Günümüzde insan ilişkileri artık çıkara dayanıyor. “Yardımlaşma, kara gün dostu ve karşılıklı haklara saygı” gibi temel değerler çoktan unutuldu. İnsanlar, ne yazık ki nankör, değer bilmez ve her şeyi paraya indirgeyen yapıya evrildi.

Şükrü Karaman

Neoliberal anlayış topluma ve bireylere iyiden iyiye yerleşti.  Eğer çıkarı yoksa selam bile vermiyorlar birbirlerine. Öylesine bencil ve açgözlü oldu iyilik bilmez nankörler. “En kısa yoldan köşeyi nasıl dönerim” hesabındalar. 

Hayat pahalılığının oluşturduğu umarsızlık toplumu sinir küpü yaptı . Sokakta en basit tartışmada bile belindeki tabancasını çıkararak karşısındakini acımasızca öldürebiliyor gözü dönmüş katiller. Her akşam TV haberlerinde bu tür iç karartan haberlere tanık oluyoruz.  İyice çıldırdı toplum. Silah ruhsatı edinmenin çok basit olduğu günümüzde beline tabanca takan gözünü kırpmadan kadınları, en küçük tartışmada hiç günahı olmayanları hayattan koparabiliyor.  “Gözünün üzerinde kaşın var” demeye  gelmiyor insanlara. Çıkarcılığın ve açgözlülüğün yaygınlaşmasının yanında ruh hali erozyona uğrayan toplum ahlaken dibe doğru yuvarlanıyor.    

Eskinin kalender, babacan insanları hızla azalıyor. Mumla arasan bulamıyoruz böylesine sevgi ve şefkat dolu kişilikleri. Cep telefonu bağımlısı gençlerin etik anlayışı çok farklı.  2000 yılı sonrası doğan gençlerin çoğunluğu teknolojinin gelişimine ayak uydurarak farklı dünyanın bireylerine dönüştü. Olaylara bakış açıları, değerlendirmeleri bambaşka . Paranın esas olduğu kapitalizmin ruhu var bedenlerinde. Tabii okuyan, sorgulayan, öz eleştiri yapan başarılı gençlerimiz eskinin temel değerlerini hala koruyor. Kuşkusuz aileden edinilen etik anlayış da çok etkili gençlerin insancıl ve yardım sever olmalarında.

Sadece geniş halk kesiminde değil, akraba ilişkilerinde de çıkarcılık, menfaatçilik, arkadan iş çevirme, adam satma, yola birlikte çıktığını yolda bulduğu ile terk etme gibi son derece yoz, utanılası değerler yaygın. Ortak miras paylaşımında çok görülüyor bu tür ahlak dışı insan ilişkileri. Net olamıyorlar birbirlerine karşı. “Hep ben ne kazanırım, bu işte karım ne olur?” görüşü  yerleşmiş belleklerine. Oysa ortak mirasta herkesin eşit olduğunu göremiyor, ya da görmek istemiyorlar. Sanki tek sahibinin kendileri olduğunu sanıyor aymaz gafiller. Doymazlık almış başını gidiyor. Çok yakından tanık olabilirsiniz böylesi çirkin insanlara. İzaleyi şuyu şantaj ve tehditleri gırla gidiyor akrabalar arasında. Herkese parasını verirsin senin olur doyamadığın topraklar. Kanun ne derse o olur. Nedir o tehditler, sözüm ona göz korkutmalar. 
Yunus Emre’nin  “Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi. Mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan ” sözünü akıllarına nedense getirmezler. Yıllar önce vefat eden büyüklerinin mezara hiçbir şey götüremediğinin ayırtına varmaz bu tür uyanıklar.

Özellikle Karadeniz, Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde çok yaygın akrabalar arasında miras paylaşımı ve bahçe ve toprak bölünmesinde uzlaşma sağlayamamak, ardından meydana gelen kavga ve cinayetler. Fındık bahçesi ve arazi  uğruna en yakınını öldürebiliyor ucubeler. Hiç yoktan en yakınını katledebiliyorlar.  Ne demişler, “Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğini” diye. Ne denli doğru. Boşuna söylenmemiş. Zehir saçıyorlar bedenlere bu tür insanlar. Böylesi iradesizlerden uzak kalmak, ilişkiyi kesmek, görüşmemek emin olun sağlık ve ruh açısından yaşamsal kazanım . Zira onlarla sürdürülecek ilişki beden ve ruha indirilecek en büyük darbe .    

Bencilliğin, arkadan iş çevirmenin,  adam satmanın, değer bilmezliğin yaygınlaştığı ortamda her şeye karşın yardım severlik, yoksulla dayanışma  sonunda kazanacaktır. Ne demişler, ”İyilik dünyayı kötülerden kurtaracak.”