Utku ŞENSOY
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Körfez ülkeleri ziyareti, piyasalar ve ekonomideki gelişmeler gündemdeki ağırlığını koruyor. Bu bağlamda uzunca bir dönemdir gergi...
Utku ŞENSOY
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Körfez ülkeleri ziyareti, piyasalar ve ekonomideki gelişmeler gündemdeki ağırlığını koruyor. Bu bağlamda uzunca bir dönemdir gergin olduğumuz bazı ülkelerle ilişkilerdeki yumuşama sinyalleri iç siyasette muhalefet cephesinin tepkisini çekerken genelde şu tarz eleştiriler geliyor, “Madem sonunda sebepsiz geri adım atılacaktı neden bu kadar yükselip bir anda bütün komşularla köprüleri atarak, dış politika iç siyasete meze yapıldı?”
Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı döneminde Foreign Policy Dergisi’nin 21 Mart 2013 tarihli nüshasında yayımlanan “Yeni Dönemde Sıfır Sorun Politikası” başlıklı makalesinde, Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesinde yaşanan demokratik değişim süreci çerçevesinde “Komşularla Sıfır Sorun” politikasını değerlendirmiş, bu politika, Ahmet Davutoğlu tarafından kaleme alınan “Stratejik Derinlik” adlı kitapta detaylandırılmış, Ak Parti'nin Türkiye dış politikası konusunda bir dönem uygulanan bir doktrin haline gelmişti. Komşularla sıfır sorun hedefiyle başlayan dönemin ardından, Suriye’den Irak’a, Rusya’dan, Mısır’a, Suudi Arabistan’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar sadece komşularımızla değil neredeyse tüm dünya ile papaz olmuştuk. O dönemlerden beri savunageldiğimiz tek ilke, ülkeler arasında fikir ayrılıkları olsa bile, kalıcı düşmanlıkların olmaması gerektiğini, “uluslararası ilişkilerimizin, ulusal çıkarlarımıza dayalı, saygılı, düzeyli-tutarlı-istikrarlı-milli bir politika olması gerektiği” şeklindeydi.
[caption id="attachment_361774" align="aligncenter" width="1044"]
Kahve ile dostluklar pekişir[/caption]
2018'deki “Savaşın Sonrasını Görebilmek” başlıklı yazımızda;
“Günümüz dünyasında tek geçerli kural; ‘ekonomik çıkarlardır’. Bunun için bir dönem kanlı bıçaklı olanlar kol kola gezebilir, Almanya-Fransa örneğinde olduğu gibi. Bu nedenle asıl olan komşularımızla ‘ulusal çıkarlarımıza dayalı’ dostlukların yeniden ivedi olarak tesis edilmesidir” şeklinde bir cümle kullanmıştık.
Keza son olarak 3 yıl önce “Gündeme Dair” başlıklı yazımızda;
“Komşularımızla sıfır sorun parolasıyla yola çıkılmasına rağmen, uzunca bir süredir inişli çıkışlı bir durum sergileyen dış politikamızın, aklıselim ve sağduyunun galebe çaldığı, olumlu adımların atıldığı, yeni bir beyaz sayfanın açıldığı döneme bir an önce girmesini temenni ediyoruz” demiştik.
Özetle bu yazılarımızda, uluslararası ilişkilerdeki tek geçerli kuralın ulusal çıkarlarımız olduğunu, bu da bazı emperyalist ülkelerin yaptığı gibi; “hemen her yolun mubah olmasından” ziyade; “komşuların toprak bütünlüğüne ve merkezi yönetimlerine saygılı, düzeyli-tutarlı-istikrarlı-milli bir politikadan” geçtiğinin altını çizmiştik.
Dolayısıyla Ankara’nın son dönemde pek çok ülkeyle gerilimi azaltan, tansiyonu düşürücü adımlarını olumlu ve yapıcı olarak görüyoruz. O dönem neden ülkemizin gereksiz ya da yersiz biçimde gerilime sürüklenmesinin sebeplerine ve bu yöndeki eleştirilere katılmakla birlikte, kanımızca yanlıştan dönülmesinin de önemli bir erdem olduğu görüşünü savunurken, aklımıza Üsküdarlı Bilge Yusuf ile Rum balıkçı Stelyo’nun hikâyesini anlatan şu güzel anekdot geldi.
Sene, 1895. Yer, Eminönü Yemiş İskelesi…
Balıkçı kahvesine giren Osmanlı zabiti “Bre Yusuf , herkese benden okkalı bir kahve, ama şurada oturan Rum palikaryasına yok ona, kahvem de akçem de haramdır” der. Bilge Yusuf kahveleri ikram eder, bir kahve de Palikarya Stelyo’nun önüne koyar. Zabit adeta kükrer ve “Ben, ona haramdır demedim mi Yusuf!” Bilge Yusuf, hiç istifini bozmadan, “Komutan, o kahve benden, ona da helaldir” der. O gün Stelyo minnetle bakar Yusuf’a.
Gel zaman git zaman sene 1905 olur, Samos (Sisam) adasında Rum isyanı başlar. Sadrazam Damat Ferit Paşa adaya asker çıkarır. Bilge Yusuf da askerdir ve adaya çıkan askerler arasındadır. Ancak ilk çatışmada esir düşer. İki yıl yatar Samos zindanlarında. Sonunda Rum çeteciler, esir pazarında satışa çıkarır Yusuf’u. Mezat sırasında, 5 para, 7 para sesleri arasından bir ses yükselir, “O Türk’e benden 5 kuruş, hemen alıyorum...” Sessizlik hakim olur, Rum alır Yusuf’u arabasına, köyün dışına çıkarır, denize yakın bir yerde arabasını durdurur, döner Yusuf’a, “Serbestsin Bilge Yusuf” der. Yusuf inanamaz duruma, Rum’un ellerine kapanır, “Beyim, kimsin necisin, beni neden özgür bırakırsın” der. Rum döner Yusuf’a, “Ben balıkçı Stelyo” der. Yusuf çözemez durumu, adamı tanımaz bile. Rum, uzun uzun anlatır,12 yıl öncesine, Yemiş iskelesine döner, detaylarıyla o günü anlatır ve “İşte ben, bir fincan kahveyi helal ettiğin balıkçı Stelyo” der.
Göz yaşları sel olur, sarmaş dolaş olurlar Stelyo, Yusuf’u kaçak yoldan İstanbul’a gönderir.
Bu dostluk 35 yıl devam eder... Her yıl birbirlerini ziyaret ederler. Her ziyarette bir fincan kahve mutlaka vardır. Çocuklarına, torunlarına anlatırlar dostluklarını ve “bu kahvenin 40 yıl hatırı var” derler.
(T.C. Üsküdar Belediyesi Kültür Hizm. Arşivi)
Düşmanlık, kin tutmak kötüdür, dostluklar ise her zaman güzelliklere vesile olur, unutmayalım bir acı kahvenin 40 yıl hatırı vardır.