesiyle nüfus artacak. O nedenle barınma ihtiyacı da yükselecek. Hem nasıl vazgeçsinler doğup, büyüdüğü, ekmek parasını kazandığı ata yurtlarından?
Depremin meydana geldiği ilk günden bu yana bölgede çalışmaya başlayan devlet organları elinden geleni yapıyor. Yanı sıra hayırsever yurttaş ve kurumların katkısı devam ediyor. Türkiye, 6 Şubat’tan bu yana tek yürek olarak olanakları ölçüsünde felakete uğrayan insanların yardımına koştu. Koşmaya da devam ediyor.
Ancak yine de yetmediğini söylüyor depremzedeler. “Deprem gündemden düşmemeli” demem de bundan kaynaklanıyor. Yoksa o büyük acı hiçbir zaman unutulmaz, arşivde kötü tarih olarak yerini alır.
6 Şubat gerçeğinden hareketle olası İstanbul depremine karşı hazırlıklar hızlıca yürütülmeli. Zira Marmara Bölgesi’nde oluşabilecek 7 ve üzeri bir sarsıntıda yüz binlerce can kayıplarının yanında Türkiye ekonomisi felç olur. Ekonominin can damarı ve üretimin yüze 60’ının gerçekleştiği İstanbul ve çevre illerin yıkımı bir anlamda Türkiye’nin felaketi demektir.
Yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür de sürekli olası İstanbul depremine ve tehlikeye dikkat çekerek siyasi parti liderlerine ivedilikle “depreme karşı dirençli alanlar” oluşturulmasına ilişkin çağrıda bulunuyor.
Depremin ülkenin ötelenemez temel sorunu olduğuna vurgu yapan Naci Görür, seçim meydanlarında halkın karşısına çıkan parti genel başkanlarının ağzından önlemlere ilişkin yeterli söz ve vaat çıkmadığını belirtiyor. Haksız da değil.
Görür’ün de işaret ettiği gibi liderlerden doğal afete karşı neler yapılacağını duymak istiyor vatandaş. Görür’ün çığlığı genel başkanların önceliği olmalı, uyarılardan ötürü eleştirilmemeli. Zira bilim insanı sorumluluğu ile konuşuyor.
Seçimlerin ardından kim kazanırsa kazansın, can yakan hayat pahalılığını ortadan kaldıracak ekonomik önlemlerle birlikte çalışma başlatılarak depreme karşı dirençli alanlar oluşturulmalı.
Hala İstanbul’da yıkılmayı bekleyen on binlerce çürük bina mevcut. Sadece İstanbul değil, Türkiye’nin deprem ülkesi gerçeği ile tüm illerde önlemler hayata geçirilmeli. Gecikilen her gün tehlikeye davetiye çıkarıyor.